Dilimizde ve bütün dillerde EŞ anlamlı kelimeler şüphesiz vardır, hem dil servetini oluştururlar hem de yerinde kullanılırsa söyleyişe güzellik katarlar.

Dilimizde ve bütün dillerde EŞ anlamlı kelimeler şüphesiz vardır, hem dil servetini oluştururlar hem de yerinde kullanılırsa söyleyişe güzellik katarlar.
Eş anlamlı olacaksınız, eşinizi tanıyacaksınız, ama her yere eşinizle gitmeyeceksiniz. Kişilerde eşli gidilecek-eşsiz gidilecek yerler vardır da KELİMELERDE neden durum farklı…
Biz buna biraz bakalım …
Eş anlamlı kelimeler, dilimizde bir yere oturmaya gitseler, hiç birbirinden ayrılmak istemezler, her yere her cümleye girerler de girdikleri ağıza, girmek istedikleri cümleye, misafir (konuk) oldukları eve kendilerini ağırlayan dinleyicilere yük olduklarının farkında olmazlar !.
Ev sahibi olan cümle, bunlara yer gösterirken, onlar bu yeri birbirine neden ikram ederler; bakarsınız bu kelimelerde bir tevazu bir tevazu…!? Ev sahibi -dinleyici- bu tevazuyu anlamakta zorlanır, ikisi de aynı mindere kıvrılarak oturur… Oturur da ev sahibi -dinleyici- bu oturuştan sıkılır, gel, gör ki onlarda hiç anlayış yok… Sanki iki KUMA?!.. Biri o cümleye girince, diğeri de hemen peşine takılır…
Kim bu EŞ anlamlı ağız misafirleri ?..
Kim olacak, herkes bilir de UNVANLI-UNVANSIZ ağızda dolaşan bu misafirleri ağırlayanlar, nezaketinden ötürü bunları uyarmazlar… Ben bunu bir teşbihle ortaya koysam hata yapar mıyım bilemem, ama teşbih de hatasız olmaz…!?
diyerek;
şehirde otumasına rağmen “şehirleşme sürecine girememiş”, “eğitim ve öğretim” almasına rağmen- KONUŞMADA kelimeyi seçememiş, kişiye benzetirsem, kızmazsınız sanırım…
Eeeee, yeter be hocam, kim bu misafirler ? Kim olacak:
SAĞLIK-SIHHAT” ve
İLGİ-ALAKA (alâka)”;
SEVGİ-MUHABBET”
MİSAFİR-KONUK”
bunların dışında (en yaygını) toplu açılışlarda ve açış konuşmalarında “değerli misafirler- sevgili konuklar” bu kelimeleri arka arkaya kullanmak yetenek ister o da cahilde ve CAHİL eğitici de mevcut…?!
İnsanda kelimeyi BİRAZ da kullanma iz’anı (anlayış-anlama yeteneği) olmalı değil mi? Farkında olmadan alışkanlıkla yapılan bu HATA, konuşanı basitleştirir, dinleyeni de basit hale getirir, kişiliği HAFİFE almak anlamına gelir…
Bir de bunlara galat-ı meşhur diye tanımladıklarımız var ki, o da başka dert, başka gayr-ı lezzet : traş olana-banyodan çıkana sıhhatler olsun yerine SAATLAR olsun demesi.
Bir zamanlar haber sunuculuğu yapan Reha Muhtar’ın haber muhabiriyle konuşurken;
ölü ölmüş mü, yangın ne zaman yanmış” sözleri hâlâ kulağımızda çınlar… Kaç yıldır bu ülkede yaşıyorsunuz, kaç yıldır Türk Dili dersi aldınız Türkçe’yi doğru ve yerinde kullansanız da bizlere-gençlere örnek olsanız ya !..
Buna ilave olarak, İstanbul Türkçesi’nde olmayan “E” sesini “İ” ye çevirerek, “DEĞİL” kelimesini “DİİL” diye seslendirmenin incelik-kibarlık olduğunu sananlarımız hâlâ içimizde varlar mı?..
Bu yanlışların yanında bir de İMLÂ ve NOKTALAMA hataları var ki, o da ayrı bir DERT; ağabey kelimesini söylerken AĞBEY, yazarken ABİ yazanlara ne demeli ?
Yanlışları öğreten-yazdıran bir OKUL yok, ama MEZUN olanı ÇOK…
Dilimizi yanlış kullanırsanız; DİLİNİZ ya dilim dilim olur ya da “DİLİM bana giydirdin KİLİM anlayışı bu YANLIŞZADElerin başına ÇUVAL giydirme töreni yapılmasını hazırlar.
Ey SAĞLIKLI-SIHHATLİ baylar ve bayanlar, ey gittiği yerlerde İLGİ ve ALAKA (alâka) görememiş zat-ı muhteremler; geliniz, şu alışkanlık haline getirdiğiniz söyleyişiniz düzelsin de konuştuğunuz yerlerde İLGİ görünüz. Göreceğiniz-göstereceğiniz İLGİ size SAĞLIK; göreceğiniz-göstereceğiniz ALAKA size SIHHAT kazandırsın…
Diliniz düzgün, Pazar gününüz GÜZEL olsun…
SEVGİLER !..

12.07.2020
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İLİM Üniversitesi
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com