Aslında pekte okumayı seven biri değilimdir düşündüğümüz zaman  ancak geçenlerde kızımın isteği üzerine gittiğimiz bir kitapçıda ilgimi çeken bir kitaba bakarken aklıma yerleşmiş birkaç cümle alıntıyı

Aslında pekte okumayı seven biri değilimdir düşündüğümüz zaman  ancak geçenlerde kızımın isteği üzerine gittiğimiz bir kitapçıda ilgimi çeken bir kitaba bakarken aklıma yerleşmiş birkaç cümle alıntıyı sizlerle paylaşmadan geçemedim:Kızım okuma konusunda pekte bana benzememiş neredeyse bir haftayı bulmadan soluğu birlikte kitapçılarda alıyoruz zaman zaman.. Bu yönünü takdir eden bir baba olarak en son gittiğimiz kitapçıda biraz onu seyrettim.. İlgi alanını, okuduğu kitapları incelemeye çalıştım…
Israrla bir kitaba takılıp kalmıştı aslında düşündüğüm zaman daha hayatının  baharında ve bu tarz kitapları okuması bir yönden iyi olsada bir yönden de kenidimi düşünmekten alı koyamadım… Dedim ki acaba bu kitapta ısrarla takılıp kalmasının altında yatan neden nedir diye.. Tabi biz babalar direk soramayız kızlarımıza önce bekleriz bazı şeyleri yaşasınlar ama yerinde ve zamanında ardından takip ederek gerekli gördüğümüz yerlerde şak diye tepkiyi de koyuveririz gerekirse   … İşte bende pek sormam kızıma beklerim bana anlatsın benden yardım istesin diye ancak bazen de derim ki neden beklesin be Erdem direk pat diye herkese herşeyi söyleyebilen sen neden kızına gelince sessiz moda geçirirsin kendini diye sanırım evlat en büyük etken oluyor insanın hayatında insanlara yaklaştığın gibi komik yada çat diye hayatına müdehale edemiyoruz  biz kız babaları… İnsan düşününce anlayabiliyor kız çocuğu ilgi ister özen ister ben kendimce şakacı bir insan olsamda söz konusu kendi kızım olunca değişiveriyorum. Hayatım boyunca çok insan tanımış olsam da evlat olunca karışında ki insan kendini bazen zorlanıyormuş gibi hissediyor da benim bir yanımda sanırım annesinin benden daha ilgili ve kontrolcü oluşunda şanslı oluşum ve bu durumun  diğer yanımı rahatlatan taraf olması.İşte bu yüzden belki de benimde umursamaz şakacı tavırlarım. Hep derler ya her erkeğin ardında onu başarıya ulaştıran bir kadın olur diye... Bende eşim konusunda çok şanslı bir adamım bakıldığı zaman eksik kalan yanlarımı hiç üşenmeden tamamlayabilen bir eş her erkeğe de nasip olmaz sonuçta.
Neyse konuyu çok uzatmadan devam etmek gerek diye düşünüyorum yazıma.
Kitapçıda Başlığına Vurularak Aldığımız o Kitaptan esinlenmiş olsam gerek ki bugün çocukken oynan oyunlar hakkında biraz araştırmalar yapayım ve bu araştırmalarımı da sizlerle paylaşayım istedim…
Hadi buy run o zaman çocukken çoğu oyunun adını ve oynanışını bilenleriniz elbette var ama benim bile bilmediğim çocukların hala daha oynadığı oyunlar da varmış.
Bakıldığı zaman çok Olsada ben içlerinden birkaç tanesini paylaşmak istiyorum sizlerle.
Kızım aldığı kitabı  Okumaya Başlayalı birkaç gün oldu ama kitapta en çokbenimde  dikkatimi çeken kısmın alıntısını sizlerle paylaşmadan geçmek istemedim.
 
Şöyle Başlıyordu o beni etkileyen cümleler:
 
Hayat Bir Oyunsa İşte Kuralları
 
‘Yazarı:Cherie Carter Scott şöyle anlatmış:”Hayat oyununda, oynamayı bilmeyen tek kişi neden benim?” duygusunu hepimiz biliriz. İşte bu kitap, yaşamın sunduğu zorlukların ve beklenmedik iniş çıkışların üstesinden gelmemizi sağlayacak kuralları öğretiyor. Eğitmenlik ve danışmanlık yapan Chérie Carter-Scot, bir grup çalışmasında “İnsan Olmanın On Kuralı” diye adlandırdığı bir liste oluşturmuş. Grup katılımcıları listeyi çoğaltıp eşe, dosta dağıtmışlar. Chérie’’nin kuralları birkaç ay içinde binlerce eve girdi ve en sonunda, “Yüreğinizi Isıtacak Tavuk Suyuna Çorba” adlı kitapta yayımlandı. Hayatta hatalar değil, ders alınacak deneyimler olduğunu vurgulayan Chérie, her kuralı kişisel anekdotlarla açıklıyor ve özgüven, saygı, kabüllenme, bağışlayıcılık, etik, şefkat, alçakgönüllülük, minnet ve cesarete ilişkin iç görüler sunuyor. Yaşam oyununu kazanmamıza yardımcı olacak bir formül bulunmasa da, Chérie’’nin kuralları, bir kez anlaşılıp benimsendiğinde, kendimizle ve başkalarıyla, evde ve işyerinde anlamlı ilişkiler kurmamıza katkıda bulunacak evrensel bir bilgelik içeriyor.’
 
Eskiden oynanan çocuk oyunları :
Kuyu kazmanı:
 
En az 5 kişi ile oynanan oyunda her çocuk ellerindeki sopa ile daireler çizer. 1 sopa fazla vardır ve o sopayla ebeyi seçmek için her çocuk sopayı sektirir. En az sektiren ebe olur. Oyuncular kendilerine ait dairelerden taşmadan aralarında sopayı sektirmeye çalışır, sopa kendi çemberinden taşdığında ebe sopayı uzaklaştırmaya çalışır oyuncu da onu yakalamayı hedefler; diğer çocuklar hemen dairesine yönelip sopalarıyla sopayı oyun alanına getirene kadar dairesini kazarlar. Oyun bu şekilde devam eder. Sonunda en çok kazılmış daire sahibi oyuncu oraya gömülür.
 
Köylü-Şehirli:
 
3 Kişi ile oynanan oyun bir röportaj oyunudur. Bir Sunucu şehirli ve köylü kadına yaşamları hakkında sorular sorar, köylü ve şehirli kadınların taklidi yapan çocuklar abartılı cevaplar verir.
 
Uçak
 
Bir ebeleme oyunudur, 7 kişi ile oynanır. Ebe diğer çocukları yakalamaya çalışır. Yakalanan çocuklar uçak gibi kollarını açarak dururlar. Duran oyuncu ebe tarafından yakalanmamış bir oyuncunun bacaklarının altından geçmesi ile çözülebilir. Oyun ebenin herkesi yakalaması ile biter.
 
Patlangaç:
 
1 kova çamur, en az 2 kişilik bir oyun. Çamurla toprak kap yapan çocuklar onu yere patlatır. En güçlü kim patlatırsa o yüksek bir puan alır. Sonuçta puanlar toplanır, kaybeden kazananı sırtında taşır.
 
Üçgen Peynir dilimleri
 
2 kişilik bir oyundur. Kalem, kağıt gereklidir. İlk önce kağıdın üstüne noktalar konulur, sonra iki oyuncu noktaları karşılıklı olarak üçgen yapacak şekilde birleştirir. En fazla üçgeni yapan kazanır. Bunu anlamak için üçgen yapıldıkça içine isimin baş harfi yerleştirilir.
 
Yattı Kalktı:
 
En az 6 kişi ile oynanan bu oyunda 1 cezacı vardır. Çocukların hepsi birer birer bir meyva ismi alırlar ve bunu birbirlerine söylerler. Dairede bağdaş kuran çocuklar diğer meyva isimli arkadaşının ismini söylerken yatıp kalkarlar bu şekilde hızlı olarak gelişen oyun ismi şaşıranın yanağının cezacı tarafından boyayla boyanması duraklar, sonunda en az boyanmış oyunu kazanır.