Dün öğleden sonra korku ve paniğin adresi Şifa Merkezi Devlet Hastanesi oldu. Şüphe uyandıran bir çanta ve onu bırakıp ayrılan başı örtülü bir kadın olunca detaylar, Teyakkuz da kaçınılmaz oldu.

İstanbul’a kana bulayan, 44 insanımızı Şehit eden kahrolası terör saldırısının oluşturduğu acı halen Milletimizin ciğerini yakıyorken, Emniyet güçlerimiz de gelen ihbarları ayrı bir titizlikle değerlendirmeye aldı kuşkusuz.
Bombalı valiz olduğu şüphesi üzerine alınan bir ihbarın ardından, Devlet Hastanesi’nde alarm durumun rengi bu nedenle kırmızıya dönüştü.

Neyse ki düşünülen sadece şüphe ve dakikalar içinde ‘asıl’ olan ortaya çıkıyordu dün.
Hastanenin ve bahçesindeki kişilerin tamamen boşaltılmasına ramak kala gerçek ortaya çıktı neyse ki…
Kahrolası bir hastalığın kurbanı olan, bir kadının, tedavi ve kontrol aşaması ile geldiği hastanede, taşıması ağır yükünü bir an elinden bırakması ardından alarm durumu yaşanıyordu özetle.
Çok da ayrıntı vermemek gerek.

Netice itibariyle ağır bir hastalığın pençesindeki hanım efendiyi rencide etmemek de kesinlikle gerek.
Allah kendisine tez zamanda şifasını versin. Bunun içinde dua etmek gerek.

Benim bir başka detay üzerine kaleme almak istediklerim var aslında.
Birileri belki de bana çok kızacak lakin, bu detayı biliyorken dile getirmemek ve Mazallah hiç istenmeyen olası bir durum yaşanır ise vicdanen rahat olayım diye düşünüyorum.

Amacım kimseyi paniğe sevk etmek değil elbette. Önce bunun altını kalınca çizmiş olayım.
Yıllar önce Onsekiz Mart Üniversite’sinden bir gurup Bölücü örgüt Sempatizanı, Canlı bomba eğitimi almak üzere Yunanistan’ daki Lavrion eğitim kampına gitmişti.

O yıllarda, ‘hha’ nın muhabiriydim. Detaylıca kaleme aldığım bir haber vardı. Haber olduğundan da çok detaylıydı; Çünkü o öğrenciler ailelerince kayıp olarak biliniyor ve hatta daha da uçuk düşünenler olduğundan, ailelerine bu yönde bilgiler veriliyordu.

Ne miy di o uçukluk? Güya öğrenciler gözaltına alındıktan sonra sırra kadem basmışlardı. Bir deyişle polis aldı yok etti denilmeye getiriliyordu.

Neyse ki, o 11 öğrencinin adresi belliydi. Biz gazetecilere de gerçeği yazmak düşmüş, biz de öyle yapmıştık.
Zaman geçti aradan. Bir gün, canlı bomba oldukları ihtimali üzerine Emniyet müdürlüklerine gönderilen, üzerlerinde fotoğraflı eşgal bilgileri yer alan broşürler gönderilmişti tüm yurttaki İl Emniyet Müdürlüklerine.

O fotoğraf kareleri içinde,  daha önceden kaleme aldığım haberden tanıdığım yüzler vardı.
Yine yazdım. Hem de canlı bomba olabileceği ihtimali üzerine durulanlar arasındaki bu birkaç ismin, Çanakkale’ den  kahpece gerçekleştirilecek hain saldırı eğitimi almaya, ta Yunanistan’a gittiklerini hatırlatarak.

Fakat,  infial yaratmasın diye o haberim yayınlanmamıştı.

Ne mi oldu? Bahsi geçenlerden biri, yanlış hatırlamıyorsam Doğu Anadolu da bir ilimizde, İmim Hatip lisesi önünde öğrenci servisleri arasında kendini patlatmıştı.

Bu gün bahsedeceğim detaya gelince. Tekrar ediyorum. Amacım endişe yaratmak değil.
O dönem, o kahpe düşünceler içinde, canlı bomba eğitimi almaya giden bir isimin coğrafyamıza oldukça yakın bir noktada olduğuna dair bir duyumum oldu.

Muhtemelen demiyorum, kesinlikle de ilgili birimlerin takibindedir bu isim.
Dün, Hastanede bomba paniği yaşatan o şüpheli valiz konusunda geçen kadın eşgalinde verilen yaş’ la da uyumlu olunca, bir dönem eğitim almış ve coğrafyamıza yakın noktada olduğunu duyduğum o isim, hemencecik aklıma gelmedi değil.
Sonuçta, kimin ne vakit hainlik düşüneceği, kahpe bir eyleme dahil olacağını bilmek elbet de mümkün değil.
Hainin de nereden çıkacağı belli olmadığı gibi.

Neden böyle diyorum, çünkü bir dönem Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ nde öğrenim görmeye gelen bir grubun, detaylıca yaptıklarından haberdar olmuştum.

Aramızda öğrenci gibi dolaşanlar, canlı bomba olabilmek için bölücü örgütün safındaydı.

Üniversitemizin adına kara leke düşüren o gurup ardından da, yine Hain bir örgütün mensubu olduğu gerekçesiyle

gözaltına alınıp tutuklananlar oldu malumunuz. Bir Kara leke daha düşürülen Üniversitemiz bünyesinden.
Bir hain girişim şüphesi üzerine polisi harekete geçiren Hastane gelişmesi bir yana, dün sabah saatlerinde okuduğum bir haber, yine Kentimizin değeri Üniversitemizin adından bahsedilerek ayrıntılandırılmaktaydı.

 Eski bir rektörden bahsediliyordu o haberde. Yine eski bir isim ardından geçiyordu ÇOMÜ’ nün adı.
Ve o haberde ne yazık ki, bir anlatım vardı. O anlatımı okuyunca da bir anda gerildim.

Nasıl mıy dı? Aynen şöyle; ‘FETÖ kapsamındaki soruşturmaların en yaygın olduğu devlet üniversitesi olarak görülmeye başlanan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nin (ÇOMÜ) eski rektörü”  denilerek detaylanıyordu o haber.
Eski derken, bir öncekinden bahsetmiyorum. Ondan öncekisinden.

Adını vermek, suçluluğu kesinleşmemiş biri için hiç ama hiç etik olamayacağından, rumuz dahi vermeden devam ediyorum dikkat çeken o haberle ilgili detaylara.

Yaşamını sürdüğü Kocaeli’nden,  7 Aralık 2016 günü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla gözaltına alındığı iddia ediliyordu, eski rektöre ilişkin haberin yer bulduğu körfez gazetelerinden birinin internet sayfasında.
Biri diyorum, çünkü birkaç gazetenin, birkaç internet sitesinde de geçiyor ve her birinde ayrı bir iddia ve tarih verilerek, gözaltı edildiği adresi olan kentten bahsediliyordu.

Şöyle dile getiriliyordu o iddialardan birinde; ‘Halen CHP Kocaeli İl Yönetim Kurulu Üyesi olan’ denilerek.
Ve haberin devamında,  CHP Kocaeli İl Başkanı Cengiz Sarıbay'ın, kendisinden haber alamadıkları dışında bir açıklama yapmaması dikkat çekici vurgusu yapılıyordu birde…

Eskisinden bir önceki eski isim için, ‘Çanakkale ilinde Fethullah Gülen Cemaati'nin ÇOMÜ'de kadrolaşmasının önünü açan isim olarak biliniyor’ yorumu da geliyordu ayrıca.

 Atatürkçü Düşünce Derneği Biga Şubesi üyesi de olduğu belirtilip,  ‘kendi kadrolaştırdığı cemaat sempatizanı öğretim üyelerince, rektörlük seçimini yitirmişti’ denilerek özetleniyordu, Körfez gazetesinde yer bulan iddialar.

Bir de, rektörlük dönemindeki süreçden söz edilip, ‘Kendi yerini, Biga İİBF Dekanı yaptığı Prof. Dr. … … ‘ e verdiği,  büyük bir oyla Rektörlük seçimini o isim kazandı’ biçiminde bir anlatım eşliğinde,  O eski rektörün de, FETÖ kapsamında tutuklu bulunduğuna dikkat çekiliyordu. Yani kendisinden sonraki, eski rektör için…

Ne bir büyük bela imiş bu terör örgütleri.  Bir dönem bölücü örgüt PKK’ nın leke düşürdüğü üniversitemize, şimdi bir  başka büyük bela, hain oluşum FETÖ illeti eklendi.

Ne çektin be Üniversitem bu hainlerden ve uzantılarından.
Allahtan adını taşıdığın, Çanakkale Geçilmez dedirten 18 Mart deniz Zaferi’ nin hakkını veriyorsun da, 101 yıl önceki gibi,

Geçilmez kılıyorsun yine Çanakkalemizi.
Tabi bu noktada, Devletinin bekası için yeri geldiğinde canını, gözünü kırpmadan veren Emniyet güçlerimizin çalışmasını hafife alamayız.

İyi ki varsın Polisim. İyi ki varsın Jandarmam…