Masada hep BARIŞTAN, masa dışında gerçek düşünceniz olan SAVAŞTAN ayrılmadınız…

Masada hep BARIŞTAN, masa dışında gerçek düşünceniz olan SAVAŞTAN ayrılmadınız… Kendinizi ZEKÎ, başkalarını hep APTAL sandınız ?
Aptalca GÜÇ içinde SİYASET mi yaptınız, YAZIKLAR olsun size, sizin gibilerin ANLAYIŞLARINA !...
 
 
Bu iki kavramı bir arada düşünmenin güçlüğünü ve anlamsızlığını bilerek, telaffuz etmek ne kadar zor olsa gerek. Bu zorluğa rağmen maalesef tartışmak, konuşmak zorunda kalıyoruz.
 
BARIŞ diye diye SAVAŞ sessizliğine bürünenler, ülke İŞGALÇİLERİ,  SOYKIRIM yaparak, insanları, ÇOCUKLARI yok ettiniz, MUTLU musunuz ?!...
           
“SAVAŞ kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda;
            “ a) Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek, giriştikleri silahlı mücadele, harp.
               b) Mücadele, kavga, dövüş.
               c) Birşeyi ortadan kaldırmak, tesirsiz hale getirmek için yapılan çalışma, alınan tedbir.” (TDK)
           
Sözlük anlamlarının bu olmasına karşılık; bir şairimizin şu iki mısraındaki tadı bulmak mümkün mü? :
           
“ Gök mavi, başak sarışın
                               Tadı ne güzel barışın ”
                                                                 A. N. Asya
 
Günlük hayatımızda çok sık kullandığımız bu kelime (savaş), isterdik ki, hep BASİT anlamıyla kalsın…

 
Barış işaretiyle gelecek arayan IRAKLI çocuklar-2003
 
SAVAŞ; eşittir ölüm, sefalet, korku, ıstırap, güvensizlik, yersizlik, gelecek için umutsuzluk demek olduğuna göre; çocuklar için bu ne anlam taşımaktadır? “ (gazetevitamin.com/Parlakyıldız)
Savaş sözünden ne anlıyorsunuz?

  1. Televizyonda savaşla ilgili haberleri izlerken, ne düşünüyor ve duyuyorsunuz?
  2. Savaş ve çocuk size neyi düşündürüyor? şeklinde oldu.
 
Bugün bütün bir millet olarak, hepimiz bir telaş ve endişe ile oturup kalkıyor, girişimlerimizde panikler yaşıyor ve iki adım ötede bizi nasıl ürperteceği belli olmayan sürprizlerle tir tir titriyoruz.
 
Düşünce üretemiyoruz, gelecek adına, hele çocuklar adına ciddi planlarımız yok. Düşünün ki, milletimizi bir ömür boyu ilgilendirecek kararlar çok defa başkalarınca alınıyor, biz bunları uygulamak ya da bu kararları nasıl önleyebiliriz düşünceleriyle karşı karşıya kalıyoruz.
 
Çocukluğu hiç tanımayan bir çağdan, hukuksal, eğitsel kurumlar içinde korunmaya alınan bir çocukluk kavramına geçiş tam 400 yıl sürmüştür. Çocukluğun kurumsallaşmasının ilk evrensel belirtisi, ilköğretimin zorunlu kılınması, son belirtiyse Çocuk Hakları hareketidir.  Çocuk haklarının kilometre taşıysa, Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir
 
Bu sözleşmenin 38. maddesine bakınız.
            “ 1) Taraf devletler, silahlı çatışma halinde uygulanabilir olan uluslararası hukukun, çocukları da kapsayan insani kurallarına uymak ve uyulmasını sağlamak yükümlülüğünü üstlenirler.
               2) Taraf devletler, onbeş yaşından küçüklerin çatışmalara doğrudan katılmaması için, uygun olan bütün önlemleri alırlar.
               3) Taraf devletler, özellikle onbeş yaşına gelmemiş çocukları askere almaktan kaçınırlar. Taraf devletler, onbeş ile onsekiz yaş arasındaki çocukların silah altına alınmaları gereken durumlarda, önceliği yaşça büyük olanlara vermek için çaba gösterirler.
               4) Silahlı çatışmalarda sivil halkın korunmasına ilişkin uluslar arası insani hukuk kuralları tarafından öngörülen yükümlülüklerine uygun olarak, Taraf devletler, silahlı çatışmadan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak amacıyla mümkün olan her türlü önlemi alırlar. ”  [1] İnsan Hakları Sözleşmesi,
 
Sözleşmemiz var, ama uygulamamak gibi bir gayr-ı şerefemiz daha çok !?..
 
Bed (BAD-kötü) suratlı, SÜRAT hastalarının İDRAR kaçırarak, İDARE ettikleri ülkede yaşayan ŞANSIZ çocuklar, MERHABA !...
 
Bu konuda duyarlı-tutarlı olan, ÇOCUK-SAVAŞ ile ANNE-BABANIN insani bölgesindeki  kavramları  bilenlere geleceğimizin mimarı olacak ÇOCUKLARIMIZIN geleceği adına ; ülkeleri için DİRENEN Ukrayna-Arap BAHARI diye kandırılan ülkeler ile UYGUR özerk bölgesinde inleyen çocuklarımıza MERHABA  !...
 
Kendi ÜLKE çıkarlarını savunduklarında kendilerini AK-LI, işgal ettikleri ÜLKELERİ KARA diye diye laf üreten KÖTÜLÜK ODAKLARI, benzi kaçmış YALAN üreten TÜBERKULOZ suratlı adam müsveddelerine SELÂM yok, SÖVME çok !...
 
Bu konuyu yazarken UTANIYORUM,  bizlerin de SUÇU varsa diye !...
 
Kendimizi, kendilerimizi sorgulayarak, SAVAŞ mağduru olan, öldürülen ÇOCUKLARIMIZLA  empati yapmalıyız…
 
Hesap sorulması, “hak helâlliğinden” önce gelir, gelmelidir... Her şeyi YARADAN’a havale ederseniz, Yaradan’ın verdiği AKLI da inkâr edersiniz….
 
SAVAŞ pisliğinden uzak,  yaşama güzelliğine yakın olacak ÇOCUKLARIMIZ adına sizlerle olmak, GÜZEL…
 
Girne’den SEVGİLER
 
 
                                                                                                                                                                           
                                                                                            13.03.2022
                                                                                            Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                            Kıbrıs İLİM Üniversitesi / Girne
                                                                                         E-posta: hparlakyildiz@mynet.com