İstemek derken, ihtiyacı karşılayacak olan üzerine Yaradan’a yakarış halindeyken dile getirdiğimiz şeyler demek istiyor ve tam olarak bundan bahsediyorum.

Konu farklı yönlere çevrilmesin diyerek de, İstemek üzerinden başlayan anlatım üzerine, Türkçe’ nin lastikli kısmını akla getirmeyiniz biçimindeki küçük ricamı ekleyeyim…

Şimdi gelelim insan olanın istemlerine. Önce sağlık elbet.
Peki ya sonra. Sağlıkla kalmıyor, yakınlarımızın sağlı da önemli. Sağlık bozuldu mu, insanın bi şey isteyeceği gelir mi hiç…?

Yaşam için iş, aş da en önemlilerinden. Barınacak ev gibi. Bunlarda istemlerimiz arasında başı çeken en baba diğer maddeler.

Fakat en önemlisi sağlık. Allah kimsenin sağlığını bozmasın.

Hazır söz sağlığa gelmiş iken, malum Aşure ayındayız. Öyle de bilindiği için halk dilinden konuşuyorum. Maksadım, bi kutsallığı küçümseyecek boyutta cümle kurmak değil.

Muharrem ayının enfes lezzeti Aşure’ ler köşe başlarında dahi ikram ediliyor.
Hayır için pilav dağıtımı gibi, bazen sıcak bazen de soğuk hali ile afiyete sunulan Aşurelerden çok tüketip, Diyabet rahatsızlığı olanların şekerini yükseltmesi büyük olasılık.

Şeker yükselince, ne dendiği bilinmez hallere bir çok kez tanık olmuşuzdur. Hatta canlı yayınlarda bile…

Sonrasında, sağlık dilemek için dua edebileceğimiz durumu yaşamamak adına, şekeri olanlara minicik tavsiyemi de bu
sayede iletmiş olayım. Aman ha, Aşure’ ye fazla kaşık sallamayın…


Dua’ yı istemek için mi etmeli şeklinde, belki de düşündürücü bir Suhal’ e imza atmış olmama anlam bulunamamıştır. Öyledir de…  Bazen şeker eksikliğinden de anlamada sıkıntı olabiliyor.

Ben de çoğu kez bu durum hasıl olmakta. O anlarda da, çikolataya devam…

Bir sohbet arasında dinlediğim kıssadan hisse misali sohbet aklıma düştüğünden, Dua’ yı hangi anlarda ettiğimiz meselesine taktım bu gün.

Meraklanmayınız. Hemen başlıyorum kıssadan hisse o hikayeye.

Bir çocuk düşünün. Tıpkı, kendimizin de yaşadığı yılara dönerek.

Komşunun çocuğunda olup da, sizde olmayan bisiklet hayaliniz için, ellerinizi göğe kaldırarak Dua ettiğiniz günleri. Ve hat ta, erkeklerin top, kız olanlarımızın oyuncak bebek için ettiği duaları.

Kıssadan hisse de geçen hikaye bu ya; İşte bu durumu yaşayan çocuklar günlerce dua edip, duaları kabul olmadıktan sonra, Dua etmekle bazı şeylerin olamadığını anlayınca, bir birleri ile paylaştıkları bir çok çocukluk anısında da olduğu gibi, ‘Oğlum ben sistemi çözdüm’ der biri, diğer can arkadaşına.

Sonra da; ‘Günlerdir Dua ediyorum. Bir türlü bisiklete kavuşamadım’ diye anlatmayı sürdürür.
Saf haliyle arkadaşının anlattıklarına dikkat kesilen o can arkadaşı,  yine hikaye bu ya;

‘Ya anladım da, bunu bana neden anlatıyorsun’ diye sorar.

Sistemi çözdüğünü ima eden bisiklet duasındaki arkadaşı, ‘Dur meraklanma. Bisikletime kavuştum’ diye ekler.
Hadi buyurun. ‘Nasıl yani…?’ Hali yaşanır bu anlarda.

Yine hikaye bu ya; saf saf anlatılanlara dikkat kesilen can arkadaşın kafası karışmış, daha da merakla sorar bu kez;
‘Hani duan kabul olmamıştı…? Nasıl kavuştun bisikletine…?’

Kıssadan hisse ve dehikaye bu ya: Sistemi çözdüğünü öne süren bisiklet duacısı o çocuk başlar anlatmaya:
“’Oğlum, baktım Dua etmekle bisiklet gelmiyor, ben de çaldım.

Şimdi Dua’ larımı, ‘Allahım beni affet’ diye daha çok ediyorum…” diyerek.

Şimdi şu bir geçek ki, hikaye hayli tebessüm ettiren türden.

Olası her okuyana Tebessüm ettiren bu hikayeden çıkan hisse ne diye sorsalar, benim bir verecek yanıtım var elbet de, yazacak sayfalar maalesef ki yetersiz kalır.

‘Gündeme özel bir hikaye oldu mu, olmadı mı?’

Benim bu günkü derdim bu değil elbet. Hattı zatında, gündemle derdim hiç olmadı.
Anlatmak istediğim, yaşanan her hikayenin bir nedeninin olması. Demi ya; ‘Nedensiz hikaye olur mu hiç…?’
Haftaya, Meclis gerginliği damga vurdu bu kez. Çanakkale gündemine de bu aralar bi şeyler oldu. Jet hızıyla değişim var. Yani yetişmek de hayli zor.

Meclis’ de yaşanılan o anları, çoğumuz akıllı telefonlarımızdan takip ettik. Bir de, o anları anlatır videoları o kadar çok paylaştılar ki, izlemeyenimiz muhtemel kalmadı.
Bu yetmedi, konu ana haberlerde de yer buldu.  Meclis’ deki o anları. Kanal D mi desem, FOX mu, ya da diğer bir çok kanal, hepsi kullandı neredeyse.

Peki ya, dün sabah..? Konuşma esnasındaki ses tonu, yani sözlerinin dozu’ nu  kendisi de biraz yüksek bulan sayın başkan’ ın özrü. Sabah özür şeklinde algılanan o konuşma ardından, öğlen de sayın Başkanın Meclis’ deki tutumunu
sahiplenen kadınların görüşlerini dile getirdikleri anlar.

Bu konu üzerine, bir değerlendirme yapmamı isteseler sanırım şu sözlerle yapardım.
Yine Sanırım, sanki o istem bana gelmiş haldeyim. Ve konuya şu açıdan bakarak, diyorum ki;
“Mükerrer oy, rüşvet anı şeklinde iddialarla basına düşen o görüntülere ilişkin ne yapılacağı merak konusu iken, tüm bunların önüne kesen bir gerginlik yaşanıp, bir diğer konu askıya çıkmadı mı şimdi?”

Siyaset, demek ki bu… Bir bardak su’da fırtına koparma gibi yani.
Sonuçta,  ölümlü dünya. Bu gün varsın yarsın, yarın yok. ‘Ne ka ekmek, o ka köfte’ misali…
Halbu ki, siyaset te Aşure misali olsa. İçinde her türden tat. Ve de elbet, enfes lezzet.

Çok yediğinde, şekerini yükselteceğini bilerek, tadında bıraksan mesela.
İçinde her türden tat ile olsa siyaset. Sene de bir gün, tıp kı Aşure gibi özlenir olsa. Ama nerede kardeşim…
Bu kez de lezzetine dayanamayıp, tüketiriz bi seferde. Böyle olunca da Şeker tavan yapar, belki de  ne dediğimizi bilemez duruma geliriz.

Düşünsenize bir, enfes lezzet siyaseti fazla tüketmiş, Şekeri tavan yaptırmış, yetmemiş bir de; Gözlerinizi pertletmiş siniz… Ayrıca; Vallahi bu pertlek anlar da kimseye yakışmıyor.

Şimdi düşündüm de, ‘Aman kalsın. Aşure senede bir gelsin, lezzeti her daim olsun. Dağıtanların hayırlarını da rabbim her zaman kabul buyursun.’

Gündemin detaylarını şöyle bir göz önüne getirince, diyemeden geçemeyeceğim bir konu daha var.
Düne kadar, iktidarı benzer suçlamalarla itham eden Ana muhalefetin Çanakkale’deki son hali için muhakkak ki düşünen
her bireyin bir değerlendirmesi vardır.

Herkesin düşüncesi kendine de, sokakta;  ‘Al birini, vur ötekine’ sözünü eden de hayli çok.

Yine düne kadar ‘Dikta, diktatör’ benzetmesi ile veryansın edenlerin takındığı son tavır üzerine, eleştirdikleri kanattan, benzer nitelikte ithamlarla yakıştırmalar gelmesi, şuan kamu oyunun takdirinde. Yüce milletimiz yaşanılanları elbet değerlendirecek.

‘Onlar şu, onlar bu’ denilerek yapılan siyaset, kamu oyunun gözünde laf salatası gibi görülüyor. Neden mi…? Kamu oyu artık net görüyor, izliyor. Geçmişi de hayli iyi anımsıyor. Takıldığı noktada google amcanın arşivinden faydalanıyor. Benden söylemesi. Seçmen artık, Hababam sınıfının kül yutmazı gibi…       

Bir ‘tık’ ile Dünya gündemini avuçlarının içinde, akıllı telefonlarının bilmem kaç inç ekranında gören Türkiye, analiz de yapıyor, tahmin de… Öngörülere ise diyecek yok.

Kısacası; Millet kül yutmuyor kardeşim…