Parkura çıkıp da ayaklarınız zemini dövmeye başladığında beyninize ve vücudunuza neler olduğunu hiç merak ettiniz mi? Ben meraklı bir yapıya sahip olduğum için hiç üşenmeden bunu araştırdım ve sizlerl


Parkura çıkıp da ayaklarınız zemini dövmeye başladığında beyninize ve vücudunuza neler olduğunu hiç merak ettiniz mi? Ben meraklı bir yapıya sahip olduğum için hiç üşenmeden bunu araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Hadi gelin beraber bakalım parkura çıkınca ayaklarınız zemini dövdüğü anda beyninizde ve vücudunuzda neler oluyor bir bakalım hep birlikte:
 
Dikkatimizi toplamaya ihtiyaç duyduğumuzda, işte geçen stresli bir günün sonrasında, ya da en basitinden diyetimize destek olacak bir aktivite aradığımızda başvurduğumuz ilk şeylerden biri koşu... Meditatif etkisi dahil, az önce saydığımız tüm durumlarda bize gerçekten yardımcı olduğu bilim insanları tarafından da doğrulanıyor.
Şöyle anlatıyor bilimciler koşuyu:
1. Her koşucunun sınırları vardır
"Koşu sırasında bir süre sonra tükenmişlik hissetmek normaldir fakat asıl başarı da işte o noktadan sonra başlar," diye anlatıyorlar yaşananları  bilimciler."Vücut bu gibi durumlarda kendi ilacını kendi üretirmiş çünkü ve    endorfinler ile endocannabinoidler bunlardan bazılarıymış. Bu salgılar beyin üzerinde aslında dışarıdan alınan birtakım uyarıcı maddelerin yaptığı etkiyi yaparlar fakat vücut doğal olarak ürettiği için bağımlılık tehlikesi yoktur. Koşarken sınırları zorlamak bazen çok keyifli olabilir."
2. Uzun koşularda beyin küçülür
Yapılan bilimsel araştırmalara göre uzun mesafeli maraton koşanların beyinleri yarış sırasında küçülür ve bu fark başlangıç ve bitiş çizgisi arasında %6'yı bulabilir. Ben'e göre bu sezgisel bir tepki ve aslında vücudunuzun tükenmesi, beyninizin de tükenmesi anlamına geliyor. Boyut olarak oldukça küçük bir organ olmasına rağmen toplam kalorinin %20'sini kullanan beyin, fiziksel bir aktivite sonrası yaşanan tükenmeden kendi payına düşeni mutlaka alıyor.
3. Stres sadece zihninizle sınırlı kalmaz
Eğer işte stresli bir gün geçiriyorsanız bunun mutlaka bedeninizde de etkileri olacaktır. Beynin kontrol merkezi sayılan hipotalamus önce hipofiz bezini harekete geçirecek ve sonra ikisi birden böbreküstü bezlerine sinyal yollamaya başlayacaklar. "Bunun sonucunda vücudunuz adrenalin ve kortizol ile dolmaya başlayacak," diye açıklıyorlar durumu. Sonra ise ,  "Kalp atışlarınız hızlanacak, göz bebekleriniz büyüyecek, damarlarınızdaki basınç yükselecek ve daha sık nefes alıp vermeye başlayacaksınız. Bu şekilde yaptığınız işe konsantre olmanız mümkün değil." Eğer böyle bir durumda kalırsanız sizi tekrar normale döndürecek en iyi ilaç daha üretken bir işle uğraşmaktır. Mesela koşuya çıkmak...

 
4. Koşmak için doğdunuz
"İşte size zihinsel anlamda toparlanmanızı sağlayacak iyi bir neden; eğer insanlığın yaşadığı evrim sürecine kısaca bir göz gezdirirseniz vücudunuzun koşmak için yaratıldığını anlarsınız,". Koşmak, bedeninizin kontrolünü yeniden elinize almanızı sağlayacak önemli bir ateşleyicidir. Koşu yaparak işinize daha iyi odaklanır, dikkatinizi yeniden toplar ve sorunlarınızı çözmeye başlarsınız. Hafızanız daha iyi işlemeye başlar ve yaptığınız işten sonuç almak daha kolay hale gelir.
5. Koşu farkındalığınızı artırır
Düzenli olarak koşuya çıkmanın insan üzerinde meditatif bir etkisi vardır ve koşu sırasında yaşadığınız ana odaklanırsınız. Koşarken dikkatiniz nefesinizde, adımlarınızda ve o anda sizi çevreleyen mekandadır. "Eğer şanslıysanız bir tür trans haline girerseniz ve tasalanacağınız hiçbir şey olmayan, dün yaşadıklarınızın hesabını yapmadığınız, yarın neler olacağını düşünmediğiniz huzurlu bir alanda bulursunuz kendinizi," diye açıklıyor yaşananları Ben. "Geldiğiniz yer aslında sizin sorunlardan arınmış zihinsel evinizdir."
 
6. İlk adım hep en zor olanıdır
Üzerinizi değiştirip spor ayakkabılarınızı ayağınıza geçirmek ve kendinizi kapıdan dışarı atabilmek aslında işin en zor kısmıdır. Bu ilk safhada beyninizde mazeretler üretebilir ve kendi kendinizle küçük çatışmalar yaşayabilirsiniz fakat biraz gayret edip kontrolü elinize alırsanız gerisi mutlaka gelecektir.
Bende çocukken mükemmel koşardım.
Çok hızlı koşardım ben çocukken. İlkokulda yakalamaca oynarken bir tek Gökhan  beni ebeleyebilirdi. Koşmak hayatımın geneli için tercih edeceğim bir hal değildi ama oyun halini severdim. Normalde ben kendi iç dünyasına dalmış yavaş yavaş yürüyen bir tipim. Yine de istediğim zaman, istediğim kadar hızlı koşabileceğimi bilmek güvende hissettirirdi.


Üniversitede bambaşka bir deneyimin içine girdim. Adı; yetersizlik. En çok hissettiğim şey yeterliliğimi, dolaylı olarak da değerimi, kanıtlama baskısı ile aynı anda buna karşı duyduğum müthiş dirençti. Çalışamıyordum. Derslere ya da sınavlara çalışmakta çok zorlanıyordum.



O dönem benim için çok korkutucu bir tecrübe yaşadım. Bir sabah derse yetişmek için koşmam gerekti ama ben koşamadım. Beynim bedenime koş emri verdi, pozisyon aldım, kollarıma, bacaklarıma gücün gidişini hissettim ama tempolu yürüyüş hızının ötesine geçemedim. Sanki akıntıya karşı yüzüyor gibiydim. Bütün gücümü harcadım, yoruldum ama koşamadım. İki üç yıl boyunca ne zaman koşmayı denesem bu deneyimin içine hapsoldum. Daha sonra bu koşmaktan korkmak halini aldı. Güvende değildim artık sanki.



Şimdi dönüp geriye bakınca bu deneyimin, üniversitede yaşadığım psikolojik sıkıntının tam bir yansıması olduğunu görüyorum. Koşmam gerekiyordu, diğerlerine yetişmem gerekiyordu, kendimi ittiriyordum ama yapamıyordum. Bu bana büyük bir eksiklik, yetersizlik olarak görünüyordu. Korkuyordum. Aslında sadece benim için uygun olmayan bir yerde idim o kadar.



O zamanlar kendimi kabul etmek benim için imkânsızdı. Kabul; yetersizliğimi kabul etmek olur diye düşünürdüm. Koşamazken kendimi nasıl kabul edebilirdim allasen?



Şimdi daha farklı bakıyorum. Deneyimlemek için yeterli olduğum bir yolculuk var. O yolculukta koşmak olmayabilir, mühendislik olmayabilir, herkesin takip ettiği basamakları tırmanmak olmayabilir, kültürün başarı dediği şeyleri başarmak olmayabilir. Bambaşka şeyler olabilir o yolda. Daha önce deneyimlenmemiş, bilinmiyor olabilirler. Daha önce ben deneyimlememiş olabilirim...

Tamam diyorum kendime şimdi. Evet koşamıyorsun. Canım benim, ne kadar da istiyordun... Seni duyuyorum. Koşamıyorsun.



Sonra kendimi açıyorum içimde var olana. Bende olana. Fıtratıma. Yürümek mi yavaş yavaş? Hay hay. Bakalım ne yapmak istiyorum yürürken... Ne yapabiliyorum... Burada, bu yolda benim için ne var? Koşmamak eksiklik değil bu pencerede. Sadece "koşu" benim için uygun değil. "Ben" değil. İçimdeki akıntıya ters bir eylem. Peki benim yaşam pınarım nereye akıyor? Nasıl akıyor?

Merakla bakıyorum. İzliyorum... Açılsın bakalım yaprak yaprak önümde goncalar. Bekliyorum. Hergün koşmanız dileğiyle iyi haftalarınız olsun…