Bir reklam repliği gibi gelse de, soru güzel.. Çikolatalı bir gofret reklamında sorulan o sorudan söz etmiyorum anlayacağınız..

Orta yaş üzeri, çoğumuzun unuttuğu bir koku düştü şu an aklıma..  Nerede icap ettiyse artık?..

Eski giysiler için kullanılan naftalin kokusunu özlemeyenimiz var mı sahi aramızda?

Naftalin sadece eskimişliğin değil, unutulmuşluğun da bir simgesi bence..

Diyorum ki, unutmayalım özelleri, özel gördüklerimizi. Naftalin kokusu içindeki yatak yorgan, gömlek, pantolon.,, Başörtüleri, iğne oyası çalışmalar ya da.. Eskiden, tüm bu özellikler, sandıkta tutulur, naftalinlenirlerdi..

Soğuk kış gecelerinde sobanın üzerinde çizilmiş kestanelerin kebap oluşu sırasında odayı saran o muhteşem koku da var şimdi hatırladığım.

Hele ki, mandalina kabuklarının soba üzerine sıralanması ile oluşturulan doğallıkta sınır tanımaz oda kokuları..

Hatırladınız mi?  Doya doya çekesi gelirdi insanın o kokuyu içine.. Yalan mı?...

Eskiler denilince, akla gelen çok şey var aslında.. Maşa üzerine dizilmiş bayat ekmeklerin, harıl harıl yanan soba, kuzine üzerinde kızartılması mesela..

Tavşan kanı çayların, sobanın hava deliğinden ara da sırada dil çıkartan alev eşliğinde demlenilmesi..

Hele hele, alev görmüş alüminyum çaydanlığın bir kenarının hep kap kara oluşu..

Ocakta pişirilmiş yemeğin, sofrada sıcak kalsın diye, soba üzerine bırakılmasını da özlemeyenlerimiz var mı? 

Kış denilince sıralanacak özlenenler bir yana, bir de yaz aylarına özel özlediklerimiz!!!...

Dalından koparılmış domatesin, buz gibi kuyu suyunda yıkanıp, doğranması ile hazırlanan mevsim salata..

Bu isim, şimdilerdeki adı olsa da, çoban salatayı ve kokusunu nasıl özlemeyiz ki?

Dalından koparılmış biber, patlıcan ve dahası türlü lezzetin kızartılması ardından, yarım ekmek içine konularak tüketilmesinin verdiği o eşsiz tat bile yok artık ne yazık ki?

Bahçede bir köşede yakılmış canım ateş..

Bir iki taş yan yana getirilmiş, onların arasın da çalı çırpı, çakılmış kibrit ile oluşturulmuş bir baba ateş..

Dileyen, mısır bile közlerdi.. İstersen biber, patlıcan, domates közle.. Keyif senin. Canaı ne çekiyorsa artık..

Köy yaşamını, şehirde de yaşayanlar varmıy dı? Elbette vardı.

Müstakil olmasa da şehirde yaşanılan evler, evlerin bahçeleri vardı. Konu komşu bir aray gelir, yakarlardı icabında bir ateş.

Mahalleyi sarıverirdi bir anda, kızartma kokusu.. Dümates, patlıcan, biber, hepsi bir arada.. Canı çeken, ilişirdi sofranın bir köşesine..

Eli açıktı insanlarımızın. Sofraya çağrılan, yememiş ise ikram edilenden,  darılırdık net bir şekilde.

Naftalin kokusu ne zaman aklıma düşse, eksilerin hiç eksilmeyecek özlemlerini ve dahası eşsiz güzelliklerini de ayrı bir hatırlıyorum..

Eskidim mi ne? Bir arlar, gardıroptan çıkardığım Amerikan parkemde de vardı naftalin kokusu..

Hop akıl gitti bende bir anda onlarca yıl öncesine.. Kış olurdu, kar tufan.. Hemen giyerdi parkamı, o vakitler yasak olmayan sahalarda, sabah akşam kara avcılığı..

Buz kesse de dışarısı, üşütmezdi hiç naftalin kokulu Amerikan parkası..

Aramızda, özlemi tarifsiz eskileri özlemeyen var mı sahi?

Taze sıkım zeytin yağ üzerine dökülmüş çoban salatada, kuru soğan kokusu…

Kekik ve dahası bir de.. Limonlar da buram buram limon kokardı yalan mı?