Bu aralar çokça rastlanılan bir duruma, yani ‘kopyala-yapıştır’ a teşvik diye algıladığım bir yönteme dün de tanık oldum.

Gazeteci’ nin işini kolaylaştırırken, tembelleştiren de bir durum ayrıca bu.

Denilenleri ham hali ile göndermeyip, yayını arzu edilen bir dille servis etmek, ‘Yazacaksan böyle yaz’ anlamı da taşısa da bana göre,  ‘hadi o kadar da kesin hükümlü olma’ demeden de geçemiyorum kendi kendime.

Gerilen Gündem i görüp, yani TV haberlerinde izlerken hatta, gerilmemek de elde değil bu aralar.

TBMM’ de edilmiş sözlerin aktarımıyla biraz Başkent havası koklayalım diye düşündüm lakin, bahsettiğim ‘kopyala-yapıştır’ a teşviki   e-postama düşen o mailde de fazlasıyla görünce, bu gün aktarmalı yolculuğu hiç çıkmayalım diye de düşündüm. 
‘Bir türlü Ziyadesiyle uzak kalamadığımız politikada ne var ne yok…?’  diye sorulacak olursa,  Belki; ‘Türkiye gibi’ demekle de yetinebiliriz.

Öyle demeyeceğim tabii ki de. Neden mi, çünkü dün ulaşan bir açıklamada edilen sövz hayli ilgimi çekti.

CHP’ li Çanakkale Milletvekili Av. Erkek; “Egemenlik Milletten Alınıp, Şahsileştiriliyor” demiş.

Hoppala demeyin. Bu bir iddia…. İddia sahibi de, TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi de olan sayın vekil Av. Muharrem Erkek.

Sayın vekilin  Basın Müşavirliğinden gelen yazılı açıklamada, TBMM’ de yaptığı konuşmasının tam saf hali vardı  e-posta düşen e-mailde.

Yazının içeriğine ilişkin ilk anlatıma dikkat kesildim birden. Çünkü kopyala-yapıştır’ a teşvike verilebilecek önemli bir örnekti bence bu. 

 “AKP’nin getirdiği Anayasa değişikliği teklifinin 4. maddesi üzerine CHP Grubu adına söz aldı” denilen bölümde, Muhalefetin sıkça kullandığı kısaltma geçiyor, haliyle de dikkat sekiliyordum bu girişe.

Sonrasında ise, “Getirilen düzenleme ile egemenliğin milletten alınarak şahsileştiğini söyleyen Erkek, bu teklifin demokrasiye ve Cumhuriyete ihanet olduğunu belirtti”  diye bir bölüm var ki açıklamada, O da, açıklamayı kaleme alacak gazeteciyi bir şekilde yönlendirme anlamına geliyordu tabii yine, ‘bence.’

Neden böyle diyorum, çünkü Meclis tutanağından önce, öncü bu anlatım benim hayli dikkat kesilmeme yetti.  Belli ki ‘bu haliyle kaleme alalım haberi’ mantığı  ile servis gerçekleşmiş.

Tabi ki yine yine‘bence.’
Oysa ki  konuşma metninin içinde çok can alıcı kısımlar var.  Hakikaten sert sözler ve dikkat çeken o sözlerle tepki dolu bir çıkış.

Gazetecilik için hakikaten önemli çıkış var halbu ki konuşma tutanağının içinde.
 
Ne var ki,  kopyala-yapıştır’ a teşvik yorumumu güçlendiren örnekle devam ediyorum ben de inadına.

 Açıklamada; “Getirilen sistemin demokratik bir Başkanlık sistemi ile neden ilgisi olmadığını madde madde anlatan Erkek, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'a, Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı hakkında yanıt verdi. Mustafa Kemal Atatürk’ün Dikili ziyareti sırasında Dikili Hakimi’ nin kendisini karşılamaması üzerine kendisini adliyede ziyaret ederek, bağımsız ve tarafsız Hakim örneğini de vurgulayan Erkek, getirilen düzenleme ile Atatürk’ün demokrasi idealinden vazgeçildiğinin altını çizdi”  denilerek, adeta gazeteciye durum özeti verilirken, böyle yazılabilir anlayışı ile  ‘kopyala-yapıştır’ kıyağı geçiliyordu sanki. Yani ‘bence’
Bu aralar oldukça rastlanılan bir durum bu. Yani; ‘kopyala-yapıştır habercilik…’

Okuyucu olarak bu durumu belki fark etmiyoruz ama, gazeteci gözü ile baktığımda, her seferinde tanık oluyorum ‘yazık ki’ diyerek altını çizdiğim bu duruma…

Biraz benzerini yapmak durumundayım. Çünkü edilen sözler biraz uzun ve oldukça dikkat çeken türden.

“Peki, bize sunulan ne?’ diyerek TBMM kürsüsünden Milletvekillerine sesleniyor sayın vekil Av. Erkek;

“ Bize sunulan paket değerli milletvekilleri, kesinlikle meşru bir teklif değil.

Neden değil? Şeklen legal gözüken bir yöntemle anayasal düzenin özünü ortadan kaldırıyorsunuz ve ayrıca, otoriter bir sistemi meşrulaştırmak istiyorsunuz.

İşte, bunun için meşru değil; bunun için, üzerinde çok ciddi düşünülmesi gerekiyor.

Bunlar, Meclisin Araştırma Merkezinde iktidar partisinin görevlendirdiği uzmanların hazırladığı raporlarda da var, Burhan Kuzu Hocamın kitabında da var ama Burhan Kuzu Hocam, kendi kitabında yazdığı bütün bilimsel gerçeklere rağmen, inandıklarına rağmen bu teklife "evet" diyor. Enteresan”

Diyerek, Vekil Erkek’ in Meclise seslenişi bununla da bitmiyor elbet.

Tarihte geriye dönüp, anlatımları ile Cumhuriyet ilk yıllarına gidiyor birde. Ve seslenirken sayın vekil, sayın vekillere, bir de örnekleme yapıyor sonu uzak gözükse de yakın tarihle.

Şöyle ki; “ Diyor ki Sayın Adalet Bakanı: "Atatürk dönemine dönüyoruz; 1921, 1924 Anayasalarına dönüyoruz." Hâlbuki 1921 Anayasası Mecliste yetkileri toplamıştır çünkü Millî Kurtuluş Mücadelesi yapılacak.

Meclis hükûmeti sistemidir. 1924 Anayasası'yla da parlamenter sisteme geçiş yaşanmıştır. Ne ilgisi var Sizin getirdiğiniz paketle ne ilgisi var?

Atatürk dönemine dönmenize gerek yok değerli milletvekilleri. Mustafa Kemal Atatürk bize her zaman "Beni aşın, beni aşın; bana dönmeyin" dedi.”

Bu hatırlatmayla, anlamlı mesaj kime gelmiş diye düşündüm durdum. Ya da sayın vekil Erkek, kime gönderme yapmış.
‘Beni aşın’ çağrısına imzasını atan Başbuğ’um Atatürk’ üm den, ‘Bana dönmeyin’  talimatı da gelmişken, hayli karışık bir durumu ortaya çıkarmanın mantığını çözemedim.

Var ise bir mantık yürüten, dönebilir mi bir zahmet bana e-malimden…     

Değerlendirmem elbette var ama, ben mi çok uçtum der durumda kaldığımdan, bir zahmet ediverin, paylaşın da görüşlerinizi birlikte çözelim bu şifreyi.

Kopyala-yapıştır’ a teşvike hiç gelemiyorum. Huyum kurusun…

Fakat dikkatimi çeken bu bölümü de paylaşmadan geçemeyeceğim.  Zoraki bir kopyala-yapıştır’ a maruz kaldım. Ne yapayım ki?

Sayın vekil Erkek, Şöyle demiş şifresini çözmeye uğraştığım, Başbuğ’umun,  ‘Beni aşın, Bana dönmeyin’ çağrısı hatırlatması ardından;

“Bakın, "Kalıplaşmış bütün kuralları, doğmaları yıkın, aklın ve bilimin rehberliğinde çağdaş uygarlığı yakalayın." dedi.

"Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırın." dedi.

Atatürk dönemine dönelim mi? Çok kısa bir hikâye: Yıl 1931, Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı, tek parti, tek adam dönemi. Dikili kasabasına gidiyor. Onu bütün Dikili heyeti karşılıyor tabii ki. Karşılamayan bir tek kişi var, Dikili hâkimi. Hâkimi sevmeyen heyetten bir iki kişi hemen bunu Paşa hazretlerine gammazlıyor. Diyor ki: "Gazi Paşa hazretleri, bütün heyet burada, Dikili hâkimi gelmedi."

Atatürk; "Öyle mi? Gelmedi mi? O zaman biz hep beraber adliyeye gidelim, sayın hâkimin çayını içelim. İşte, Cumhuriyetin hâkimi böyle olacak." diyor. “  diye okkalı bir mesajda bulunmuş Başbuğ’umun,  dediğini hatırlatarak.

Mesaj okkalı da, Şifreli olmamış mı yine?

Hadi buyur çöz, çözebilirsen…

Mesajı güncelleyip, kimseyi karşılamaya gitmeyin mi demek istenmiş, vallahi çözemedim.