Lafın tamamını anlatmak mı? Nasıl olacak ki o iş…!

Deprem bölgesindeyiz. Böyle de yaşamak zorundayız. Söz bu kadarı ile geliyor ve geçip gidiyor. Ta ki bir diğerine kadar da, aklımızda durmuyor gerçekler.
 
Dün herkesler yatağından fırladı. Okulun ilk günüydü malum. 15 günlük lay-lay-lom’ dan sonra veliler zaten tavşan uykusundaydı. Geç kalmayalım diye…
 
Geç mi kalmak. Sarsıntı ile hop herkes ayakta…
 
Önce bir mesaj ile başlayayım;
ÇANAKKALE 5.5 VE BİR MESAJ…” sözlerine imza atan isim ile. Anlattıklarının içinde biraz argo yüklü söylemler olsa da, ben kırparak vermeye çalışacağım.
 
4.GÜN KAPALI İSTASYON VE 5.5 BÜYÜKLÜĞÜNDE ÇANAKKALE DEPREMİ…” diye bir başlık altında geliyordu haykırış. 

“10 defa, 100 defa, 1000 defa İSTASYONLARI AÇIN ‘GELİYOR ‘ dedim…” Diyordu o kişi.
Öğrendim ki, bizdeki de 2010 yılına dek paylaşmış topladığı bulguları sonra susmuş.
Yani, Jandarma Alay komutanlığı yakınlarındaki bir merkezdeki aygıt sonra bulgu toplayamaz olmuş. Acaba neden?
AÇMADINIZ,AÇAMADINIZ…!” diyordu o kişi.
Ve sonrasında "İnsan hayatı" dedim, ANLAMADINIZ ! Elinizi dahi kıpırdatmadınız!” diye ekliyor du o kişi….
Gelelim bu çıkışa; “EY İTÜ'DE GÖREVLİ OLAN PROJE ÇALIŞANLARI, EY İTÜ NÜN YILLARCA GÖLGESİNDE YAŞAYIP HERKESİ SÖMÜREN AHLAKSIZ GRUP, Beddua etmekten nefret ederim , günahtır bilirim ama artık dayanamayacağım ve 80 milyon Türk vatandaşı adına size diyorum ki, her bir kayıp karşısında Allah sizi bildiği gibi, HAK ETTİĞİNİZ GİBİ yapsın ! 

Siz hangi ülkenin vatandaşısınız ? Kime hizmet ediyorsunuz ? Amacınız nedir ? 
Daha iki gün önce istasyonların kapalı olmasına karşın risk taşıyan bölgeleri işaretlerim ve yayınladım” diyor du gaipten gelmeyen kişi….
Sonra da, ‘Ardından bugün;” vurgusu ile devam ediyordu sözlerine….
 
5.5 Çanakkale depremi meydana geldi…!” gerçekliği ile… 
 
“Yakında daha büyük, yıkıcı depremler de meydana gelecek ve SİZİN BU SORUMSUZ, İŞ BİLMEZ tutumunuz yüzünden o depremler de belirlenemeyecek” diye de bir çıkışı vardı ki, o’nun bu düşüncesini destekleyen bir takım söylemleri de, bilim dünyasının içinden bazı isimler dün tekrarlıyordu.
 
Detaylar çok. Çok çok konuşup; kime sözümüzü anlatabiliriz ki?
Öyle ya; Bilim insanları da söylüyor bazı şeyleri. 
 
Şimdi geleyim o kişiye;
“Bu nedenden ötürü” diyor du ve ardından da; “ Proje patent sahibi olan rahmetli Lütfü beyin ailesinden aldığım noter yetkisi ile kendisinin yapmış olduğu istasyonların tamamını kurumlardan alıyorum” diyordu….

“Bu istasyonlar bundan sonra SİZİN DENETİMİNİZDE ÇALIŞMAYACAK !” çıkışı ile de geliyordu sözler.
 
Bir de, “Bu hareketim ile birlikte sizlerin ne kadar çirkef olacağınızı, seviyesiz açıklamalar yapabileceğinizi, ayak üzeri ne yalanlar uyduracağınızı da az çok tahmin edebiliyorum” diyordu o kişi.

Bir hodri meydan çekişi de vardı elbet sözlerinde., O raya da gelecek olursam;


“Gücünüz, yüreğiniz, cesaretiniz var ise karşıma çıkın. Belki istasyonlar bir süre daha çalışmayacak ama bu işin sonunda YENİ SERVER da  çok daha sağlıklı şekilde veri yollayacak ! 
 
Bu kadar basit bir projeyi ayakta tutamadığınız için UTANIN ! YÜZÜNÜZ VARSA !!!” sözlyeri ile bir de imzasını sunuyordu o kişi;  “Oksal EREV” diye.
 
Bahse konu cihazlar, sismik hareketliliği belirleyen ve bir dizi veri toplayan aygıtlar mış özetle. Peki onlar neden çalışmıyor muş?
 
Bunun peşine düşecek kadar beceriye sahip olmadığımdan, muhtemel ki herkescikler gibi bende bu sorunun yanıtı hep merak edeceğim.
 
Ne var ki bu noktada, benim de bir çift sözüm olacak.
Yılardır, Çanakkale’ de yırtınıyorum. Ben ve bir gurup arkadaşım ile.
Afet haberleşmesine yönelik bir STK’ nın mensubu olarak, bir dizi proje geliştirip, derdimizi anlatmaya çalmıştık. Tam ‘anlattık oh be’ dediğimiz anlar ardından sevincimiz kısa sürdü.
Çünkü derdimizi anlattığımız en yetkili isimler, tayine gitti. Hadi yeniden başla anlatmaya.
Nasıl randevu alacan. O bile mümkün değil. Hadi aldın, dediklerimiz karşısında, haklılığımızı dile getirip, övgü dolu bir kaç söz duyduktan sonra, en başa dönmek var…
 
Neyse artık. Sallanıp sallanıp duracağız. Yapımız sağlam ise yıkılmayacak. Ecelimiz var ise, kapıdan çıkarken çatıdan düşecek kiremit kafamıza çarpıp, haydi hayırlı yolculuk…
 
Deprem kuşağı çocuklarıyız biz. Alıştık böyle yaşamaya…
 
Akıllı bina projesi çizdik. En etkili kurum ile ortak çalışma olasılığımız olmasına karşın, bırakın bir arpa boyu yol almayı, içimizdeki sivil vatandaş oyarak, gönüllü hizmet şevkini kaybettik vesselam…
 
Ne yapalım. Sallanıp sallanıp dururuz…
Ecel gelmiş ise, baş ağrısı bahane….
 
Dün ölüm kapıyı çaldı. Hem de gün boyu, tık,  tık,  tıkladı durdu…
 
Yok o fay, yok bu fay. Peki ya, bizim halll….
Birileri sokakta kaldı ansızın. Evleri başlarına çöktü. Yaşam kaynakları olan küçük ve büyükbaşlarını kaybetti köylü.
 
Kim yapacak şimdi sütü, eti…?
 
Evet biz kabullendik deprem kuşağında yaşamayı. Ecel gelmiş ise, git diyemeyiz ki…
Geliyorum diye bağırsa bile ecel, kapıyı tık tık değil de, güm, güm çalsa da, boynumuz kıldan ince vesselam…
 
‘Yapacak ne var ki?’ Sorularına, yanıt verecek yetkim yok ki vereyim…