‘Yok artık. Olmadı be kardeş… Şehitliğe geliyorduk ziyarete. Eceabat’ tan alırız demiştik. Ne olacak şimdi?’

Bu hemen her gün yaşanan bir diyalogmuş.  Pompacı ve yakıt ikmaline gelen aracın sürücüsü arasında geçen.
Ne mi var?. Neden mi yazıyorum? Neden yazmayayım ki?

Kendinizi bir an olsun, bu diyalog içinde geçen sürücü varsayın.

Diyelim ki, Şehitlikleri ziyarete değil de, Yarımada’da, Eceabat veyahut bağlı köylerinde yaşıyorsunuz.

Araç sahibi olmak ayrıcalık değil, günümüzde bir ihtiyaç hali aldı ya. Sizde ihtiyaçlarınızda dolayı biniyorsunuz otomobilinize.

B:indikçe de su yakmıyor meret, yakıt gerekiyor.

Kiminde benzin, kiminde gaz ve motorin.

Gaz zaten pek de tercih edilen değil ama yarımada da, tercih edilsey di muhtemel o da yok.

Aracı gazsız olanlara da kötü haber her daim çok. Benzin ve mazot ta yok denilince vatandaş ne yapsın?
 
45 kilometre uzaklıktaki Gelibolu’ ya gidecen. Alacağın yakıt miktarı genelde 50 lira. Dönüşte de onun büyük kısmını yakacan.

Ne anladın bu işten. Hatta, yakıt bitme noktasındayken gideriz ya çoğu kez ikmale. Işık yanıyorken, 45 kilometrelik yolculuğa nasıl çıkarsın?

Bu bir mağduriyet değil mi?  Yani ne vakit gitsen, ya benzin yok, ya motorin…

Ne yapsın yarımadalılar? Ada gibi mahrumiyete alışıklık yok ki, yakıt için çile çekilsin…

Çekmemek için gemiye binecen. Gidiş geliş ücret ödeyecen.

 Çanakkale merkezinde de en yakıt istasyona, ya mevcut yakıt ile ulaşacan, ya da motor btop edecek, aracını ittirmek durumunda kalacan.

Yıl 2017… Yakıt yok.  Paran olsa bile derdin çok. Çünkü pompalar ihtiyaca yanıt vermiyor.

Yıl 2017…
Şaka falan yapmıyorum. Yolunuz karşıya ise, aracınızın yakıtını kontrolde etmeyen sakın ha hareket etmeyin. Nasıl sa, oradan alırım deyip yola çıkmayın. Anlattığım amğduriyetin bir yanı da siz olabilirsiniz…

Sonra da isyan etmeyin. Ben de derim ki; ‘Yazmıştım. Demiştim.’

Yani neymiş? ‘Demedi demeyin…’

Dün bu konu ile alakalı gelen şikayet, adeta yakıt bardağını taşıran son damla oldu.

Yakıt yok gerçi, bardak nasıl taşsın? Lafın gelişi yazdım. Amacım, dalga geçip, kafa bulmak değil elbet.

Fakat sıkntı büyük. Ben karşıdanım malum. Suyun öte yanından. Tanıdığım da çok. Avcı arkadaşlar, çiftçi arkadaşlar, vesaire vesaire…

Kimi arasam ‘napıyon’ diye, ‘na pem beyaaa. Yine yakıt yok, karşıya geliyom’ diyo.

Sizin anlayacağınız, ‘bir dert bir dert…’

Haklı insanlar. İki istasyon var. İkisi de bilinen marka. İkisinde de mi olmaz yakıt? Yok işte…

‘Neden yok, neden gelmiyor?’ sorularına yanıt bende yok…

Duyduklarım kadarı ile, sıkıntı sıkıntı getiriyor. Yani istasyon sahiplerinin derdi büyükmüş. ‘Onlar ne yapsın?’

O soruya verilecek, yanıt ta ‘bende yok…’

Bir ilgili, bir yetkili, ya da bir yatırımcının atacağı adıma kalmış çözüm.

Bende de yatırımcı ruhu yok…

İlgi var lakin, yetki yok…

Bir olsa keşke de yetki, tanıdıklarımı aramaya korkmasam artık. Kimi arasam, dert aynı…

Ne olacak şimdi, yarımadalının hali?

Kabahat yarımada da yaşamak mı?

Oysa ki, dünyanın bildiği bir merkez, bir diyardan bahsediyorum farkında iseniz.

Şehitler diyarı denilince akan sular duruyor. Muhtemel ki, yakıt akışı da durmuş. Neden bu mu acep?

Sorun büyük dostlar. Sorun büyük. Düşünün ki, yarı tatil için mega  köyden geliyorsunuz çoluk çocuk.

Hazır gelmiş iken, Şehitlerinizi ziyaret etmek de istediniz. Yakıt ışığınız Gelibolu yakınlarında uyarı vermeye başladı. Sorun yok diye düşünmez misiniz?

Az yakında Eceabat, oradan alırım diye geçmez mi aklınızdan?

Çoğu insanımız da, (ben dahil)son raddine kadar, depoda kalan ile gider.

Geldiniz ve baktınız ki ‘Yakıt yok’

Hadi geçmiş olsun…!