MERHABA, sosyal medya !

Siz mi çok ilerdesiniz, biz mi çok geri kaldık, sizde bilgi kirliliği çoğaldı mı, önüne gelen kaynağını araştırmadan paylaşımlar yapıyor, Biz de bu paylaşımlar yapalım dedik !?..
Sabahattin Ali gibi..
KEDİ 
 
Evde kedi mi besliyorsun, her yer tüy olur ay evi kirletir, ay evde hayvan olmaz; ay kokuyor ay bilmem ne diyen akıl fukaralarına;
Günün 20 saatinde kendini yalayarak temizleyen bir kediyle dişlerini bile fırçalamaktan aciz banyosunu yapmaktan aciz leş gibi kokan bir insanoğlu arasında seçim yapsam kediyi seçerdim :))
 
Tuvalet kabı pisken tuvaletini yapmayan saatlerce tutan yaptığı tuvaletin üzerini örten kediyle tuvaletin sifonunu çekmeyen tuvaletten çıkınca ellerini yıkamayan dönüp bi arkasına bakıp fırça kullanmayı düşünemeyen bir insanoğlu arasında seçim yapsam kediyi seçerdim:)
Suyuna toz bile düşse içmeyen,  mama kabını tuvalet kabıyla yakın olduğunda yemeğini yemeyen kediyle; herkes oturmadan yemeğine başlayan, ağzını şapırtada şapırtada yemek yiyen, ağzındakiyle konuşan, höpürdeterek bir şey içen, sofranın ortasına konulan şeye ağzına soktuğu kaşığı daldırıp tabağına almayıp ortadan yiyip herkesin hakkına giren insanoğluyla arasında seçim yapsam kediyi seçerim:)
 
Hatta bazı insanları verip yerine kedi alabilsek ne güzel olurdu Açıklama: 🙂ya da sihirli bir değnekle
onları kediye dönüştürsek diyenlere hak vermek gerek…
 
Kediyi sevmek zorunda değilsin! SEVENE SAYGI duymak zorundasın, incitmeyin sevenleri…” (Feysbuktan)
 
AZİZ SANCAR diyor ki ;
“ Gençler !..
Sakın kişiliğinizi satıp şunun-bunun SÂYESİNDE, bir yere gelmeye çalışmayın.
“Sâye” (Farsça) gölge demektir.
Gölgeye girenin gölgesi olmaz !? ”
                                         ***
Duyarlı olmak ve duyurmak kolay mı sanıyorsun ? Çanakkale’den öğrencim “o bir köy çocuğu, kaba gelmiş, kaba giden, çıtkırıldım kadını bilmeyen” Hasan Topçu’dan !
 
SEVERSEM SEVDALIMSIN
Düşündüm… Seni her zaman düşünmemek daha iyi. Sen kendini bir şey sanıyorsun. Bil ki; Seversem sevdalım, Sevmezsem el oluyorsun…
Yanmışım. Yıkılmışım. Coşkun ırmaklarla boz bulanık akmışım. Duyarsız taş misali duruyorsun. Bil ki; seversem sevdalım, Sevmezsem el oluyorsun. Hayallerimi süsledin, Düşlerime gizlendin. Yüreğimde umut, Dilime tat oldun. Bitmeyen nazınla yoruyorsun..
Bil ki; Seversem sevdalım, Sevmezsem el oluyorsun Hastalıklarıma şifaydın, Sıkıntılarıma sefa… Esaretimdin tutkulu, Hürriyetimdin sonsuza açılan Bilmem neler kuruyorsun…
Bil ki; Seversem sevdalım, Sevmezsem el oluyorsun Düşündüm… Seni her zaman düşünmemek  daha iyi. Sen kendini bir şey sanıyorsun. Bil ki; Seversem sevdalım, Sevmezsem el oluyorsun… 23.11.2017Formun Üstü - Hasan Topcu
 

 
Formun Altı
Formun Altı
 
KARADUTUM  ÇATALKARAM  ÇİNGENEM....

"Adı, MARİ Gerekmezyan'dı.. Türkiye'nin ilk kadın heykeltraşlardan biriydi.. Ermeni asıllıydı..
Güzel Sanatlar Akademisi'nde misafir öğrenciydi.. Çok başarılıydı.. Okulda bir asistana aşık oldu.. Asistan ünlü bir ressam ve şair di.. Üstelik de evliydi..
Delice sevdiler birbirlerini.. Dillere düştüler.. Sevdiği adamın büstünü yaptı.. Ünlü ressam da onun portrelerini çizdi..
Günlerce aylarca büyük bir aşk yaşadılar.. Birbirlerine seranat yaptılar. Mari'nin kaşı kara, gözü kara, bahtı da karaydı.. Ailesi ve Ermeni toplumu onu terketti.. İtinayla yalnızlaştırıldı..
Dönemin basını, Ermeni olduğu için Ankara’daki Resim Heykel sergilerinde üst üste aldığı ödüllerde adını bile geçirmedi. Buna rağmen sevgilisini hiç terketmedi.. Ta ki hastalanana kadar..
1947 yılında tüberküloza yakalandı.. İstanbul Alman Hastanesi’ne yatırıldı.. Durumu ağırdı.. Antibiotik gerekiyordu..
Ama dünya savaşı yeni bitmişti.. Ülkede ilaç yoktu.. Ünlü ressam sevgilisini kurtarmak için tablolarını sattı.. İlaç için her yolu denedi.. Şiirler karaladı, ama olmadı.. Mari Gerekmezyan 1947 yılının 12 Ekiminde 37 yaşında hayata gözlerini yumdu..

Aradan 2 yıl geçmişti.. 1949 yılının bir ilkbahar günüydü.. İstanbul Büyük Kulüp'te bir toplantı vardı.. O gece Büyük Kulüp'tekiler özel konuk olan Bedri Rahmi Eyüboğlu'ndan bir şiir okumasını istediler..
Bedri Rahmi ayağa kalktı.. Şiiri okumaya başladı.. Ama gözyaşlarını tutamadı..
Bir yandan mısraları söylüyor, bir yandan sular seller ağlıyordu. Gözyaşlarına mendil yetmiyordu..
"Karadutum, çatal karam, çingenem..
Nar tanem, nur tanem, bir tanem..
Ağaç isem dalımsın salkım saçak..
Petek isem balımsın ağulum..
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan..
Yoluna bir can koyduğum..
Gökte ararken yerde bulduğum..
Karadutum, çatal karam, çingenem..
Daha nem olacaktın bir tanem..
Gülen ayvam, ağlayan narımsın..
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam.
Sıla kokar, arzu tüter,
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten top yekun azade..
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
Netmiş, n’eylemiş, n’olmuşum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam..
Sensiz bana canım dünya haram olsun."
Bedri Rahmi'nin hemen yanında eşi Eren Eyüboğlu oturuyordu.. Ama hiç tepki vermiyordu.. O da herkes gibi bu şiiri ona yazmadığını biliyordu..
Bedri Rahmi'nin "Karadutum, çatal karam, çingenem" diye seslendiği kadın, 2 yıl önce ölen Mari Gerekmezyan'dı.. Mari öldükten sonra Bedri Rahmi'ye dünya haram olmuştu..
Öyle ki.. Yıkılmışlığını dizelere dökmüştü..
"Türküler bitti, Halaylar durdu, Horonlar durdu.. Hüzün geldi başköşeye kuruldu, Yoruldu yüreğim, yoruldu." Bedri Rahmi Eyüpoğlu 1975 yılında öldü..
Ölene kadar "Canım Cebişim" dediği Mari'yi hiç unutmadı.. Cebiş, Anadolu'da yeni doğan keçi yavrularına denirdi." sevgiyle.... “ Alıntı
Atadan hatıralar
 
MUHTEŞEM TAVIR

Fransa’da çok meşhur bir sözlük vardır; Larousse. Bu sözlükte bir kelime var; "décapiter"... Bu kelime, 1931 yılındaki sözlükte; "boynunu vurmak" diye ifade ediliyor. Kelimenin bir başka anlamı daha var; "Kazığa oturtmak", yani sivri bir kazık hazırlamak ve kazığın bir ucu insanların ağzından çıkacak şekilde üzerine oturtmak.

Vahşi bir uygulama. Burada, kazığa oturtmak deyiminin mânâsını açıklığa kavuşturmak için örnek veriliyor:

"Türkler, bugün bile esirlerini kazığa oturturlar." Atatürk bunu öğrenince, Fransız Büyükelçisi’ni yemeğe davet ediyor. Elçi, diğer elçilere böbürleniyor, hava atıyor; Atatürk tarafından davet edildiği için. Köşke geliyor, yemekler yeniyor. Atatürk tabii bir şekilde, Elçiye bu kelimenin anlamını soruyor.

O da bildiği anlamı söylüyor. Atatürk; "Kelimenin başka bir anlamı var mı?" diye sorunca, Büyükelçi; "Bunu söylemek için sözlüğe bakmam gerekir" diyor.

Atatürk, daha önce hazırlamış olduğu ve çalışanlarına öğütlediği şekilde Larouse"u getirtip, Büyükelçinin önüne koyduruyor.
Elçi, daha işin nereye kadar gideceğinin farkında olmadan hevesle okumaya başlıyor. Ancak kelimenin karşısında "kazığa oturtmak" konusunda verilen örnek cümleye gelince, ancak yarıya kadar okuyabiliyor ve yarısından sonra yutkunarak Atatürk’ün yüzüne bakıyor.

Atatürk diyor ki:

"Demek ki biz Türkler; bugün de esirlerimizi kazığa oturtuyoruz öyle mi, öyle mi sayın Sefir? Sözlüğünüze böyle yazmışsınız, bu doğru mu?.."

Sefir, hemen sözlüğü biraz karıştırıyor ve bir kaçamak noktası bularak diyor ki; "Efendim bu sözlük; Katolik Kilisesi’nin matbaasında basılmış, bildiğiniz gibi biz laik ülkeyiz, kilisenin yaptıklarının bizim hükümetimizle bir ilgisi yok. Bizi ilgilendirmez ve biz kiliseye karışamayız."

Atatürk:
"Öyle mi efendim, siz laik bir ülke
olduğunuz için demek ki kiliselere karışamıyorsunuz. Öyleyse ben de yarından itibaren İstanbul"daki kiliselerin kapılarına koca birer kilit astırıyorum" diyor.

Bunu duyan Sefir, birden ayağa kalkıyor ve; "Ekselans, protesto ederiz" diyor.
Bunun üzerine, Atatürk;

"Hani sizi ilgilendirmiyordu, karışmıyordunuz?" diyor ve ilgililere dönerek; "Sefire yolu gösterin" diyerek, bir anlamda onu kovuyor.
Sonra ne mi oluyor?
Tabii Fransız hükümeti; laiklik söylemlerini bir tarafa bırakıyor, hemen o sözlük toplatılıyor ve yeni baskısında o cümle çıkarılıyor.
Eeeee, dünya lideri olmak kolay mı ?!..
Atatürk'üm ne büyüksün ya. “senin Dünya Bakışına bu milleti karşılıksız sevmene hayranız;  saygı ve rahmetle!..
https://www.habergazetesi.com.tr/yazarlar/19276/ataturkten-turkler-icin-muhtesem-bir-tavir
Pazar gününüz güzel, haftanız sağlıklı ve kazançlı olsun !... Girne’den SEVGİLER…
 
                                                                                                     19.12.2021
                                                                                            Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                            Kıbrıs İLİM Üniversitesi / Girne