İşittiniz mi daha evvel? bu anının dile getirilişini.. 

Elbette ki bunu bilemem.. Pekiya ; bu anıyı anlatır ifadeleri okuyannımız var mıdır? Muhtemelen oldukça çoktur..
Paşa'nın kadim dostu, Nuri Conker anlatmış olmalı, anlattıkları da kaleme alınmış..  Kim bilir, belki de hayal ürünü..
Tarihten, teyit edilmemiş bir sayfa sanki, yaşanıdğı ileri sürülenin, kaleme alındığı bu yazı..
Adres Başkent Ankara.. Ve Ankara’da havanın kapalı olduğu bir gün.. Bulutlu yani gökyüzü.. Aylardan Eylül imiş  ve Eylül' ün bir akşam üzeri..
Buarada, dünya gündem gerginmiş hayli... Neden mi? Avrupa’nın üstünde savaş rüzgârları esiyormuş çünkü…
Anlatılana göre, Çankaya Köşkü’nün havası da bu nedenle biraz hüzünlü imiş…
Anıyı aktarır metinde yer bulan bir cümle; "Atatürk hasta ama…Memleket meselelerinden ayrı kalmak mümkün mü?" şeklinde geliyor.
Sonra başlıyor oldukça iç ısıtan bir hikaye..
"Akşamüstü saatleri… Paşa'nın yanında Nuri Conker var…
Selanik’ten hem mahalle hem okul arkadaşı… Albaylıktan emekli ve… Paşalık dahil… Hiç bir makam/mevkii kabul etmemiş gerçek dost ve sırdaş…
Kadim dost Nuri Conker, o gün; Arkadaşının havasını dağıtmak ister…
Çocukluk günlerinden söz eder… Bal gibi sohbet, uzayıp gider…
İstanbul’a ve gençlik günlerine gelir… Harbiye ve sonra akademideki günleri anarlar…
Yedi Tepeli kentte yaşadıkları akıllarına gelir… Tünel’deki Apostol’un yerinden bahsederler...
O ufacık ama ünlü meyhanede… Yaşadıkları unutulmaz akşamlar gelir akıllarına…
Hatta… Paraları olmadığı zaman… Nasıl meyhaneciye “yaz hesaba” dediklerini hatırlarlar…
Bazen o küçük piste fırlayıp… Rumeli havaları eşliğinde… Zeybek oynadıkları bile gelir gözlerinin önüne…
Sohbet koyu, Atatürk keyiflenir… Sanki hastalığını unutmuş gibidir…
Derken; Kısa bir sessizlik olur… Nuri Conker, aklına geleni hemen söyler:
'İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim, önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız... Kimse görmeden döner geliriz…' diye.."
Anı hikaye bu ya,  Gazi, çok sevinir… Gözleri ışıldar; 'Nasıl yaparız ki Nuri?' der…
Nuri Conker kararını vermiştir; her şeyi ayarlar… İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret vererek…
Conkbayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için… İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır…
Nitekim… İstanbul ekspresinden üç kompartıman alınır…
Gece trene binilir; kimsenin ruhu bile duymaz… Hafiften de olsa… Tanınmamak için kıyafetler değiştirilir…
Kaçakları(!) Haydarpaşa’da Conker’in bir arkadaşı karşılar…
Sonra? Sonra mı? Ver elini Boğaziçi… Gezerler, yürürler, denizi seyrederler…
Boğaz havasını ciğerlerine çekerler… Sonra istikamet Beyoğlu…
Tünel’e gelince de doğrudan Apostol’un yerine giderler... Akşamüstünün tüm güzelliği örtmüştür İstanbul’u…
Saat 17.00 olmuştur, bile… Meyhanenin müdavimleri yavaştan gelmeye başlarlar.
Meyhane’nin sahibi Apostol… Bi’ara Nuri Conker ile göz göze gelir…
Şimşek çakar kafasında… Tanımıştır, gelenleri… Eski müşterisi Atatürk’ü ve dostunu…
Çok sevinir ama… Nuri Conker hemen uyarır; 'Sakın bozma' der ve ekler:
'Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim…'
Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır… Mustafa Kemal ise gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur... Bi’ara merak edip, Nuri Conker’e de sorar: 'Galiba bizi hiç kimse tanımadı!'
Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin dışarıda bu olaydan söz etmeleridir… Apostol güvence verir, 'Sen merak etme Paşam…'
Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya / oynamaya gelmiştir... Tavernanın her köşesi…
Şarkı ve türkülerle çınlamaya başlar… Hatta…Atatürk bile dans edip, türkülere eşlik eder…
Gazi Mustafa Kemal, oyunu sezmiş ama… Artık o da bozmayıp, eğlenmeye devam eder…
Ayrılma zamanı gelmiştir… Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir…
Ayağa kalkar Mustafa Kemal… Madem (!) kimse onu tanımamıştır, o da kapıya yönelir…
Arkasından bağırır Apostol:'Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?'
Gazi, döner ve şöyle der: 'Yaz hesaba bre Apostol!'
Birbirlerine sarılıp ağlamaya başlarlar… Bu arada bütün taverna ayağa kalkar ve dinmeyen alkışlar… Tavernadakiler hep bir ağızdan bağırırlar: 'Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel…'
Bir anı hikaye... Okuyunca, insanın içini bir değişik hissiyat kaplıyor sanki.. Ya da; bana mı öyle geldi???