Savaş yıllarından, savaş alanlarından, yokluktan, kıtlıktan, zorluktan, zorunluluktan doğan barınma, beslenme, giyinme, var olanı, bilineni kullanma alışkanlığımız değişti mi dersiniz ?

sanmam… Peki, neden ? ben de onu arıyorum, zaten…
                          Toplumsal değişim ve gelişmelerin çok hızlı olduğu günümüzde; bilgi çağında, teknoloji çağında, insanları mutlu edeceğiz denilen yolda biz nerdeyiz, bizi buraya getirenler nerede, bize sunanlar nerede, sunulanlar nerede ?..
                            Çocukluğumuzdan beri yaşadıklarımıza ve geldiğimiz noktadan, bulunduğumuz noktaya baktığımızda gerçekten teknolojide olağanüstü çağ atladık, ama zihniyette, yaşamada, duvar diplerine işemede, ağzımıza geleni rastgele yerlere (hak-huk diyerek)  tükürmede, burun silmede, öküz gibi yemek yemede oluşan teknolojiyi beraber kullanmada, insanlara insanca bakmada, adam gammazlamada, eğitim-öğretimde çalma-çırpmalarda, atlayamadık…!?  Acaba, biz teknoloji denen buluşları kendimiz üretemeyip de bedava tüketmeye alıştığımızdan mıdır, yoksa insanın hayatına kolaylık getiren her teknolojiyi  kullanma eğitimi alamayışımızdan mıdır ? diye kendimizi öz eleştiriye tabî tutarak, sorgularsak, nedenlerini bulmakta gecikmeyiz...!?
                             Anadolu’dan başlayarak, evlerimizde değişen teknoloji unsurlarına bakalım;  mutfakta buz dolabını, bulaşık makinesini, ekmek kızartma, ayran yapma, süt ve, pasta yapma karıştırıcılarını ve buna benzer teknoloji ürününü  kullandık mı, yoksa yine eski yöntem olan kaşıkla mı yaptık, hâlâ yapıyor muyuz? Çamaşır ve bulaşık makinesinde çamaşır ve bulaşık yıkama kolaylığı varken, fazla su gitmesin, benim istediğim gibi yıkamıyor diye elimizle yıkamaya devam mı ediyoruz…? Yoksa, bu kolaylaştırıcı âletlerin işlevselliğini mi bilmiyoruz ya da annemin tekniği daha kolay, daha temizdi diyerek, kendimizi haklı mı çıkarıyoruz ?!  Kendimiz, zaman içinde analarımızın, yokluktan teknolojiye geçemeyen çilekeş Anadolu kadının çilesini hem konuşuyor hem de o günleri özlüyormuş veya yaşıyormuşçasına kendimizi teknolojiyle buluşturamıyoruz…
                            İster öyle, ister böyle düşününüz, biz teknoloji çağında aldığımız makinelerin ve kullandığımız ilâçların ne açıklama yapan kâğıdını okuyoruz, ne de okutuyoruz… Bize, ancak bir bilenin öğretmesini ve söylemesini bekliyoruz… İşte, burada da okulda verdiğimiz ve aldığımız OKUMA-ANLAMA eğitimi güme gidiyor; çünkü, biz “sözlü anlatımdan, yazılı anlatıma” geçemedik de ondan… Biz, hâlâ söze güveniyor, yazılanı anlamıyoruz; bu da bizde siyasetçilerin söylemlerini güçlendirmesine ve etkili olmasına neden oluyor…
 
                           Teknolojinin yurdumuz insanlarına ulaşabilmesi için verilen eğitimleri öğretmek, öğretilenleri paylaşmak adına eğitmenle başlayıp öğretmenle ücra köylerimize kadar götürmeye çalıştık;  ama,  o zamanlar olmayan yollarımız vardı, onlar aşıldı, aşılan yollardan elektrikler geçti, ulaşım araçları köylere ulaştı, pilli radyolarımızdan televizyonlarımıza, uydu yayınlarına, santralli telefonlardan, cep telefonlarına ve haberleşme ağlarına, sosyal medyalara ulaştık, lâkin ne bunca teknolojiyi kullanmayı becerebildik ne  insanların gönüllerine ulaşıp iş, aş verebildik, ne de birlik beraberliğimizi sağlayabildik...!?  Kabahat, hep eğitim-öğretim için çaba harcayan bizlerde  mi, kabahat,  hep yönetenler de mi ? hayır hayır, verileni, yazılanı bir türlü almayıp uzatılan pilavı almakta, bedava parayı cebe indirmesini bilenlerde aramakta da  yarar var…
 
                           Teknolojiye karşı durmak, onu almamak, kullanmamak mümkün mü ? değil... Öyleyse, eğitim tarzımızı, yaşam biçimimizi, günlük yapay ilişkimizi; geleceğimiz adına yeniden gözden geçirme ihtiyacımız da vardır.
 
                           Teknoloji bencillik istemez, kuru softa istemez, aptallık istemez, aldatılma istemez, beceriksizlik istemez, hava atılmasını istemez; akıl ister, kullanma ister, yaşamı kolaylaştırmayı ister, paylaşım ister, öğretme ister, eğitim ister, okuma ister, evrensellik ister, buluşlara saygı ister. Teknolojinin dini, milliyeti, cinsiyeti olmaz; ciddiyeti, bilgeliği, ustalığı, evrenselliği olur… Cüppelerle habbelik, hocalık, hacılık, akademisyenlik, bilimsellik, buluş, oluş olmaz... Teknolojiyi bulanlar, bilimselleşir, insan ve insanlıkla bütünleşirse; cüppeler yerine oturur, önler açık, olamayan cepler hoş olur…
                             Teknolojinin hayatımıza girmesiyle birlikte, kendimizi kontrol altında tutmazsak bu durum sosyal hayatımız, çevremiz, zihinsel ve fiziksel sağlığımız açısından yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Teknolojik gelişmelerin bize kazandırdıklarını inkâr etmemizin bir anlamı yok, fakat burada anahtar kelime, hayatımızın her alanında olduğu gibi, ÖLÇÜLÜ olmaktır. Elektronik âletleri aşırı kullanmanın doğurduğu zararlı etkilerin farkında olmak, gereksiz tuzaklara düşmemizi engelleyecektir. Teknolojinin kârı kadar, kullanmasını bilmeyenler için zararları vardır…
                             Bunlar;      
                             1.Soyutlanma,  2.Sosyal Beceri Eksiklikleri, 3.Obezite,  4.Depresyon, 5.Kötü Uyku Alışkanlıkları, 6.Artan Zorbalık, 7.Gizliliğin Kalmaması, 8.Düzenbazlık Artışı, 9.Gerçekliğin Çarpıtılması, 10.Sosyal Sınırlar, 11.Cinsel Sınırlar, 12.Sosyal Bağların Azalması 13.Sürekli Dikkat Dağınıklığı, 14.Baş ve Boyun Ağrıları.   
https://evdesifa.com/teknolojinin-zararlari-nelerdir/
 
 
 
 
 
       
                             Neden hep teknolojiyi üreten değil de kullanan oluyoruz? Yeterince zeki mi değiliz, yeterince çalışkan mı değiliz, neyi eksik ya da yanlış yapıyoruz? Bu sorunun asıl sebebi nedir, bu durumu değiştirmek için neler yapılabilir? Bunların, üzerinde kafa yormamız, çözüm üretmemiz, üretilen çözümü bilimsel kılmamız, ciddi bilim kurullarında tartışmaya açmamız, yukarıdaki sorulara cevap vermemizi kolaylaştıracaktır.
                             Milletçe daha az zeki olduğumuzu ya da daha az çalıştığımızı düşünmüyoruz.  Bizce bu sorunun temel sebebi sistem sorunu olarak görülmeli, bu sistemin yanlışlıkları tartışılmalı, çözümler aranmalıdır. Sanatta, sporda, bilim ve teknoloji alanında uzman yetiştirmeye yönelik bir eğitim sistemimiz ve bu konuda siyaset üstü milli bir politikaya sahip olmadığımız kesin, beyin göçlerimizin yoğun olduğu da bir gerçektir…
                            Teknolojiyi bulanlara, bulduranlara; bilenlere, bildirenlere; kullananlara, kullandıranlara; teknolojiyi öldürmek adına değil, mutlu etmek, huzur getirmek adına üretenlere, gözetenlere, tüm insanlığın ortak malı haline getirip yayanlara, yaydıranlara SELÂM olsun !...