.

Dolayısıyla biz okulsuzluk sürecinin başında çocuklarla sürekli birlikte olmaktan dolayı çok büyük bir zorluk yaşamadık. Aile dinamiklerimiz daha farklı olsaydı aile olarak hep birlikte yaşama fikri elbette zorlayıcı olabilirdi. Eşim işi gereği yüksek bir konsantrasyon ile çalışmak zorunda, dolayısıyla çocuklarla ilgilenmesi ve ihtiyaçlarına cevap vermesi gereken kişi ben oluyorum. Çocuklar yaşları gereği evdeki ritmi de iyi bildikleri için gün içerisinde zaten genellikle kendi odalarında meşgul oluyorlar.
 
Pazartesi günleri biz de herkes gibi sabah erkenden kalkıp üstün körü bir kahvaltı ettikten sonra çocuklarımızı peş peşe servislerine bindirip okullarına gönderiyorduk o günlerin üzerinden çok zaman geçti. Ama pazartesi sendromunu hâlâ hissediyorum desem inanır mısınız?
 
Haftanın o ilk günü işe gitmesek de iliklerimize kadar işlemiş sistemin alışkanlıkları içimizde yaşıyordu. Evden çalıştığımızı daha önce ki yazılarımda belirtmiştim. Eşim 6 yıldır homeofis çalıştığı için çocuklar hiç işe gidip gelen bir anne ve baba ile karşılaşmadılar. Bizim evde olmamız onların normali.
 
 
Bugün biraz dil öğrenmek ve Waldorf Sanat eğitimiyle ilgili deneyimlerimizi paylaşmak istiyorum. Hepimizin Çocuklarının  çoğu  Almanya’da doğmuş olabilir ve biz başından beri çift dil ile büyümelerini istedik. Eşim hep Almanca ben de hep Türkçe konuştum. 1 dil 1 lisan metodunu zor olsa da bu yöntemi istikrarlı bir şekilde uyguladık.
Dil kullanıldıkça canlanır, pratik yaptıkça hafızamıza yerleşir, ihtiyaç duyduğumuz sürece merak ederek öğrenme sürecini tetiklenir. Bunun tabii ki bir çok metodu var. Ama sanırım en iyi yöntem "eski usül" yöntem. Bir partner ile konuşmak, yüz yüze iletişim kurmak belki en kolay ya da en zor yöntem. Dolayısıyla anadili İngilizce olan biriyle birlikte vakit geçirmek bana en anlamlı yöntem gibi geldi.
4  yıldır Türkiye’de yaşamamıza rağmen her sene Almanya’ya yaptığımız gezilerin çocukların oradaki sosyal ve kültürel yaşamı deneyimlemelerine büyük katkı sağladığını düşünüyorum. Her iki kültürde de kendilerini var edebilecek yaşam tecrübeleri kazandılar. Globalleşen dünyada artık herkesin İngilizce bilmesi ve hatta ikinci bir dil daha bilmesi elbette çok büyük önem kazandı.
Özellikle dijital yerliler nesli, bizim neslimizden farklı olarak çok daha fazla sosyal medyayı kullanarak dünyanın her yerinden insanlarla iletişime geçebiliyorlar. Dolayısıyla farklı kültürlerle buluşma ve sosyalleşme imkanları çok daha yüksek.
 
 
Bulunduğumuz yer de aslında İstanbul kadar kosmopolit bir yer. Dünyanın birçok farklı yerinden buraya taşınmış arkadaşlarımız var. Onların çocukları ile İngilizce konuşmak bizim çocuklarımız için harika bir fırsat yarattı.  


 Kendini bırakmanın, rahatlamanın, sadece anda kalmanın, tembellik etmenin lanetlendiği yüzyıldayız. Tüm dünyayı çepeçevre saran bir küçücük virüsle, hepimiz durduk. Bu durma mecburiyetinde bile durmayı beceremedik. Daha çok okumalıyım, daha çok izlemeliyim, daha çok yazmalıyım, daha, daha, daha, daha... Instagram'daki canlı yayınlardan gına geldi. Hızlıca tüketmenin bir başka yolunu hemen bulduk. Üretken olmanın hiçbir mahsuru yok elbette. Fakat bu ölümlü olma kaygısı ve geride iz bırakma derdimiz her anımızı kaydetme ve kitlelerle paylaşma çılgınlığına dönmüş durumda. Uzman sıfatıyla yapılan işler bir tarafa; her gün yaptığı yemeği paylaşanlar mı dersin, tuvaletini banyosunu nasıl temizlediğini sergileyenlere kadar uzanan saçma sapan bir boca etme durumuyla karşı karşıyayız.
 
Bir de bitmek bilmeyen mutluluk öğütleri var tabii! Hiçbir koşulda mutsuz olma hakkımız yokmuş gibi… "Hayatın anlamını kesintisiz yaşam sevincinde aradığınız oranda, hayal kırıklığı büyük olur. Sürekli keyif saçmak isteyen birisine bir müddet sonra bizzat kendisinden gına gelir" diye yazmış Wilhelm Schmid 'Mutsuz Olmak' kitabında. Oysa bazen sadece durmak gerekir. Kendini bırakmak, içeride olan bitenleri izlemek, bir çocuğun içsel kapasitesine ulaşmaya çalışmak…
 
İnsanlık tarihinin en acayip günlerini geçiriyoruz tüm dünya insanları olarak. Bu durumun bize ne gibi dersler vermeye çalıştığı çokça yazılıp çizildi. Ama bana göre en önemli bilgi şu: Birbirimize görünmez bağlarla bağlı olduğumuz gerçeği. Dünyanın bir ucunda bir kelebek kanat çırparsa, öteki ucunda fırtına koparmış gerçekten!
SEVGİYLE KALIN