Eskiden diyerek lafa başladığımız öyle çok konu var ki.. Hangi birinden örnek vereyim?..


Eski bayramlar mı desem, eski kapı önü sohbetleri mi?
Ya da, köylerdeki yaşam şeklinin, kentlerde de bir dönem sürmesi...
Apartmanlardaki komşuluk ilişkileri, ta ki bir döneme kadar, tıpkı köylerdeki gibi sürmedi mi?..
Çat kapı misafirlikler, 'komşu, bir yarım bardak pirinç istesem?' şeklindeki, içtenlikle gerçekleşen bir takım paylaşımlar mı yoksa?..
Eskide kalan o kadar çok eski var ki azizim.. Çok eskidi, eskide kalanlar vesselam..
Kısacası.. İnsalık biraz eskidi sanki.. Ya da bizlere mi öyle geliyor..
Sorgulanacak konuların başında, komşuluk başı çekmeli diye düşünenlerden oldum ne yazık ki!!!
Sosyal medyadaki sayfa arkdaşım.. Kendisi bir doktor, normal arkadaşlığmız da var yani.. 
Eskilerdern söz eden bir paymaşımda bulunda geçen.. Konu başlığı, tanhmin edeceğiniz türden..
İfade şu; "ESKİDEN!?!.."
Aslında, çok şeyi anlatan, anlayana  tek bir söz bu..
Şöyle başlıyordu ilk satırlar;
"Televizyon karıncalı, insan netti. Dertlinin derdi, dertsize dertti.."
Hakikaten de öyle idi.. Tanıdğın hatta tanımadığın da  derdi ile derlenirdik bizler..
Elimizden gelenin, fazlasını yapmada, yarışırdık adeta.. Komşuluk ilişkileri bunu gerektirir diye düşünürdük.. 
Paylaşımda; "Herkesin evi, herkesin eviydi. Veresiye defteri yoksulun cebiydi.." vurgusu yapılan bir bölüm vardı ki, insan hatırlayıncça o günleri, içi ne de rahatlıyor birden, değil mi???
Unutmadan.. Bakın, bu da çok önemli bir geçmiş gerçeği idi..
Eskiden diye başlayınca anlatmaya, akıllara gelen konulardan biri, tam da şu idi;
"Her kapıda ikram edilen su vardı.. Kavunun, karpuzun kokusu vardı.."
Vallahi de öyle idi.. Kavunu koklar, öyle alırdık.. kokusu açık ederdi lezzetini. Hele ki, kan kırmızı, çekirdeği bol, o kütür kütür karpuzlar!?!.. 
Öyle bir nesildik ki biz eskiden; "Doyardık, ekmeğe sürülen salçayla..."
Hangimizin aklından çıktı ki o günler?.. Halen dahi hatırlıyor ve özlemle anıyorsak, işte eskidendi bahsettiğmiz o muhteyşim güzellikteki günler..
Paylaşımda geçen ; "Kumaşcı teyzeler gezerdi bohçayla..
Nineler göz nuru kazaklar örerdi.. Abiler eskitir, kardeşler giyerdi..." şeklindeki anlatım, insanın gözlerini ayrı bir yaşartıyordu.. Hey gidi günler hey...
Öyle bir dönemdiki o dönem; "Diziler bile mahalleyi anlatırdı, Jeton sarı sarı, mektup satır satırdı..." derilen kısıma, kim karşı çıkabilir ki şimdi?..
Bayramlarda küskünler barışırdı, hatırladınız mı?..
Şimdiki, bayramlar?... Yüzünü görebildiklerimiz, elini öpebildiklerimiz mi kaldı??/
Teker teker göçenler  oldu ailemizden.. Sevdiklerimizi, komşularımızı kaybettik şu geçen zaman içinde..
Unutmayalık ki ayrıca; "Kavgalar nadir, küslükler günlüktü.." değil mi???
Hele hele şu durum.. Hiç ama hiç, utanmazdık giyriklerimizden.. çünkü, eskiden; "Pantolon yamalı, nikahlar ömürlüktü.."
Ksacası azizim; "Eskiden hayat daha bir güzeldi..."
Eş, dost, tanıdık.. Konu komşu, kıymeti biinir, kimse kimseyi, havdan sudan nedenler ile, asla üzmezdi..
Paşlaşımcı bir dönem vardı, o da geldi geçti.. Tıpkı; su gibi geçip giden yıllar gibi...
Televizyonun karıncalı o hali geiiyor da aklıma, kimse durumdan şikayet etmez, saatlerce izlerdi..
Geceleri, tek kanallı TRT' li yıllarda, her gece bayrak merasimi ile yayın sonlanır, İstiklal marşını dinlemeden de, asla dalmazdık biz uykuya..
Eskiden diye söz ediyorsak şimdi; bizlerde oldukça eskimişiz demek ki..
Günün söze diyerek, güne noktayı atalım mı şimdi..
Kış geliyor malum.. Bizi güneşten koruyan gölgeleri de unutacağız hepimiz..
Kısacası, sırada günün sözü. Üstelik, pek anlam yüklü..
“Hava soğuyunca, gölge veren ağçalar unutulur..
Tıpkı, işi bitince unutulan insanlar gibi…”