Vallahi çok güldüm. Biz nereden bilelim ki yahu. Zırt pırt, tarih kaçakçıları yakalanmıyor ki…

Tamam. Coğrafyamız, medeniyetlere ev sahipliği yapmış olabilir. Yani, tam bir Medeniyetler beşiği olabiliriz. Lakin, kayıp olan, kaybedilen ya da bilinçli yok ettirilen ve hatta yerine imitasyonları dahi konulabilen durumlar yaşanmış olabilir.
Geçmişte bazı müzelerde bu durumlar cereyan da etmiş olabilir.
Her ne olursa olsun, kayıp ya da kaybedilenlerin bizim Envanterimizde olması karşısında, ‘Hop o bizim’ mi denilecek de, Çanakkale’den sorgu suhal durumu yaşanıyor.
Eyvallah Dünya Kentiyiz. Dedim ya, medeniyetler beşiğiyiz.
Muhtemelen de sizin kayıplarınız tıpa tıp aynıları bizim müzemizde de olabilir. Eee ne olacak? Alın sizin olsun mu diyeceğiz?
Sanırım ve büyük olasılıkla da, Elbette ki öyle demeyiz….
Nereden çıktı bu konu da bunları yazıyorum’ u merak ettiğiniz değil mi?
Tarafıma bir şekilde ulaşan iki yazışmaya dikkat kesildim ve bunlar da kendiliğinden dökülüyor kalemimden. Daha doğrusu klavyenin tuşlarına kendiliğinden gidiyor iki işaret parmağım. Maalesef ki, 10 parmak kullanamıyorum klavyeyi. Alışkanlık (F) klavyeden midir nedir?
Fazla parmaklarla yazılmıyor meret… Biliniyor ki (F) klavye, Türkçe diye de bilinir. Türk’e fazla parmak gerekmez bir de üstelik.
Çünkü iki işaret parmağı, aynı zamanda çift kola bağlı, çift ellerde malum.
Yani aynı zamanda tetik parmağı işaret parmakları. Herhalde bundan olsa gerek. Fazla parmaklarla yürümüyor bu (F) klavye.
Nerden geldik şimdi bu konuya? Genlerimde var vesselam. Tetik parmağını gerektiren tutku. Bayılıyorum. Seviyorum. Hastasıyım…
Şimdi dönelim yeniden bahsettiğim konuya.
İki il’ den, Çanakkale’ ye gelen iki yazışmada, hal hatır sorulmuyordu elbette.
Ne şekilde kayıplara karıştığı bilinmez,sikke, kapı tokmağı ve dolap kapağının yokluğu anlatılıyordu.
Sikke, kapı tokmağı falan filan…
Şimdi bu yazıyı yazmaya karar verirken dün, aklıma bir başka detay da geldi ki, bahsedeceğim bu durumdan dolayı yanlış anlaşılmaktan da korktuğumdan, öncelikle özür dilerim, varsaydığım yanlış anlaşılma oluşur ise…
Bir tabir vardır. “Dokuz doğurmak…” Hummalı bir bekleyiş içinde dile getiririz bu anlatımı.
Sanıyorum diye düşünmeye başladığım konu da bu anlatımda geçen bir Dokuz ile başladı.
Özellikle rakam ile yazmadım çünkü, yazı ile gerekiyor aktarımı.
Aklıma geleni anlatacağım. Benim aklıma düştüğünde, hayli güldüm kendi kendime.
‘Dokuz doğurmak’ tan mı yola çıkılmış da, Çanakkale’ ye sorulmuş kayıplar diye düşündüğüm o yazılar.
Öyle ya, İl Kültür ve Turizm Müdürümüz sayın Kemal bey. Yani ‘Kemal Dokuz’ bey. Kendisi aynı zamanda hatırlayınız, Eceabat’ ın eski belediye başkanı.
Sanırım sayın Müdür Dokuz’ a sorulurken kayıplar, Olası bölgede yakalanmış tarih kaçakçılarının elinden alınıp, size teslim edilmiş olabilir diye bilgi istenmekte de, bizim işimiz ‘Bi Tık’ ilerisini düşünmek.
Kuşku ile yaklaşmak konuya. Neden? Diye…
Bir güzel sorgu memuru mu olduk ne? Yoksa ‘bana ne’ mi….?
Bu gün Pazar. Biraz kafalarımızı dağıtalım istedim. Nereye çekersen çek durumu gözleniyor olsa da, klavyenin tuşları ile ekranda yazıya çevirdiğim bu konuda, amacım nereye çekmek değil elbet yaşanılan durumu…
Şimdi o yazıları olanca çıplak anlatımıyla da aktarmak isterdim lakin, resmi evrak ya. Başımıza iş çıkarmayalım…
Ne var ki görsellerini aktarınca, okuyabildiklerinizle yetinin artık.
Bu gün Pazar. Biraz kafa dağıtalım. Hem bu sayede, Vakit öldürmüş oluruz.
Nasıl mı? Görsellerde bulunan,  küçücük küçücük yazıları okumaya çalışırken.
Hayda herkeslere kolay gele.
Mutlu pazarlar hem de…