Ne demiştir atalarımız, tatlı dili övmek adına; 'Tallı dil, yılanı bile deliğinden çıkartır..'

İletişim kurmanın yolu, dilden geçiyor sonuçta.. Dil ağır, dil kırıcı dil yıkıcı ise, sağlıklı, çözümcül iletişim ne mümkün.. Kişi, derdini dahi anlatamaz, dil doğru sözcükleri çıkarmıyor ise ağızdan..
Üstadım yazmış; keyifle okudum.. Adamın dibi, Ali Kayadibi yani.. Bir süredir, onun kaleme aldığı, hepimize gerek anlatımlarından  bahsedememiştim.. Bu noktada kusur bende..  
Adamın dibi; "Dil, iletişim ve davranış.."  diye, güne özel başlığını atmış..
Öyle boşa sözler edip, kaleme almak için dediklyerini, boşa vakit öldürmez adamın dibi.. Vardır bir bildiği, mesajı nettir, ayrıca da tektir..
Gelelim, bahsettiklerine.. "Paranızla satın alabileceğiniz her şeyin hakimi olun. Kusurlu iletişimle sizi manipüle etmek isteyenlere fırsat vermeyin !" şeklindeki ifadesi, başlı başına anlam yüklüydü diyebilirim.Bence tabi ki..
Yaşamadan, gözlemlemeden,irdelemeden.. Ya da başka bir deyişle, ince eleyip, sık dokumadan etmez sözünü, değiik bir kişiliktir.. Enderdir adamın dibi.
Bakın., nasıl gelmiş konuya; "Sabah yürüyüşünde pek çok konu gelir aklıma. Not almazsak o duygu, düşünce yerini başka şeylere bırakır.
Aklımdayken bugün zihnimden geçen konuyu kısaca paylaşmalıyım:
'Size nasıl yardımcı olabilirim?' diye soran satış elemanı, telefon operatörü veya mağaza görevlisine kulak asmayın.
Çünkü sizi yardıma muhtaç bir konumda gören bu kişi, aynı zamanda manüpule ederek sizi edilgen duruma sokuyor." diyordu, en okkalısından tüyoları geliyordu sonra da..
"Yürürken aklına geleni not etmek" bu baha niç yabancı gelmedi ayrıca.. Ben, geceleri aklıma gelenleri, not alanlardanım, sabaha unutmayayım diye..
Neyse, ben döneyim Ala ağabeyime.. Bakın ne diyordu sonra;
"Ayrıntıya girmeden... Yaklaşımınız şu olmalı:  Yardımına ihtiyacım yok. Sen nasıl hizmet edebilirsin? diyerek avantajı ele geçirin.
Oteller... Nezaketten kırılan eğitimli gençler resepsiyonda size "konuk" diyerek müşteri gerçeğini unutturmak ister.
Oysa konuktan para alınmaz, siz paranızla oradasınız. Hakkınız olan şeyleri çekinmeden isteyin.
Dilin kullanma biçimi, amacı belirler. Sözcüklerin işaret ettiği hedefi, muhatabından önce görebilirsen, seni manüpule etmek isteyene karşı iyi bir cevapla avantajı ele geçirebilirsin."
ASIK YÜZLER, YORGUN BEDENLER..
Sabahları, apartmandan çıkar iken karşılaştığımız komşularımız.. Selam vermekten acizler sanki..
“Günaydınlar…” diye bağırıyor, dikkat çekiyorum çoğu zaman. Merhaba dercesine, sallanan başlar.. Sonraki gün, sonraki gün, ve sonraki günler.. Üç beş gün sonra., selamlaşma faslı alışkanlık haline gelmiş durumda..
Bir de , hiç tanımadıklarımıza verilen selamlar.. Şaşırıyor gibiler.. ‘Kimsin, neden selam veriyorsun?’ sorgulu yüzleri, dikkatlerden kaçmıyor o anda.
“Yahu Allahın selamını veriyorum, altında ne arıyorsun” dememek için kendimi zor tutuyorum ve diyorum ki; “mutlu günler, kolay gelsin “ gibisinden sözler ediyorum.
Selam verdikçe, hal hatır sordukça, değişim başlıyor.. Bunu bir kaç gün içinde fark ediyorsunuz ayrıca..
Bazen sabahları, bazen de gün batımında güneşe de merhaba diyenlerdenim şansen ben.. Hatta, bazen abartıyorum, güneşe öpücük bile gönderdiğim oluyor, avuç içime öpücük kondurup, o na doğru farlatıyorum..
Güne iyi başlamak için, selamlaşma şart bence..
Enerjiniz bi ayrı yükselecek.. Deneyin, görün..
Güne özel selamlaşmalar olmalı hep.. Günaydın, tünaydın, iyi kaşamlar demek, çok da zor bir şey değil zaten..