Ebeveynlik Hepimizin Hayatının Önemli Bir Kavramı…

Hiç Düşündünüz mü?  Ebeveynlik neden önemlidir hayatımızda.  Anne-baba olmak. Çocuk yetiştirmek. Bir insan yetiştirmek. İnsanın yapabileceği en önemli iştir çünkü.
Ebeveynlik sadece zor değil aynı zamanda korkutucudur da. Çok heyecan verici, tatmin edici ve de hayal kırıklıkları yaratabilecek bir iştir.C¸ocugˆun sagˆlıklı bu¨yu¨me ve gelis¸mesi, dogˆumdan itibaren ic¸inde bulundugˆu aile bireylerinin olumlu, tutarlı ve sevgi dolu tutumuna bagˆlıdır. Aile, c¸ocuk ic¸in o¨nemli ve ilk sosyal deneyimlerini edindigˆi ortamdır.C¸ocukların ailelerinden go¨rdu¨kleri tutumlar, onların kis¸iliklerine, benlik algılarına ve c¸evresindeki insanlarla olan ilis¸kilerine etki etmektedir. Anne ve babalar tutum ve davranıs¸larıyla c¸ocuklarını duyarlı, ilgili, sorumlu, mutlu veya kaygısız, sorumsuz ve mutsuz bireyler haline gelmelerine katkı sağlayabilmektedirler.C¸ocuklar ailelerinden aldıklarını bas¸kalarına yansıtacaklarından sagˆlıklı bireyler ve sagˆlıklı nesiller yetis¸tirilmesinde anne ve babalara bu¨yu¨k sorumluluklar du¨s¸mektedir. C¸ocugˆun bu¨yu¨mesinde ve gelis¸mesinde, ailenin c¸ocugˆa yaklas¸ımı sosyal gelis¸iminin temellerinin atılmasında etkili olabilmektedir.Anne babaların c¸ocuklarına kars¸ı tutarlı ve du¨zenli olarak go¨sterdikleri davranıs¸ kalıpları, çocukların ruhsal uyumu ac¸ısından belirleyici rol oynar. Anne babanın olumlu ve destekleyici tutumları c¸ocugˆun gelis¸imine katkı sagˆlarken, olumsuz ve kısıtlayıcı tutumları bazı ruhsal problemlerin ortaya c¸ıkmasına neden olabiir.Sonuçları bu kadar önemli olmasına ragmen bu konuda hiçbir formel eğitimimizin olmaması işi dada da zorlaştırmaktadir. Ebeveyn davranışı  hayatın her boyutunu etkileyebilir.
 Anneannelerimiz ebeveynlik dersleri mi aldı? Neden bu konuda desteğe ihtiyaç duyalım?
 Annelerimiz ve anneannelerimiz hiçbirzaman ebeveynlik dersleri almamış, bu konuda kitaplar okumamış, psikiyatristlere gidip danışmamışlar ya da bu konuda grup terapilerine , derslerine katılmamışlardır.  Onların zamanında çocuk yetiştirmek herkesin yaptığı bir işti. Insanlar büyük ailelerde yaşıyor, akrabalar birbirlerine yakın oturuyordu.  Aslında anne ve anneanelerimizin belki de tek işleri ya da sorumlulukarı çocuk yetiştirmekti.Günümüzde yaşantımız da, toplulumumuz da çok değişti. Eskiden toplum aileyi desteklemek  konusunda çok daha donanımlıydı. Çocuklar ebeveynlerini ve öğretmenlerini dinler ve onlara saygı duyarlardı.  Annelerin çoğu evkadınıydı ve evin ekmeğini baba kazanırdı. Aileyi oluşturan değerler çok değişti. Çocuklar ebeveynlerin ve öğretmenlerin otoritesini eskisinden çok daha fazla test etmektedirler.
Tüm bu değişimler günümüzde sağlıklı çocuklar yetiştirmek ve de ebeveynliğimizden aldığımız doyumu artırmak için bu konuda okumamızı danışmamızı gerektirir oldu.Çoğu konuda olduğu gibi ebeveynlik konusunda da bugün doğru kabul edilen birçok düşüncenin ilerleyen bir zaman diliminde yanlış olduğu kanısına varıldığına şahitlik edebiliyoruz. Binlerce ebeveynlik kitabı ve yüzlerce “uzman” tavsiyesi arasında; kendi özgün ebeveynlik serüvenimizi yaşamaya niyet ettiysek; bu konuda karşımıza çıkan hemen her bilgiye şüpheyle yaklaşmalıyız.Bugünün ebeveynleri çocuklarıyla ilgili her konuda günlük bakım uzmanlarının varlığının yanı sıra profesyonel bir otoritenin varlığına da ihtiyaç duymaktadırlar.Oysa çocuk bakımının, profesyonelleşme olmaksızın gerçekleşmesi gerekmez mi?
Yapılması gereken şeyi sadece sezgilerimizle de bulamaz mıyız?
Peki, sezgileriyle bağını yitirmiş olan modern çağ ebeveynleri için bu nasıl mümkün olabilir?
“Ebeveynliği Hissetmek” kitabının yazarı Jennifer Day; “Ebeveyn olarak çocuğunuzun belli bir deneyim ve bağ içinde olması gerektiğini hissettiğiniz, size bunun doğru olduğunu söyleyen içinizdeki o ses, açıklayamadığınız ama ‘bildiğiniz’ o kanaat, sizin sezginizdir işte. Hatta bir sonraki adımın ne olduğunu bilmediğiniz halde, ilk adımın atılması gerektiğini hissedersiniz. O ilk adımın doğru adım olduğunu kalbinizde ‘hissedersiniz’. Bu, birçok kereler açıklamakta yetersiz kaldığımız bir histir. Sezgilerimize güvenerek onları takip ettiğimizde, kaçınılmaz olarak iyi ya da doğru bir karar vermiş olduğumuzu fark ederiz. Buradaki anahtar, güvendir. Sezgilerimize güvenebilmek için öncelikle onun farkına varabilmemiz ve sonra da sezgimizle hareket edecek özgüveni içimizde bulmamız gerekir” der.
Sezgi ve içgüdü sıklıkla birbirleriyle karıştırılan iki kavram. Bu konuda da Osho’nun sezgi ve içgüdü tanımlarına yer vermenin faydalı olabileceğini düşünüyorum.
 
“Beden kendiliğinden tepki verdiğinde, buna içgüdü denir.
Ruh kendiliğinden tepki verdiğinde, buna sezgi denir.
Birbirlerine benzerler, ancak birbirlerinden çok farklıdırlar.
İçgüdü bedene aittir, kabadır, sezgi ise ruha aittir, inceliklidir.
Ve ikisi arasında akıl, yani uzman yaşar.
Akıl, bilgi demektir ve asla kendiliğinden tepki vermez.
Bilgi asla doğal olamaz.
İçgüdü akıldan daha derin, sezgi ise akıldan daha yüksektir.
Her ikisi de aklın ötesindedir ve her ikisi de iyidir.”
Belki de ebeveynlerin daha çok dinlenilmeye, kendi bilgeliklerini keşfedebilmek için cesaretlendirilmeye ve tavsiye yerine de bilgiye ihtiyaçları vardır sadece.