.

Yeter ki bir kere bulaş. Sonrası ne iş yaparsan yap, içinde asla ölmeyendir Gazetecilik..
Yıllar geçer, hep aklındadır çektiğin fotoğraflar, yazdığın haberler, biriktirdiğin binlerce acı-tatlı o anılar.
Bir önemli isim benim hayatımda, sevgili Güney Nair..
Aslında bu aralar, o bir bilim insanı. Prof’ mu desem, doçent mi.. Her ne olursa olsun o hep mesleki büyüğüm, benim için hep heyecanlı Güney abi...
Bir elin parmağı kadardık o vakitler. Deli gibi, gece gündü koşturanlar.
Çoğu rahmetlik oldu. Misal, Yaşar ağabey, Turan amca. Genç meslektaşlarımız yığınlaydı, lakin geçe gündüz fark etmez, haberin peşinde bizler hep ayrı. Bir elin parmağı kadar az, iki elin sesi kadar da çok…
Yeni yılın ilk Pazar’ı, telefonuma bir dizi fotoğraf yağdı. 90’ lara gittim bir anda. İçimi kaplayan o heyecanı anlatamamam.. Ne anılar gizliydi her karenin özünde. Ahrete göçende vardı içinde, binlerce kilometre uzakta, Sivas’ da yaşayan biri de..
Ne yılladı o yıllar. Koşturmacası da zordu, koşturulanı da.. Habercilik o yıllarda kısacası çok zordu. İletişim kısıtlı, yolculuk sıkıntılıydı yani..
Ne Güniy abi yılgınlık gösterirdi  zorluktan, hatırlıyorum da ne de ben..!
Saatlerce beklerdik adliye önünde, ya da dondurucu soğukta sahilde. Haber heyecanı vardı vesselam, hep içimizde 
Güne abi eskilerden kareler gönderdi WhatsApp’ dan dedim ya, 90’ lara beni götüren..
Sonrası bir paylaşıma imza attı,  bir kez daha gözlerimi dolduran.. Bir isimdi sadece belki, fakat unutulamazlardandı bahsettiği.. Koca yürekli bir üstat, adı gibi candan bir isim..  Kısacası, bizim için ölümsüz bir usta, Gazeteci  ‘Cantürk’ amca..
Bir yanı da siyasetçiydi koca ustanın. Desem ki bahsettiğim o isim Mehmet Cantürk, eskiler şıp diye bilip, bin rahmetle anacak.
Şimdi ifadeleri Güney abinin paylaşımına, benim de gözlerimi dolduran o satırlara bırakıyorum.
Şöyle diyordu mesleki büyüğüm, içindeki mesleki heyecanı hep sabit,  fotoğrafta da hep usta bizim Güney Nair..  
“BİR ANI BİR İSİM ve İÇİMDE KALAN BİR UKTE: Mehmet CANTÜRK..!”
Anılarla gelecekti diyecekleri. İfadeleri yalın, bir o kadar da içten.. Sosyalden paylaşıyordu diyeceklerini, gazeteci usta, şimdilerde Üniversitede hoca, bizim  Güney hoca ..
DUYGULAR İÇİNDE KALEME ALINIP, HARFLERLE DİLE GELEN BİR DÖNEM.. 
"Burası Çanakkale Gazetesi"nde haftalık yayınladığım "Genç Kalemler" sayfasından güç alarak aynı isimle, Çanakkale'de aylık bir dergi yayınlamayı planlamış, örgütlenmesini gerçekleştirmiştim. İlk sayının kapağı için önümde üç konu vardı.
İlki ülkenin gündeminde yer edip, ses getirebilirdi. Güneydoğu temsilcimiz rahmetli Yaşar Parlak, Silvan'dan gidip  Zaho'da Mesut Barzani ile röportaj yapıp bolca fotoğraf ile bana ulaştırmıştı (Hala elimdedirler)
İkinci konu Banker Yalçın (Doğan) konusuydu.
Çanakkale'de tutukluluk günleri sonrası basın sektörüne el atmış, hakkında Emin Çölaşan kitap yazmıştı (19 Temmuz 1998 de Ankara Yeni Mahallede silahlı saldırıda hayatını kaybetti- yaptığım röportaj iki kaset halinde hala elimde durur)
üçüncü konu ise Mehmet Cantürk'tü.. Bana göre müthiş bir adamdı.
Çanakkale basınının en yaşlı ismi, tam bir beyefendi, yabancı diliyle, Fransız vari tavırlarıyla ne müthiş adamdı..
Donanma çay bahçesindeki sabah simitli, çaylı sohbetlerimizle tanımıştım derinliğini...
Bu üç konu arasından ben Mehmet Cantürk'ü kapak konusu seçtim. Hala da değerini göremeden gittiğini düşünürüm bu diyardan..
Derginin yayını için uğraşmaya başlamışken, ilk sayı coşkusuyla baskı sayfa düzeni vs. derken benim özel yaşamımdaki ani gelişmeler ve birden Sivas yollarına sarılmam, herşeyi alt üst etti ve her şey anılarda kaldı.
O dergi (Genç Kalemler) ihtiyar bir gazetecinin fotoğrafıyla, gençlere umut aşılayarak benim belleğimde yayınlandı ama raflarda hiç yer etmedi.. Bu yüzden, Çanakkale Mehmet Cantürk'ü gerçek anlamda tanımaktan mahrum kaldı. Onu derin bir saygı ve rahmetle anıyorum. Yalçın Doğan'ı ve Yaşar Parlak'ı andığım gibi... İçimde ukte kalan konulardan birisidir bu..”
Böyle idi satırlar. İçte ukte kalanlar. Diyeceğim o ki, kusura bakmaz isen Güney usta. Şimdilerde hoca..
Bir gazetecinin içinde hiç ölmeyendir taşıdığı Gazetecilik ruhu... İster hoca ol, ister koca. İster eş, ister anne..
Gazetecilik, bir dermansız hastalıktır. Hayallerin ukte kalır  bazen içinde, bazen de ukte’ ler olur hayallerin içinde..
Hey gidi hey. 90’ ra aldın götürdün beni, koskoca hoca.. Benim  için hep içim de bir usta..
Bir gün, kaleme almak istiyorum.. birlikte biriktirdiğimiz, %100 haber konusu anıları. Bir yerden de korku salıyor içimi, neredeyse 30 yıl olmuş üstünden geçeli..
Aklımda canlı kalan tek kare, inanır mısın Güney abi.. Hani yıl 91
Şehitler abidesindeki ilk Sembolik şehitlik. Ve de el ele tutuşmuş iki gazi, İkisi de Çanakkale aslanı, biri Ereğlili Hüseyin Kaçmaz, diğeri senin toprağın, Çan’ dan Halil Koç
Bu arada Güney usta; Sen de bizlerle hep irtibatta ol..