.

Yüz binlerce liralık harcama ile gerçekleşecek güreşler, Şehir gündeminde tartışma çıkartan ‘Deve dişi’ gibi diye tanımlanan maddesine dönüşüverdi. Ne diyelim; Hayırlı, uğurlu olsun..
Bilirim ki, deve güreşleri köylerimiz ve ilçelerimizde, sorun giderme adına, para toplama amaçlı yapılır. Eskiden öyle idi, yanlış mıyım?
Misal, ANAP ve DYP iktidarları dönemlerini hatırlıyorum da, iktidar partilerin girişi ücretli hale dönüştürüp, para harcamak yerine bir de para kazandığı bir sosyal etkinlikti deve güreşleri. Kültürümüzde var. Yaşayacak bu gelenek. Lakin, bütçesi ile tartışma çıkarmasına da alışık değil bu millet..
Sözcü gazetesinin haberiydi. Dün, Çanakkale gündeminde hayli yüksek perdeden ifadelerle eleştiriler getiren.
Haberin başlığı da pek manidardı vesselam. Şöyle ki;
” ‘SANATA PARAMIZ YOK ‘DEDİ DEVE GÜREŞİNE PARA YATIRDI”
Dahası da vardı, iki paragraf metinde geçen. Şu ifadeyle geliyordu haber;
“- Tasarruf gerekçesi ile 56’ıncı Uluslararası Troia Festivali’ni iptal eden Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın deve güreşleri için 255 bin TL harcadığı ortaya çıktı. Bu gelişmelerin ardından ise geçtiğimiz günlerde Çanakkale Belediyesi, 7’ıncı Büyük Truva Deve Güreşi Festivali için organizasyon hizmeti ihalesine çıktı. EKAP’ta (Elektronik Kamu Alımları Platformu) yayınlanan ihaleyi  255 bin TL bedel ile CYN Yapım Organizasyon Anonim Şirketi aldı.
YAZIKLAR OLSUN
-Duruma bazı vatandaşlar sosyal medya hesaplarından tepki gösterdi. Bir vatandaş, ‘Çanakkale’nin sanat ile uğraşan evlatlarına kriz var deyip bin lira vermeyip deve güreşine 255 bin lira harcayan zihniyete yazıklar olsun’ tepkisinde bulundu.-“
Sözcü Gazetesi, muhalif çizgisi ile bilinen bir gazete. CHP’ ye de yakınlığı konusunda, pek çok yorum işitmişliğim var.
Sözcü’nün birinci sayfadan yayımladığı bu habere, Çanakkalelilerin yorumu gecikir mi hiç? Gecikmedi zaten. “At’a yok, Develere var..!” şeklindeki sözler, öfkeli  yorumlardan sadece biriydi..
At derken, ekonomik sıkıntılardan ötürü iptal kararı çıkan Troya festivaline vurgu yapıyordu Çanakkaleli. Öyle ya, At demek Troya demek bizde. Tahta at. Hani, savaş hilesi olarak bilinen o at..
At üzerinden gelen dahası yorumlar da işitti kulaklarım. Misal; “Demek ki,  savaş hilesi at değil de, Deve olsaydı, kesenin ağzı hep açık olurdu” şeklindeki ifade.
Hadi gel de, gülme..? Bir alemiz bu konularda. Öyle laflar ederiz ki, tarihe geçer..
Bir örnek vereyim bu halimize. Dün tıraş oldum. Sakal.. Kuaförüm, çıraklığını bildiğim bir isim. Bizim Samet.. Samet Kopuzca. Benim, ona hitap şeklim, ‘Atılgan..’ Uzay yolu 1999’ un komuta gemisinin adı..
Öyle önem verdiğim bir gençtir ki Samet, belki de adı nedeniyle hiç o’na kötü söz söylememişimdir. Çarpılmamak adına.
Bilindiği üzere, ‘Samet’ ismi, öyle hafife alınacak biri isim değildir.
Samet önemlidir benim için. Önemsediğim bir gençtir.  Üstelik, benim memleketlimdir Samet. Köyümün, Kilitbahir’ in bağlı bulunduğu ilçe, Eceabatlıdır.
Belki, bunun da bir nedeni vardır, Samet kardeşimin benim için önemli olmasında. Uzatmayayım. Samet’i, Vatani görevi için birliğine kadar teslim edenlerdenim. Babası gibi.. Babası na eşlik ettim, oğlunu teslim eder iken ağlayıp moral bozmasın diye..
O’nca yol gittik, birliğine dek. Vallahi, yol yorucuydu, öyle çok viraj vardı ki, buna rağmen  50 dakika da ulaştık. Uçar gibi gittik birliğinin önüne.  Şimdilerde lav edilen, Geyikli’ de ki Deniz birliğiydi Samet’ in acemi birliği.. Nereden bilebilirdik ki, Geyikli’ nin sonrası yılarda, “eyvah eyvah..” diye anılacağını.
Halen makarasını yaparız. Soru; Nerede senin acemi birliğin?
Yanıt: “Eyvah eyvah, beeyaa..!”
Şen şakrak sözler de ederiz, vur patlasın, çal oynasın dedirten ve de düşündüren sözlerde edebiliriz biz Çanakkaleliler.. Haksız mıyım..?
Bir örnek vereyim size. Biraz uzattım lakin, Samet’i anlatmadan verseydim örneği, anlaşılamazdı, üstelik olamazdı,
Birkaç satır üstte, şöyle bir cümle kurmuştum ya bendeniz. Demiştim ya;
“Hadi gel de, gülme..? Bir alemiz bu konularda. Öyle laflar ederiz ki, tarihe geçer..” diye..
Buyurun, tarihe geçecek o ifade benim usta kuaförüm Samet’ten gelen..
Tıraşı oldum bir çay sigara molası verdik birlikte. Samet’ in çalıştığı İşyeri Fazıl kuaförün  on metre uzağındaki, benim her sabahki adresim Nar simitte.. (Bu arada, patron Fazıl Bozkurt, henüz mesaiye gelmemişti. Vali bey bile makamına gelmişken, Fazıl yoktu piyasada..)
Bu arada diyorum; küçük bir hatırlatma yapacağım. Samet’ in patronu Fazıl’ da bana şef diye hitap eder. hha(Hürriyet Haber Ajansı) ve DHA’ nınDoğan Haber Ajansı) büro şefiyken bilirler onlar beni.
Çayları da ben ısmarladım Nar’ da... Sigarayı da.. İçtik, azda sohbet ettik Samet ile.. Sonra, randevu verdiği müşterisi geliyor diye toparlanıyordu ki, gır gır olsun diye sordum.
Soru: - Nereye gidiyon beyaa..?
Yanıt; -Şefim kazı kazana..!
Cebimden 20 lira uzattım Samet’e, benim için de al oyna, çıkar belki diye..
Samet gülüyordu. “Yok şefim öyle değil.” diyor ve el ile tarif ediyordu, kazı kazanı.. Ustura kıvamındaki parmağını, yüzüne sürterek..
Sakal traşı yapmaya gittiğini anlatıyordu özetle.. Kazıyıp, kesin kazanmaya yani..
İlahi Samet. Tarihe geçecek laf ettin. Seni gidi seni..
İçimden hatırlatmak geldi. Öyleyiz biz milletçe. Ne konu olur ise olsun, ettiğimiz bir laf: ya düşündürür, ya da kahkaha ile güldürür. Haksız mıyım..?
Develer köpürüp, kızışmadan. Daha güreşlere saatler var iken, nasıl da köpürdü siyasetin gündemi. Nasıl da kızıştı siyaset..?   
Recep İvedik tiplemesindeki, Şahan’ ın sözlerini de, gel de düşünme şimdi.
Ne demişti Şahan;  “Ekinler baş vermeden, kör buzağı topallamazmış..!”