Sıfatlar öyle çok ki, sıfatın ne olduğunu tam olarak tanımlayamayız, ama dilbilgisi açısından özelliğini bilmesek de bazen yerinde sıfatlar veririz… Bunların çoğu iletişimle ilgilidir… 

Sıfatlar öyle çok ki, sıfatın ne olduğunu tam olarak tanımlayamayız, ama dilbilgisi açısından özelliğini bilmesek de bazen yerinde sıfatlar veririz… Bunların çoğu iletişimle ilgilidir… 
Gün geçtikçe kişiler arasında İLET-İ-Ş-İ-M azalıyor, hatta azalmanın ötesinde YOK desek daha doğru... Bunun nedenleri üzerinde durmak, gözlemlerimizi paylaşmak suretiyle, başlıktaki ÖKÜZ sıfatını kaldırabiliriz...
“İletişimde amaç, bir düşünceyi paylaşmak, duygu ve heyecanlarımızı anlatmak, istek ve niyetlerimizi karşı tarafa iletmektir. Ne yazık ki kendimizi ifade etmekte güçlük çektiğimiz için iletişim problemlerini sıklıkla yaşayan bir toplumuz…”  http://www.hayatbilgim.com/iletisim-psikolojisi-3/
 
İletişimi, merhabası, günaydını, selâmı olmayan insanlara, halkımızın verdiği SIFAT kısa ve öz olarak ÖKÜZ oluyor, maalesef... Bunun dişisine ben ÖKÜÜZ-E sıfatını verdim. Halbuki, boğa ve inek çok üretken, çok işlevsel bir hayvanken, kendi çıkarlarımız adına “boğayı, ÖKÜZ; ineği, ÖKÜÜZE” haline getirdik...
Bunları neden sıfat olarak kullandık ?

  1. İletişim kuramadıklarından,
  2. Söyleneni anlamadıklarından,
  3. Yeme ve çalışmadan başka bir şey düşünmediklerinden,
  4. Çevredeki otları yiyerek, işe koşulduklarından,
  5. İşDE çok başarılı olmayınca aradabir modullandıklarından,
  6. Çevresindeki hayvanlardan ayrı durduklarından,
  7. Cinselliklerinin alındıklarından !…
 
Zaman içinde bu zavallı hayvanın özelliklerini taşıyan, adına insan denen, pantolonlu- - çeketli, entarili etekli olan yaratıklarla özdeş görünce de “öküz ve öküüze” sıfatını verdik, bazıları için haksızlık yaptık, ama bazıları içinde bu sıfatları yerine oturttuk…!?
Nedenlerine bakalım:
  1. İletişim denen güncel, ilişki kurma diye bilinen öncel davranışlardan yoksun olanlara,
  2. Konuşma adabı bilmeyen, insanı tanımayan, okumuş, ama adam olamamışlara,
  3. Meslek sahibi (doktor-adı eğitimci olan öğretmenlere-din eğitimcisi olmuşlara,teknik eleman olan sayısalcılara, esnaf adı verilen suratı sirke satanlara-para saymayı bilen-insan saymayı bilmeyen tüccarlara vs gibi) olmuş, adam olamamış erkekciklere-kızcıklara-kadıncıklara,
  4. İnsan, hasta, öğrenci ve dertli psikolojisi bilmeyen, konuşma özürlülere,
  5. Seviyesini, mevkiini bilmeyen, oturduğu koltuğu çıkar için kullanan çıkarcılara, kendine gösterilen saygı ve sevgiyi hakkıymış gibi gören, aslında “hak ve çıkarı” karıştıranlara, aldığı maaşı, gördüğü ihtimamı yorumlayamayan zavallı-çaresizlere,
  6. Bir iş, bir yeme, bir tuvalet arasında koşan duygusuz-vurgusuzlara,
 
  1. Kadının-erkeğin ruhundan anlamayan, cinselliği erkeklik, dinseliği müslümanlık zanneden dar kafalılara; maalesef, insan onuruna yakışmayan bu argo söylemle (öküz ve öküz-e) onları tandık kıldık, günlük kadın ve erkek sohbetlerine konu edindirdik…
 
Bu, kaba ve insan onuruna yakışmayan sıfatı, kişileri anlatmakta kolaylık sandık, açıklama yapma yerine kelime tasarrufuna gittik… Gittik de iyi mi ettik ? onu sizler  insan ilişkilerinizdeki davranışlara göre değerlendirip yorumlayınız.
Halk arasında sık kullanılan bu SIFATLAR, hem eğlence hem dedi-kodu hem de öç alma (hınç-alma) şeklini verir ki, bu da yukarıda nedenlerini sıraladığımız kişilerde yerine oturunca; bu argoları kullanan kişileri rahatlatır hale geldi…
Bir hasta ile yeterince ilgilenmeyen,  hastalıkla bilgi veremeyen, hastanın-hasta sahibinin psikolojik durumunu kavrayamayan ROBOT (istisnalar hariç- onlara saygı-sevgi her zaman var) tiplere, kelime özürlü, mimikleri kemikleşmişlere bu sıfatlardan başka bir şey verilemezdi !?..
Şahsım da bu argo kelimeleri yerinde kullanmaktan kaçınmaz, çünkü ihtiyaç duyduğumuzda “CUK” diye yerine oturur bu kelimeler; tanıyıp da tanımamak arasında kalınca, “öküz-öküz-e, yavşak” gibi kelimeler; duyarsızlara, tutarsızlara- kimliksiz, kişiliksizlere benden sıfat olarak gider… Bu sıfatların etrafınızdaki tipleri tanıyınca “güncel kelimeler” olduğunu göreceksiniz…
Bu kelimeler, günlük hayatımızda ve kelime servetimiz içinde vardır, bütün dillerde de buna benzer sıfatlar bulunur. Tabii, bunları aşırı şekilde ele alıp da hakaretâmiz (onu kırıcı) hale sokmamak gerekir.
Peki, ÇÖZÜM ne ?
  1. Okur-yazar olsun-olmasın önemli değil, ama  gözlem yeteneğini ve beş duyu organını kullanmak,
  2. Lise üzeri önlisans-lisans ve lisansüstü öğretime mutlaka İLETİŞİM  PSİKOLİJİSİ dersi konmalı, teorik bilginin yeterliliği uygulamayla TEST edilmeli.
  3. İnsanı-insana, insanca anlatan bir duyarlılığa sahip kişilik olup-olmadığı değerlendirilmeli,
  4. İnsanî yaklaşımı bilen, nezakat-zarafet anlayışı içinde sevgi-saygı yaklaşımnı bilir hale getirilmeli,
  5. Eğtim-öğretim hayatı boyunca aldığı bilgileri, günlük hayatta kullanabilmeli,
  6. “Hak ve çıkar” kavramını karıştırmadan, güncel PARA hırsından ayrılmalı,
  7. Herkesin hakkı olduğunu, herkesin bedensel ve ruhsal yapısının farklı seyrettiği bilinmeli,
  8. Güncel hayatımız içinde toplumsal ilişkimizin İLETİŞİME dayandığını farketmeli,
  9. İLET-İ-Ş-İ-M kelimesindeki “Ş” sesinin( ekinin) dilbilgisi açısından İŞTEŞLİK eki olduğu, bunun da karşılıklı anlamı vererek, “ kişilerin-aile bireylerinin, toplum içinde insan olan herkesin”  hafife alınamayacağının bilinmesi,
  10. İnsanların acı-tatlı gününde yanında-yakınında bulunarak, VEFA duygusunun güncelleştirilmesidir.
 
Maddeleştirerek, vermeye çalıştığımız bilgi ve gözlemlerimizi  dikkatle, sabırla ve değerlendirerek, okur ve okutursak; başlıktaki ile buna benzer  daha farklı SIFATLARI vermekten ve almaktan kurtuluruz ki, bu da bizim YAŞAM kalitemizi artırır… Böylece, ENDORFİN denen mutluluk hormonumuzun  salgılanmasıyla, günlük hayatımızın huzurlu-sağlıklı geçmesi  sağlanır;  ekonomiyle gelen  günlük sıkıntıların, kavgaların  yerini “gülüşlerin sıcaklığı, bakışların samimiyeti, dürüstlüğün enerjiye dönmesiHIR-IN azalıp HIRSIZLIĞIN bitmesini kolaylaştırır, GÜVEN oluşur, GÜVENSİZLER savuşur…
İletişimin özünü kullanılan DİL oluşturmaktadır. Dil bir toplumun varolma, kimlik bulma ve kişilik oluşturma meselesidir. Oluşturulan kimlik ve kişilik zaman içinde “benlik oluşturarak, milli benliğe” kavuşma ve süreklilik kazandırma sürecidir. Bu süreçte coğrafya vardır, tarih vardır, kültür (hars) vardır. Bunlardan biri eksik olursa, dilin yaşamasında iletişimin kurulmasında sıkıntı başlar…
Yeryüzü şekilleri ve iklim tarzı, kişilerin karakterini etkilediği gibi KONUŞMALARINI  da etkiler… Kişinin konuşması, karakterinin izlerini yansıtır. Kişinin tavırlarındaki SERT ve YUMUŞAKLIK, konuşurken kullandığı kelimelerdeki SESLERDE gizlidir.
İletişim kurarak, insanlara YUNUS’ça bakarak, olumsuz SIFATLARI olumluya çevirmek, İNSAN olmanın gereğidir…
KKTC’den SEVGİLERLE
 
                                                                                                        16.02.2020
                                                                             Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                             Kıbrıs İLİM Üniversitesi
                                                                             E-posta: hparlakyildiz@mynet.com