İnsan haliyle irkiliyor.. Ülkemizin bir gerçeği üzerine gelince ifadeler, nasıl irkilmeyelim ki?

Deprem Kuşağındaki bu güzelim şehrin  yaşayanlarından olarak, üstelik yüzlerce yıl evvel bölgemizi yerle bir eden depremlerden de haberdar olunca bilin sayesinde, Bilim insanlarının sözlerine misliyle dikkat kesiliyorum..
Kimine göre: Şom ağızlılık yapıyorum..  Oysaki yaptığım; uzmanların sözlerini aktarmak..
Bu benim işim.. kamu adına, kamuyu ilgilendirilen konulardan söz ediyorum..
Ürpertici ifadeleri kullanan isim, Prof. Dr. sayın Görür..    
Bir adresten söz etti geçende.. "8 şiddetinde deprem bekliyoruz" der iken; "evler zor ayakta kalır.." şeklinde de bir cümle kurdu kendisi.
Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul'un Silivri ilçesiyle ilgili yaptığı açıklamada, kendini yüz yılda bir tekrarladığı görülen, yıkıcı depremlere de dikkat çekmiş oluyordu..
Şehrimizin kurulduğu coğrafya da riskli.. Belki de bundan ötürüdür denilenler ile irkilmemin, ürpermemin başlıca nedeni.
Görür hoca; ''Silivri'de 8 şiddetinde deprem bekleniyor. 8 şiddetinde ki bir deprem küçük değildir. Eğer, yüksek binalar yaparsanız, o binaların ara kesiti olan temelle zemin arasındaki ilişkiyi iyi sağlayamazsanız, iyi mühendislik hizmeti vermezseniz, iyi malzeme kullanmazsanız, iyi planlama yapmazsanız Silivri'de evler zor ayakta kalır'' diyordu özetle..
Deprem tartışılmaz bir gerçeğimiz.. Önceki gün, Şehrimizin bilim irfan yuvası, ÇOMÜ' de bu gerçek üzerine denilenler oldu.
Uzun uzun sözlerle bahsedilen ve masaya yatırılandı deprem..
Sözünü ettiğim bu etkinlik ile ilgili; "Halk katılımı var mıydı?  Uzmanlar konuştu, bürokratlar mı dinledi?" türünden sorular işittim, bazı konunun uzmanı isimlerden. 
Dahası; "Kendimiz çaldık, kendimiz oynadık.." şeklinde, çok çarpıcı bir yorum da geldi diyebilirim.
Onlarca ilimizi yerle bir eden binlerce can alan Yüzyılın felaketi  sonrasında, çok sözler edildi.. Çanakkale'nin röntgeninin çekildiğinden falan söz edildi..
Elde veriler vardır o halde..
Biri açıklayabilir mi?.. 
İl merkezinde, ya da ilçelerde, belde ve köylerdeki, yapı stoğunun durumu nedir?
Örnekler alındı mı mesela.. Deprem yönetmeliği çıkmadan inşa edilmiş binlerce binadan.. Dayanıklılığı test edildi mi apartmanların.. Koca koca apartmanların, ya da iki üç katlı evlerimizin; "sahi durumu nedir?.."
Laflar mı ettik sadece.. Varmış gibi mi yaptık bir çalışma?
Onlarca, hatta yüzlerce  soru var ve her bir soru da yanıt beklemekte..
İnsanımız tedirgin.. Ben de dahil.. Tedirgin olmayanımız yoktur vesselam..  
Bazı faylar aktif, bazıları uykuda  ve bu sözü edilen faylar bizim coğrafyamızda.. Çanakkale civarlarında, içinde ya da yakınında..   
Küresel ısınmaya bağlı kuraklık nedeniyle yağış bekliyoruz milletçe.. 
Önçeki akşamlarda, etkili olan sağanak, fırtına ve oluşan hortum vari doğa olayları karşısında ne de  çaresiz kaldık..
Bir de, daha beterini düşünelim şimdi.. Doğal felaket deprem anında ve sonrasında ne yapacağız?
Sel suları köprüleri yıktı, yolları çökertti.. Kara ulaşımı durdu.. Yağmur du bunun nedeni.. Su gücünün etkilerini gördük... 
Olası bir deprem sırasında, kara yollarında  oluşabilecek hasar,  sonrasında nasıl bir mağduriyete yol açar?... Bu da, aklıma geliveren bir soru oldu şimdi..
Yağmur ile çöktük, rüzgar ile göçtük, çatılar kanatlandı sanki, uçtu..
En kötü senaryo durumunda, ne olur acep halimiz???...
AKLIMDA HEP O DELİ SORULAR…
Sarıçay üzerindeki köprüler etkilendi, göçtü gitti.. Tüm sağlık kuruluşları şehrin öte kenarında..
Bir kısım insanımıza, kim nasıl yardımcı olacak bu durumda?
Bi yanında, olmayacak mı hiçbir Sağlık kuruluşu. Hastane falan..
Ve dahası, çok örnek ve soru… Hangi birini dile getireyim ki ben şimdi?...
Neyse ki, Emniyet güçlerimiz var, şehrin sağlık kuruluşu olmayan bir yanında. Jandarmamız, Polisimiz…