Gazeteci için, önemli olan habere başlık çıkaracak ifadeyi yakalamaktır yapılan açıklamanın içinde geçen..

Gazeteci için, önemli olan habere başlık çıkaracak ifadeyi yakalamaktır yapılan açıklamanın içinde geçen..
Bazı siyasetçiler, buna çok güzel yapar.. Bir laf eder, alsana manşet...
Allan gani gani Rahmet eylesin...9. Cumhurbaşkanımız, Isparta'nın gülü, Politika' nın Sümbülü rahmetli Demirel, bir söz ederdi, çıkardı haberin en 'baba' sından başlığı.
Sami Süleyman Gündoğdu Demirel.. Yani, namı değer 'BABA'.. Rabbim rahmet eyleye..
6 sefer gidip, 7 sefer gelişi ile tanınırdı  rahmetli Demirel.. Baba olmak zordu elbet.. Dönmese olur mu hiç...!
Siyasetin diline, bazen edilen sözler cuk oturur, daha da çıkıp gitmez..
Tıpkı, "Benzin vardı da biz mi içtik..!" ifadesi gibi. Rahmetliye ait bu söz, hep dile gelir, konusu açıldığında.. "Yollar yürümekle aşınmaz.."  da bunlara sadece bir örnek.. Öyle çoklar ki...
Dün, Başkent gündemine göz attım yine, har zaman ki gibi..
TDP Genel Başkanı Sarıgül' ün şu ifadesini fark ettim, acayip dikkat kesildim.
Diyordu ki: “Çözüm bulamazsak iktidar da, siyaset de bize haram olsun”
Demedi demleyin, bu söz tarihe geçer, yeri gelince de hep hatırlatılır..
Neyse, döneyim ben konuya.
Abonesi olduğumuz İHA' nın bültenine göz atar iken, meslektaşım Nurullah Geylani imzalı habere birden dikkat kesildim.
Başkent imzası ile gelen habere;  (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül'ün şu sözleri konu edilmişti.
Sarıgül; "^Mustafa Sarıgül olarak yemin ediyorum; kadına şiddeti, çocuk istismarını önlemezsek, buna bir çözüm bulamazsak iktidar da, siyaset de bana haram olsun” demiş..
Güzel söz, alkışlamak gerek bence.. Bu sorunlar önemli ve hepimizi delirten konular..
Sarıgül, parti genel merkezinde parti kurucuları ile birlikte basın mensuplarıyla bir araya gelmiş ve gündeme ilişkin sözler etmiş.
Yaz bitmeden büyük kurultayın da yapılacağını açıklamış mesala..
Sarıgül sonra, çocuklara yönelik yaşanan istismar olayına dikkat çekmiş.. Eklemiş net ifadeyi;
“Minik meleklerimize yapılan çirkin eylemi nefretle kınıyorum.
Bu işin siyasi yönü yoktur, partisi yoktur, bu bir insanlık suçudur.
Bu meleklere dokunmak en büyük günahtır, gelin el birliği ile çare arayalım, bir çözüm bulalım." vurgusu yapmış önce.
Ardından da; " Ben Türkiye Değişim Partisi lideri olarak, Mustafa Sarıgül olarak yemin ediyorum;
'kadına şiddeti, çocuk istismarını önlemezsek, buna bir çözüm bulamazsak iktidar da, siyaset de bana haram olsun.’ " diye ant içmiş adeta..
Bu nedenledir ki , güne özel başlığı, Sarıgül Ant'ı diye attım..
Konuşmasında; "Değerli basın mensupları içimizi acıtan bir başka olay da atanamayan öğretmenler olayıdır. " diye girmiş konuya..
Ve açmış detaylandırmış anlatacaklarını. Şöyle sürdürmüş sözlerini;
"Gittiğim marketlerde pek çok genç öğretmenin markette paket taşıdığını ya da kasada oturduğunu görüyorum içim parçalanıyor.
Evlatlarımızı yetiştirsin diye ‘yükselen yeni nesli omuzlarına alsın’ diye okuttuğumuz öğretmenlerimiz markette paket taşıyor.
Bu düzene de, benim aziz milletimi bu hale getirenlere de yazıklar olsun.
Ben TDP lideri olarak burada öğretmenlere söz veriyorum, iktidarımızın ilk 100. gününde atanamayan bir tek öğretmen kalmayacak. Sözümüz söz ve o yürek de, o bilek de bizde var”
Neden ise, 500 gün' de, iki anahtar sözü geliverdi aklıma.. Çok mu yaşlandrım ben acaba.. Ne anahtarı, ne 500 günü diye soracaklara lafım yok.. Nereden hatırlasınlar, ben de yaş elli oldu sonuçta..
Dönmeni Başbakanı Prof. Dr. Çiller'e aitti bahsettiğim o söz.. Türkiye’nin ilk Kadın Başbakanı, bir deyişle de 'ANA' ya aitti
Neyse, geçmişte kaldı bu konu.. Dönelim güne.. Gündeme dair sözler eder iken Sarıgül..
“Kirli eller temiz denizlerimizi kirlettiler” şeklinde ara başlık açıyordu.
Marmara Denizi’nde oluşan deniz salyası ile ilgili de konuşuyordu sayın Sarıgül.
Güne özeldi sözler. Öyle ya; dün 1 Temmuz'du, Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız.
Güne özel ediyordu yani sözlerini. Şöyle ki;
“Bugün 1 Temmuz. Çevre kirliliğinde denizlerimizin ilk sırada yer aldığı bu talihsiz süreçte buruk bir Denizcilik ve Kabotaj Bayramı kutluyoruz.
Limanlar mutsuz, balıkçılar umutsuz, denizler kayıksız, ağlarsa balıksız kaldılar.
Kirli eller, temiz denizlerimizi kirlettiler. TDP, bu vatanın toprağına, taşına sahip çıkmaya, bu milletin sofrasına, aşına, bereket katmaya geldi.
Çünkü iki kalbi iki kıtayla buluşturduk, iki elimizi de Türkiye’yle kavuşturduk. İktidarın enerjisi bitti, yol yakınken gitmeli.
Yoksulluk artıyor, çaresizlik çoğalıyor, sosyalleşme azalıyor. Kısa çalışma ödeneği ne olacak? İşten çıkarma yasağı yeniden başlayacak, o zaman bu millet ne yiyip ne içecek? Kendi kaderine mahkum mu edilecek? " sorularını da peş peşe ekleyerek.
Dün, ben de az buçuk bahsetmiştim.. Denizde Salya, Nasıl Olsun biz de bu durumda, umursamazca Bayram..
İnşallah geçecek bu bela da.. Müsilaj da sona erecek, kahrolası Corona’ da…