Kemalizm’in gibi bir fikriyatın, hayatın içinden çıkıp gelen idealin, Türkiye’de sağlıklı bir şekilde gelişim göstermemesinin ana nedeni; siyasal ve hukuksal ahlaki çöküntüdür.

Türkiye, ahlaki yönden küresel kapitalizmin ve siyasal İslam’ın etkisi altına girdikçe, daha fazla ahlaki erozyona uğramaya başlamıştır.Ahlaki kaybın en çok olduğu alan, ne yazık ki siyasal alandır.Siyaset müessesesi Atatürk döneminde; liyakat, dürüstlük ve disiplinli çalışkanlık üzerine inşa edilmişken, Türkiye’nin genç siyasilerinin idolleri Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve diğer değerli devlet adamlarıydı.Ama ne yazık ki özellikle ikinci dünya savaşı sonrası; önce ABD’nin siyasal ahlaksızlığı, sonrasında da NATO’nun çıkarcı ahlaksızlığı hem siyasette, hem devlete, hem bilim dünyasına ve hem de iş dünyasına ölümcül şekilde sirayet etti.Mustafa Kemal Atatürk fikriyatı peşinde yürüyen devlet adamlarıyla, dar bir siyasetçi kadrosu sayesinde Kemalizm uzun yıllar ülkemizde hüküm sürdü.Ne yazık ki 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Özallı yılların neoliberal politikaları ve “benim memurum işini bilir” parolası ile siyasal ve hukuksal ahlakı çöküntüsü Türkiye’yi durdurulamaz şekilde hızla uçuruma sürüklemeye başladı.

Türkiye bundan sonra düzelir mi?

Biraz zor görünüyor.

Stratejik düşünce temelleri üzerine oturmayan, ideal ve ideolojisi olmayan partilerin muhalefeti ile Türkiye istediği seviyeye ve düzlüğe çıkamaz.

Adına ister eksen kayması deyin isterse omurgasızlık deyin; Türk siyasal hayatı aşırı oportünist zihniyetlerin etkisi altındadır.

İster sağ, ister sol, isterse muhafazakar düşünceden olsun hiç fark etmez, şayet tüm bu partilerin yönetimine siyasal ve hukuksal ahlaklı yöneticiler gelmediği sürece Türkiye’de ve Türk Milleti huzura kavuşamaz.

Halktan ve halkın gerçekliğinden uzak, çıkarcı kimselerin egemenliği altındaki  siyasi partilerin yönetiminde genellikle kaybeden halk, kazanan ise bahsettiğim türden siyasetçiler ve işbirlikçileridir.

Siyasete girene kadar sırtına giyeceği bir takım elbisesi bile olmayan nice tipler,  yargısal ve mali araştırmanın ve denetimin olmadığı, olsa bile sonuçlarının örtbas edildiği siyasal düzen sayesinde Karun kadar zengin olmuşlar veya olmaya devam edeceklerdir.

Ne yazık ki daha geçen gün ülkemizin bir başsavcısı,rüşvet çarkıyla suçluların nasıl salıverildiğini, bazı suçlamaların nasıl kamuoyunun önünden kaçırıldığını ilan etmesi akla ziyan bir durum değil midir?

Bir zamanlar “vicdanla cüzdan arasına sıkıştık” diyenlerin sebep olduğu yargıdaki çürümenin geldiği boyutlar ortadadır ve gözler önüne sermiştir.Şimdi siz okuyucularıma soruyorum.Siyasette muteber olanlar, iyi niyetli ve samimi insanları eşeği görüp sırtına semer vurmayı bilenler midir? Yoksa yanlışa yanlış diyecek kadar siyasal ahlaka sahip kimseler midir?

Siyasette samimiyet ve dürüstlük geçer bir akçe midir?

Bugün için Türk siyaseti en büyük erozyona maruz kaldığı bir dönemi yaşamaktadır.

At izinin it izine karıştığı, ulusal çıkarlar yerine şahsi çıkarların öncelendiği, siyasal başarı için kaliteli ve liyakatli insanlarla yol yürümek yerine, kendi geleceğine ve çıkarına hizmet edecek kadrolarla yol yürümenin geçerli bir yol olduğu Türkiye’de, Türkiye’nin geleceği siyasal olarak riske edilmektedir.

Her şeye rağmen hangi siyasal düşünceden olursanız olunuz; ülkemizin geleceği için, çocuklarımızın ve sonraki nesillerimizin istikbalini şimdiden güven altına almak için, demokrasi ve özgürlükler için siyasetten pes etmemek gerekir.

Ahlaklı, dürüst ve erdemli insanların el ele vererek siyasetin nasıl yapılması gerektiğini anlatmsı ve göstermesi için, siyasal ahlaka ve hukuk ahlakına sahip insanları siyasette davet ediyorum.

En azından partileri kimin yöneteceği noktasında en ahlaklıyı seçmek, ülkenin kaderine etki etmek için siyasette olmak şarttır.

Özellikle de 50 yaş altının siyasete dahil olması çok değerlidir.