Anadolu'da yaşadığı bilinen ve unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarının gün ışığına çıkartıp yaşatılmasını sağlamak, geliştirilerek ulusal ve uluslararası platformlarda gerekli olan her türlü çalışmayı yapmak ve yaptırmak üzere kurulmuş olan Anadolu El Sanatlarını Yaşatma ve Geliştirme Derneği (Anelsender)   bağlı sanatçılar katıldıkları festivallere renk katıyorlar. Anadolu'da unutulmaya yüz tutmuş sanatları icra ederek ayakta duran ve mesleklerini icra ederek geçimini sağlayan ustalar neşeli tavurları ve birbirinden renkli el emeği eserleri ile katıldıkları festivallere ve gittikleri yerlere götürdükleri sanatları ile renk veriyorlar. 

Biz de Vitamin Gazetesi olarak geçtiğimiz 16-20 Ağustos tarihleri arasında  gerçekleşen  20. Gelibolu Altın Sardalya Festivaline katılan ustalar ile bir araya gelerek icra ettikleri kadim meslekleri hakkında bilgiler aldık . İşte   Çoğu Anadolu'nun unutulmaya yüz tutmuş meslekleri olan bu ustaların  meslekleri.
 
23 Yıldır Bu Sanatı Yapıyor
Bu sanatlardan biri olan Sıcak Cam sanatını icra eden Tuluğ Sepet  Festivaldeki en renkli stantlardan birini açmıştı. Unutulmaya yüz tutmuş sanatlardan biri olan Sıcak Cam Sanatını  icra eden Tuluğ Sepet,mesleğini  küçük yaşta öğrendi. Eşi Rabia Sepet ile Gelibolu Altın Sardalya  Festivaline  katılan Sıcak Cam Sanatı Ustası Tuluğ Sepet , İcra ettiği sanat ile nasıl buluştuğunu anlattı.Tuluğ Sepet "Sekiz yaşındayken atölyeye ilk adımımı  attım. Babam bu işle uğraşmamı istemiyordu çünkü o dönem popülaritesi yoktu. Bende işin tozunu dumanını yutarak o gün bugündür 23 yıldır bu işle uğraşıyorum.  Bu işi öğrenmek isteyen küçük yaştan alaylı olarak atölyeye girecek ve merdivenleri tek tek çıkacak" dedi. 
 Yaptığı Her Müzik Aletinin İsmi Var
Bir Başka renkli stant ise yine Anelsender üyesi, teship ve Ud Yapımcısı Yusuf Metin Avşar'ın standı oldu. Avşar ise mesleği ile tanışmasını şu cümleler ile anlattı "'İyi usta Limon kasasından bile müzik aleti yapar' diye bir söz var. Ama  bizim tercih ettiğimiz malzeme ağacın müzikal olması ve eski olması. Çünkü müzik aleti tınısını ondan alıyor. Ben Türkiye'de bulunan ağaçları tercih ediyorum" dedi. 

Yaptığı müzik aletlerine hayatta anlamı olan ve o müzik aleti ile  benzerlik gösteren isimler verdiğini dile getiren Avşar " Benim yaptığım müzik aletlerimin hepsinin isimleri var.  Örneğin bir arkadaşıma yapma aşamasında olduğum elektro gitar'ın ismi 'Kuzgun'  Kuzgunun anlamı da ölüm ile yaşam arasındaki Araf'ta bir yeri temsil eder. Bir de batı müzik aletleri olmasına rağmen Türk motifleri katmaya çalışıyoruz" dedi. 

Mesleğinin ağaç oyma ile alakalı olduğunu ülkemizde yaşanan ağaç kesimlerinden dolayı hassas olduğunu dile getiren teship ve Ud Yapımcısı Yusuf Metin Avşar " Ben ağaç konusunda da hasasım. Ağaca değer vermeyip, ağaçları yok eder şekilde kullanıp bize satanlardan malzeme almıyorum. Benim malzeme aldığım arkadaş da aldığı ağaç malzemelerine karşılık her yıl bin tane fidan dikiyor. Türkiye'de ağaçlar çok sık kullanıyor örneğin Ihlamur ağacı bulamıyorsunuz halbuki bizim ağacımızdır. Orman Bakanlığı yaşlanmış ve yaşı ilerlemiş işlev görmeyen ağaçları kesip tedarikçilerimize veriyor biz de onlardan alıyoruz" dedi. 

Atölyeye gelen herkese müzik aleti satmadığını sadece sanata değer veren kişilere müzik aleti sattığını dile getiren Avşar "Ben Atölyeye gelen herkese müzik aleti satmıyorum ve sattığım kişilerin o müzik aletine değer vermediğini de görürsem onu geri alıyorum. Çünkü yılların emeğini verip de yapıyorum ben o müzik aletini" dedi.  

 
Gün Geçtikçe Kaybolan Sanata Hayat Veriyor

Anelsender'in üyesi ve Keçe ustası Ayfer Güleç, belki de tarihin en eski sanatlarından biri olan ve günümüze kadar gelmeyi başaran, fakat günümüzde teknolojiye ayak uydurmayarak unutulmaya yüz tutmuş Keçe sanatını icra ediyor. Gelibolu Altın Sardalya Festivaline İzmir'den katılan  Ayfer Güleç'in standı da en renkli stantlardan biri oldu.  Keçe tarihi ve keçe yapımı hakkında bilgiler veren Güleç "İzmir'de 56 haneli Seferhisar  köyünde yaşıyorum. Bu köyde üç hanım arkadaşım ile üretim yapıyoruz. Keçe, dünyadaki ilk tekstil ürünüdür.  Geçmişi neolitik döneme kadar uzuyor. En büyük özelliği ise neolitik dönemde nasıl yapılıyorsa günümüzde de aynı yöntemler ile yapılıyor.  teknoloji gerektirmediği gibi teknolojik atık da bırakmıyor. Tek isteği Koyun yünü, su, zeytinyağlı sabun ve insan emeği. Keçe, bizim göçer kültürünün en önemli el sanatlarından kabul ediliyor. Günümüzde de unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarının başında gösteriliyor. Aslında Göçer kültürünün en önemli tanıklarından bir tanesi. Keçe, kabuksu yapısı ile tam bir sağlık malzemesi. Koyunun korunması için ne ifade ediyorsa yün kırpıldıktan sonra da aynı özelliğini koruyor.  Örneğin çobanlar neden yaz kış kepenek giyiyor? çünkü termos etkisi var. Termos etkisi ile sıcaktan ve soğuktan vücudun ısısını kuruyor" dedi. 
 
Osmanlı döneminde 200'ün üzerinde atölye olmasına rağmen günümüzde 20'lere düştüğünü söyleyen Keçe Ustası Ayfer Güleç "Keçe, bizim Anadolu'da hemen hemen her yerde yapılan bir ürün iken, Osmanlılar döneminde 200'ün üzerinde atölye varken ve bu atölyeler aynı İtalya Murano Adasında  olduğu gibi kanunlar ile korunan sayılı üretim yaparken saraya günümüzde bu atölye sayısı 20'ye düştü. Ama hobi olarak yapan arkadaşlarımızın sayısı çok çünkü trend materyal olarak gündemde.  Hobi olarak arkadaşlarımızın kurs alarak, keçe yapması sevindirici, ama meslek olarak atölye çalıştıran, atölye çalıştırıp insanlar için ekmeğe, emeğe dönüştüren arkadaş sayımız az" dedi. 
 
Ağaçları Sanatı İle Sarıyor

Onun yaptığı sanat bir başka. İnsanlar gibi canlı olan Ağaçları giydiren Derya Tecimer adeta danteller ile grafiti yapıyor. Yaptığı sanat hakkında bilgiler veren Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Mezunu Derya Tecimer şunları söyledi "Biz yaptığımız örgülerle sokak sanatı yapıyoruz. Çünkü bu da bir sokak sanatı. Nasıl ki renkli boyalar ile grafiti yapıyorlar ise biz de bizde iplikle yaptığımız rengarenk dantellerle ağaçları giydiriyoruz.  Gelibolu Altın Sardalya Festivalinde de yer aldığımız bu projenin adı 'Bir yumak deniz'  bu projedeki amacımız deniz canlılarını ağaca çıkarmak. Bu güne kadar yaptığımız ve bu festivalde yapacağımızın amacı bir farkındalık yaratmak. Bu projeleri gerçekleştirmek için önce bir grup öğrenci ile yola çıktık sonra bize annelerimiz, ninelerimiz arkadaşlarımız gönüllü olarak katıldılar. Sosyal medya üzerinde de yaptığımız duyurularda bazen hiç tanımadığımız bayanlar bize yardımcı oluyor bu sayede ipler ile gönül bağı kuruyoruz" dedi.  

 
Osman Beyin Mirasını Sürdürüyor

Standına gidildiğinde adeta bizi savaşlara götüren bir başka sanatçı ise Denizli'den Gelibolu Altın Sardalya Festivaline katılan Bıçakçı ve Yatağan Kılıç Ustası Süleyman Şahin oldu. Selçuklulardan Osmanlı'ya geçen ve kurucusunun Osman Bey olduğu bilinen Yatağanları günümüze taşıyan nadir ustalardan biri. Günümüzde işlevi kalmadığı için unutulmaya yüz tutmuş Yatağanların son temsilcilerinden biri olan Süleyman Şahini sanatı hakkında şunları söyledi " Bizim sanatımız ata yadigarı bir meslektir.  Selçuklu Hükümdarlarından Osmanlılara geçen Bizzat Yatağan'ın kurucusu Osman Bey'e kadar geldiğini biliyoruz.  Osman Bey aynı zamanda Yatağan'ın kurucusu.  Denizli Yatağan'ın ismi de Osman Bey'in ustası olduğu Yatağan bıçaklarından geliyor.  Bizim bu sanatımız aşağı yukarı 800 yıllık bir meslek. Günümüzde de mutfakların vazgeçilmez bıçakların yanı sıra yok olmaya yüz tutmuş yatağanlarımızı yaşatmak için elimizden geleni yapıyoruz" dedi.  

 Yatağanların yapılışını anlatan Şahin "Bıçakların yapımı tamamen bize ait. Bıçakların sapları da Koç boynuzundan yapılıyor ki makinede işlenmesi mümkün değil, tamamı el emeği.  Küçük boynuzları bıçak, büyük boynuzları da yatağanların ya da kılıçların kabzasında kullanıyoruz.  Boynuzlar makine ile işlenmediği için kendimiz ısıtarak şekil veriyoruz.  Ancak günümüzde kabzaya işlenen şekiller kalmadı ve biz de son ustalardan birisiyiz. Bu bıçaklar ata yadigarımız ve el sanatımızdır" dedi. 
Çanakkale’nin Geçilmesine Yatağanlar İzin Vermedi
Yatağanlar ile Çanakkale'nin geçilmez kılındığını söyleyen Süleyman Şahin "Her ne kadar yatağanların geçmişi Selçuklulardan öncesine kadar olduğu bilinse de biz Selçuklulardan sonrasını biliyoruz.  Selçuklulardan Osmanlılara geçen Yatağanlar, Yeni Çerilere kılıç olarak üretilip verilmiş.  Neden Çanakkale geçilmez diyoruz? İşte Çanakkale bu yatağanlar ile geçilmez kılındı.  Bu yatağanlar bizim kültürümüz gururla yaşatarak bu günlere kadar getirdi" dedi.  
Önceleri Demir Şimdi İse  Hamuru Şekillendiriyor 
Mesleği demircilik olan Tuğrul Bayır elim bir kazadan sonra ağır iş yapmayınca Biblo Bebek yapmaya başladı. Geçimini Biblo Bebek ile sağlayan Tuğrul Bayır Festivale eşi ile katıldı. Bayır "Benim asıl mesleğim demircilikti. Fakat daha önce bir kaza geçirdim. Kazadan sonra demircilik işi bana çok ağır gelince yapamadım. Boşta kalınca hamurlarla oynaya oynaya, yapa boza öğrendim herhangi bir kursa gitmeden. Bu hamur işi ile ben 20 senedir uğraşıyorum. Turistler başta olmak üzere halk çok merak ediyor ve ilgi gösteriyor.  Şimdi için malı ucuz eserler de var piyasada bir yandan da onun ile mücadele ediyoruz. Bizim halkımız da takdir ediyor ve el emeğine değer veriyor" dedi. 
İşin ticaretinden ziyade onun için bozuk mala satmadığını döyleyen Tuğrul Bayır "Ben eskiden Karakalem resim çizerdim, dedemlerin de tuğla fabrikası vardı orada da çamur ile haşır neşir olduğumuz için heykelleri kolayca çıkarabiliyoruz. ben işin ticaretinde değilim onun için bozuk mal satmam. Çünkü verdiğim malı müşteri bozuk görürse bir daha almaz. Onun için zarar da etsem hakkı neyse onu veriyorum" dedi. 
Deriye Sanat İşliyor
Yaptığı deri işlemeleri ile renkli bir stant oluşturan bir başka Anelsender üyesi, Deri İşleme Ustası Hülya Yavuz ise adeta deriye sanat işliyor. Yavuz sanatı ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi "Ben geleneksel el sanatları  mezunuyum ve geç okuyup meslek edinen bir sanatçıyım.  43 yaşından sonra Üniversite sınavlarına hazırlanıp  Geleneksel El Sanatları bölümünü kazanarak birincilik ile bitirdim.  2010 yılından beri de  işim olan deri dokumacılığı  ile uğraşıyorum. El sanatları mezunu olduğum için birden fazla zanaat biliyorum. O yüzden deri üzerine işlediğim herşey bana ait. Ben daha önce Çanakkale'ye gelmemiştim Derneğimizin sayesinde Gelibolu Altın Sardalye Festivaline katılıp buraya geldim.  Çanakkale' de çok sıcak bir yermiş çok sevdim" dedi.  

Nazar Değmesin 

Festivalin belki de en renkli stantlarından biri. Nazar Köy'den Gelibolu Sardalya Festivaline katılan Anelsender üyesi ve Nazar Boncuk ustası Uğur Karataş  nazar boncukların hikayesini anlattı. Karataş " Bizim Cam sanatı 3 bin yıl öncesine dayanıyor ben de bu sanatı dedemden öğrendim. 1942 yılından beri  bu iş İzmir Kemalpaşa Nazrköy'de usta çırak ilişkisi ile yapılıyor. Biz de üç kardeşiz. 80 haneli 200 kişilik bir köyde dedemiz bu sanatı yapıyordu  biz de ondan öğrendik. 1942 yılında Mısır asıllı üç kişi İzmir Kadifekale'ye geliyorlar ilk olarak. Orada tutunamayınca Kemeraltına gidiyorlar. Orada da iş yapamayınca Menderes Görece köyüne gidiyorlar. Yaptıkları ürünlerikemeraltına satmaya götüren üç kardeşlerden biri bir kıza sevdalanıyor. Kızı araştırarak şimdiki Nazarköy, eski ismi ile Kurudere köyünde oturduğunu buluyor. Köydeki şartlar boncuk yapmaya müsait olunca da Nazarköy'e taşınmaya karar veriyorlar.  Nazar Köye o mirası bıraktıktan sonra Bodruma taşınıyorlar. Bu mirasın sahibi üç kardeşten biri hala yaşıyor ama boncuk işini yapamıyor" dedi.  

Çırak Yok Son Nesiller Biziz

Bu işlerin küçük yaşta usta-çırak ilişkisi ile yapıldığını ama son yıllarda bu işi yapmak isteyenlerin olmadığını bu nedenle son ustaların kendileri olduğunu söyleyen Karataş "Şu anda dünya üzerinde sadece 15 kişi bu işi yapıyor.  Onlar da usta çırak ilişkisi ile Nazarköy'de yapıyor. Dediğim gibi dünyada bütün modelleri yapma kapasitesine sahip 15 kişi var. Bunlardan bir tanesi de benim. Kafamda yaklaşık 3 bin model var. 2006 yılında özellikle Hindistan ve Çin modelleri piyasaya girdi ve bu iş bitme noktasına geldi. İnsanlar bilinçli olmadığı için daha ucuza mal etmeye başladılar. Böyle olunca da sanattan dışarı çıktı. Ben askerden geldikten sonra özel yaşam Üniversitesi ile sosyal destekleme projesi yaptım. Oradaki öğrenciler destek verdi. Daha sonra Ege Üniversitesinde yaptık ve eski Osmanlı motifleri üzerine yaptık. Sonra Nazar boncuğuna teşvik amaçlı Halk Eğitimde kurs açtık. Buralarda biraz geliştirme çalıştık ama ister istemez alttan gelen insanlar olmadığı için son nesiller biziz.  Biz de üç kardeşiz dedemizden kalan bir atölye kurduk ve atölyede yaptığımız  ürünleri üyesi olduğum Anelsender Derneği tarafından organize edilen etkinliklere katılarak yurt içi ve yurt dışında pazarlamaya çalışıyoruz" dedi. 
Kitre Bebek İle Geçmişi Günümüze Taşıyor
Karamandan Gelibolu Altın Sardalya Festivaline katılan bir başka isim ise Filiz Sertan Kızıl oldu. Kitre ile oluşturduğu eserler ile geçmişi adeta günümüze taşıyan usta, birbirinden farklı kitre bebek ile festivale renk kattı. Sanatı hakkında bilgi veren Filiz Sertan Kızıl  "Benim sanatımın adı Kitre Bebek. Ben de Karaman'dan katılıyorum.  Karaman Belediyesi bünyesinde düzenlenen Kurslarda Kurslar veriyorum. Sergi için Gelibolu’ya getirdiğim eserlerin çoğunu da öğrencilerimle yaptım. Kitre Bebek yapımı çok zor bir meslek olduğu için heykellerin yüzlerini ben yapıyorum. Çünkü ustalık isteyen bir iş. Ancak ben öğrencilerim ile bu sanatı çok severek yapıyoruz.  Kitre bebek çok eskiden beri yapılan ancak günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bir sanat ancak oyuncak değil. Bizim şu anda yapmaya çalıştığımız amaç geçmişi günümüze taşımak. Çocuklarımızın hiç bilmediği meslekleri kitre bebek ile anlatmaya çalışıyoruz. Yapmak istediğimiz Kitre Bebeğin iskeletini önce tel ile yapıyoruz. Ve tele göre bebeğe şekil verebiliyoruz. Ana Maddemiz Kitre. Güneydoğu'da yetişen bir bitki. Bu bitkiyi aktarlardan alarak eritiyoruz. ve yapım kıvamına getiriyoruz. Kitre'yi pamuk ile aşama aşama çalışıyoruz. Heykel bittikten sonra kumaşlar ile giydirerek boyuyoruz" dedi. 
 Öğrenmek İçin Hala Öğrenci
El sanatları Öğretmeni olarak yıllarca çalıştıktan sonra telkari sanatına merak saran Ayşe Nehir Bargan, 12 yıldır da telkari ile uğraşıyor. Öğrenci olmayı sevdiğini söyleyen Bargan,  hala kurslara giderek telkari sanatını öğrenmeye çalışıyor. Ayşe Nehir Bargan, kendisi ile ilgili verdiği bilgilerde şunları söyledi "1987 yılında el sanatları öğretmeni olarak göreve başlamıştım. 18 yıl çalıştıktan sonra telkariye merak sardım ve telkariyi öğrendim 12 yıldır da telkari ile uğraşıyorum. Telkari öğretmeni olarak soma'da, Manisa Belediyesinde çalıştım. Soma Belediyesinde çeşitli projelerde yer aldım özellikle Sosyal Riski Azaltma projesinde yer alarak dul ve kimsesiz kadınlara bu mesleği öğrettim. Yeni bir şeyler öğrenmek için de hala kurslara gidiyorum" dedi.  

12 yıldır uğraştığı telkari sanatı hakkında da bilgiler veren Ayşe Nehir Bargan "Telkari Gömüş tel ile yapılan iş anlamına geliyor. Fakat gümüş ile yapılan her işin de telkari olmadığını biliyoruz. Biz 30 mikron inceliğindeki tel ile yani saç teli inceliğindeki gümüş iplerle  önce motif yapıyoruz sonra çift denilen aletimiz ile bu motifleri dolduruyoruz" dedi. 
 Bez Bebek Değil  Örgü Bebek
Eskişehir’den Festivale Katılan Çiğdem Şenel ise örgü bebek yapıyor. Örgü ile Çocuklara sağlıklı oyuncaklar üreten Çiğdem Şenel sanatı hakkında şu bilgileri verdi "Biz de Gelibolu'ya Eskişehir'den geldik. Biz Eskişehir'de arkadaşlarımız ile birlikte çocuklar için zarar vermeyen kolay yıkanabilir oyuncaklar ürettik ve Gelibolu Sardalya Festivalinde de sergiliyoruz.  Biz de kurslardan öğrendiğimiz bu iş yaklaşık 10 senedir yapıyoruz. İsteyen arkadaşlarımıza da öğretiyoruz. Tabi bununda bir örgü tekniği var ve belli kuralları var onları gösteriyoruz isteyenlere hem satmada da yardımcı oluyoruz.  Bu tür el emeklerinin pazarlanması için bir kooperatif kuruldu. Fakat daha çok yeni. Onlar da tanıtım amaçlı reklam yapacaklar biz de oyuncaklarımızın resmini çekip yollayacağız inşallah ileriye yönelik bir çalışma olur" dedi 
Kraliyet Ailesinin de Tercihi 
Dokumalı tezgahta işledikleri ürünler ile başta İngiltere Kraliyet ailesi olmak üzere dünyanın dört bir yanına ürünlerini pazarlayan  Dokuma Ustası Salih Aydınlık'ın standı da festival boyunca en çok ilgi gören stantlardan biriydi. Denizli Kızılcabölükte üretilen tezgah dokumaların işleme halini anlatan Salih Aydınlık  "Ben de tezgah dokuması ürünlerin asıl kaynağının olduğu Denizli'nin  Kızılcabölük'ten geldim Gelibolu'ya. Bugün tekstil denilince aklımıza bir çok şey gelir bunlarında kaynağı Kızılcabölük. Biz el dokumasından peştemaline, bugün dünyada kraliyet Ailesinin de aldığı ürünler Denizli Kızılcabölükte  üretiliyor.  Burada, peştemaller, havlular, bornozlar ve aklınıza gelebilecek her kumaş hazırlanıyor" dedi. 
Dokuma sürecini de anlatan Aydınlık "Önce bizim ağabeylerimiz, ablalarımız pamuk tarlalarından bize pamukları topluyorlar. Toplanılan pamukları iplik fabrikalarına gönderiyoruz. Fabrikaya gönderdiğimiz fabrikalar bize pamukları tel tel ip yapıyor. Bu iplikler sırası ile çözgüye geliyor. Çözgü'de bu ipler harmanlanıp sıra haline getirilip levente sarılıyor.  Sarıldıktan sonra dokuma işlemine başlanıyor. İplerin de farklı cinsleri ve numaraları var. Biz de bunları esere en uygun olanını hesap edip tezgaha girişiyoruz. İmal ettiğimiz eserlerin hepsi tezgah dokumasıdır makinesel tek bir şey bile yok" dedi.  
Çocukluğumuzun Patenti Onlarda
Çoğu insanın çocukluk oyunu olan topaç  üreten  Bülent ve Levent Çet kardeşler 1997 yılından beridir bu iş ile uğraşıyorlar.  Gelibolu Altın Sardalya Festivaline Muğla Fethiye'den  katılan iki kardeş'in standı da özellikle çocukluk günlerini hatırlayanlar ile dolup taştı. Yaptıkları topaçlar ve zeka oyunları hakkında bilgiler veren Levent Çet "Biz Gelibolu Altın Sardalya Festivaline Muğla Fethiye'den geliyoruz. Bu topaçları 1997 yılından beri yapıyoruz. Unutulmaya yüz tutmuş bu topaç’ı gelecek nesillere aktarmaya çalışıyoruz. Topaç'ın yanı sora dünyada olan zeka oyunlarını da yapıyoruz. Bu oyunları internette araştırarak ahşaba uygulanabilecekleri uyguluyoruz" dedi. 
Unutulmaya yüz tutmuş  sanatlardan biri olan topaç'ın patentini de alan kardeşler çocukluğumuzu da koruma altına aldılar. Patent ile ilgili açıklama yapan Levent Çet "Biz geleneğimizde var olan Topaç'ın patentini aldık. tabi ki amacımız bu ürünü başkalarına yaptırmak değil. Kendimizi koruma altına alarak devam etmek. Topaçlarımızın tamamı ahşaptan yapılıyor üzerindeki boyalar bile testten geçirilmiş zararsız boyalardır.  Topaçları Karadeniz’de yetişen Kayın ağacından yapıyoruz. Özellikle bu ağaçtan verim alabiliyoruz. Başka ağaç kullanamıyoruz" dedi. 

Çömlekçi Ailenin Çinici Çocuğu Oldu

Çömlekçi bir ailenin çocuğu olan Mesude Künen ise çinicilik ile uğraşıyor. Bursa'da kendi atölyesi olan Mesude Künen'de  Gelibolu Altın Sardalye Festivaline Bursa'dan katıldı. Künen "Ben Çömlekçi bir aileden geliyorum. Dedemler çömlek ile uğraşırken ben çini sanatını seçtim. 1992 yılından beri usta çırak ilişkisi ile bu mesleği yapıyorum.   Daha çok şey öğrenebilmek için de hala  usta çırak ilişkisine devam ediyorum.  Ben eserlerimde günümüz İznik çinisi yapmaya çalışıyorum. Çünkü o dönemde yapılan malzemeler, o şartlarda  elde etmek çok zor. Çok araştırma gerekiyor. Bu saflara gelene kadar bir sürü evreden geçtim" dedi.   
Kumaşa Hayat Veriyor
Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel Türk El Sanatları Sanatçısı Handan Cengiz Türk, tahta baskı ve yazmacılık tekniğiyle kumaşa adeta hayat veriyor. Gelibolu Altın Sardalya Festivalinin en renkli stantlardan biriydi. Handan Cengiz Türk Anadolu'da unutulmaya yüz tutmuş sanatlarından biri olan tahta baskı ve yazmacılık sanatı ile ilgili şu bilgileri aktardı " Bu sanat   650 yıl önce yaşanmış bir sanat dalını  günümüze kadar taşıdım, ıhlamur ağacına Osmanlı  ve selçuklu dönemindeki desenleri oyarak, kasnaklara dökülen kök boyayla pamuklu kumaşın üzerine darbe pres yaparak taş baskı gerçekleştiriyorum. Çanakkale’de kendi evim bünyesinde hazırladığım atölyemde çalışmalarımı gerçekleştiriyorum. Bugüne kadar açtığım 108 sergide eserlerimi sanatseverlerle  buluşturdum" dedi. 
 
 

Cuma Deren