.

Malum ortalıkta bir salgın var aylardır süren. En kötü tarafı ise genç yaşlı demeden insanların eve kapanmak zorunda kalmaları olsa gerek sanırım.Eve kapanmak zorunda kalan biri olarak bende herkez gibi sanırım biraz öfkeliyim bu   Çinlilere ve  onların değişik yemek anlayışına, bu virüsle ilgili önlem alınamayan durumlara, kendi yetişkin aklıyla önlem almayı tercih etmeyenlere vs. liste uzayıp gider. Cezaevlerinde bulunmak zorunda olan çocuklar durumlarıyla ilgili kime kızsın? Kime kızsa çocukluklarını verir ona? Birinin çocukluğunu yaşamaması ne büyük acı. Neden diye soran olsa verecek cevap; ‘annemin işlediği/işlemediği suçtan.’ Çocukların suçu yok!
Şimdi yeni bir sistem geliştirmek zorunda kaldık sanırım bu salgın bitene kadar adına da home-office diyorlar.Yeni home-office yaşamımda yine hiçbir şey değişmemiş gibi yataktan fırladığım bir sabah, aklıma bu soru geldi: “Kendim için yaşasaydım nasıl bir hayatım olurdu?” Ben de bunun hayalini kurmaya karar verdim. Bu henüz bir hayal çünkü hala bana para ödeyen şirketin patronu için çalışıyorum. Bu ise gerçek.
 
Bu sabah uyandığımda kendim için yaşadığım bir hayata başlamış olsaydım, sabah gün ışığıyla kalkardım. Yazın başka saat olurdu, kışın başka saat… Önce yatakta iyice bir gerinirdim, yuvarlanırdım. Sonra camdan dışarıya, hava nasıl diye bakardım. Kuş uçuyor mu, kedi geçiyor mu, bulutlar nasıl? Sonra acıkıp acıkmadığıma bir bakardım. Gözlerimi kapatıp bedenimi dinlerdim. Yoga sınıfında yaptırdıkları gibi… Henüz hayatıma adapte edemediğim gibi… Çünkü koştura koştura bir şeyler yapmaya çalıştığım hayatımın genelinde aslında patronum için çalışıyorum.
 
Belki hemen kahvaltı etmek isteyebilirdim. O zaman da minik balkonumda yetiştirdiğim birkaç biberi koparır, kendime bir çay koyar, güzel bir kahvaltı hazırlardım. Poğaça-çay, hazır kahve-paketli sandviç yerine, zeytinyağı gezdirirdim yeşilliklerin üzerine… Eğer çalıştığım havalı ve büyük şirket için haftada 5 gün sabahtan akşama kadar, bazen de hafta sonları veya akşamları çalışmamış olsaydım şimdi bir çocuğum  daha olabilirdi. Evlenip boşanmış da olabilirdim, nasıl olduğu önemli değil. Bir çocuğum daha olabilirdi ve onu doya doya büyütebilirdim. Kendim için yaşadığım bir hayatı sürdürüyor olsaydım ve ikinci bir çocuğum da olsaydı, onunla ilgilenirdim. Bana koşarak gelirdi ve ben de ona sarılır, “Günaydın” der, belki onu gıdıklardım. Zavallı ablamın 2 küçük yeğenimi sabah 7’den akşam 8’e kadar görmemesi, gündüzleri bakıcı ile 5 kere telefonlaşması gibi bir annelik yapmazdım. İşte zaten öyle yapmak istemediğim için kendimi işe verdim. Acaba iş bana ne verdi?
 
Kendim için yaşasaydım, kahvaltı esnasında telefonuma, maillerime bakmaz, ıhlamurumun kokusunu içime çekerdim. “Birkaç damla daha limon eklesem iyi olur” derdim, güneşin önünden bulutların çekildiğini fark ederdim, kafamı gök yüzüne çevirmiş lokmalarımı çiğnerken biraz gök yüzünü seyrederdim. Sonra kahvaltı sofrasını şöyle bir toplar, belki en yakın arkadaşımı telefonla arar, yatağımı şöyle bir düzeltip kedimin kumunu değiştirir, sonra bilgisayarımı açar ve kendime yeni bir çay koyardım. “Bu sefer siyah çay mı içsem? Yoksa ıhlamura mı devam etsem?” Bir durur düşünürdüm. Bunu düşünürdüm.
 
Ben evde durmak istiyorum. Yatağımda durmak istiyorum. Sıkıldığımda kalkıp hareket etmek, sadece belli saatlerde değil sadece acıktığımda yemek istiyorum. Basit ihtiyaçlar için çalışmak istiyorum. Ofisi eve taşıyıp aynı tempoyu evde sürdürmek istemiyorum. Bunu daha fazla yapamıyorum, beni anlıyor musunuz? Acaba ben kim için çalışıyorum?
 
Kendim için yaşamayı hayal ederken bencil olduğumu sanmayın. İnsanlara ihtiyaç duyuyorum ve insanlara yardımcı olmaya da hazırım. Hayatımda olmasını istediğim insanlarla birlikte daha insani bir hayat sürmek istiyorum. Komşuluk, akrabalık, arkadaşlık etmek istiyorum ama normal ve insani bir şekilde… Robot gibi yaşamak istemiyorum.
 
İhtiyacım olduğunda durabilseydim, kendimi deşarj edebilseydim keşke… Sabah yataktan kalktıktan sonra, kendi evime yabancı bir halde ofis insanı gibi hareket ettiğimi gördüm ve şunun farkına vardım: Aslında hiçbir zaman deşarj olmamışım. Bugüne kadar hep kurulu robot gibi yaşamışım. Apartmanımızda sadece iki tanecik yaşlı teyze oturuyor. Onlarla kırk yılda bir, işe koştur koştur giderken öylesine selamlaşmak yerine, bir gün kapılarını çalıp ziyarete gidebilirdim. Şu pilavı nasıl güzel pişirebileceğimi onlardan öğrenebilirdim. Onlar benim annem, teyzem, halam, babaannem olabilirdi. Onlar benim komşu teyzelerim olabilirdi. Anılarını seve seve, sıkılmadan dinleyebilirdim. Pamuk saçlarını örebilirdim. Belki onlardan çok şey öğrenebilirdim. Oysa şimdi yalnızım ve onlar da hala yalnız. İstesek de ilişki kuramıyoruz. 
 
Telefon çalıyor. Yazmayı burada bırakıyorum. Şirketten arıyorlar. Online toplantı yapacağız. Çünkü dünya yanıyor ama bazı havalı ve büyük şirketler hala saçlarını tarıyor. Bilmem anlatabildim mi? Herşeye rağmen nekadar isyanda etsek insanlar bu zor günlerinde bence en çok iş hayatlarına geri dönmeyi eskisi gibi sabah kalkıp işine gitmeye çalışan insanların koşturmasını görerek deşarj olarak yaşamayı özlüyor bence herkez bu kötü günlerde ençok bunu özleyecek. Sağlıcakla kalın….