İYİ Parti bu sıralar yeni bir yapılanma için sessiz ve derinden gidiyor.

Yapılan son kongrelere rağmen verimli olmayan, uyum içinde çalışmayan il ve ilçe teşkilatlarında revizyona giderek daha atak ve daha heyecanlı bir yapı ve ekiple yerel seçimler için çözüler üretiyor.
Ama zannımca her şeye rağmen yine de yavaş hareket ediyor diye düşünüyorum.
Cesaretle ve kararlılıkla adım atmada yavaş davranıyor.
 Hatta şunu da ifade edebilirim İYİ Parti’nin reorganizasyondaki ürkek ve mahcup tavrı, parti içinde de kan kayıplarına sebep olabilir.
Siyasette her geçen gün gelecekten çalınan bir gündür.
Buna rağmen İYİ Parti Genel Başkanı Meral AKŞENER’in Afyonkarahisar’da açıklayacağı yeni bir siyasal manifestonun içeriği de kamuoyunda merak uyandırmaktadır.
Bu konuda İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, Meral Akşener'in 26 Ağustos'ta Afyon'da yapacağı konuşmanın 'siyasette önemli bir başlangıç' olacağını söylemesi de çok anlamlıdır.
Meral Akşener Afyonkarahisar’da neyi açıklaya bilir?
Olasılıkla İYİ Parti’nin ne Cumhur İttifakı, ne de Millet ittifakı ile yol yürümek yerine kendi etrafına topladığı diğer partilerle yeni bir oluşumla yol yürüyeceğini açıklayabilir.
Çünkü bunun dışında İYİ Parti teşkilatlarını  ve Türk toplumunu heyecanlandıracak hiçbir haberin değerli olacağını öngöremiyorum.
İYİ Parti teşkilatları, CHP yöneticileri ile olmasa da CHP’nin ulusalcı tabanı ile irtibatı kesmemesi gerekir. CHP’nin ulusalcı tabanı her şeye ve tüm hatalara rağmen CHP’ye sahip çıkmak gayreti içeresindedir.
İYİ Parti CHP’nin gerçek Atatürkçü ve ulusalcı seçmenlerini misafir olarak kendine katılmaya davet etmelidir.
Bunu sağlamak içinde;
İYİ Parti özellikle yerel seçimlere hazırlanırken kesinlikle Cumhur İttifakının bileşenleri ile yol yürümemelidir.
Aynı şekilde CHP taşıyıcılığında AKP yavrucakları olan 37’liklerle de iş birliği içine girmemelidir.
İYİ Parti şimdiden mevcut anayasanın başlangıç kısmına ve değime maddelerine zarar verecek, kendi vatanında Türk Milletini ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürecek hiçbir anayasal değişikliğine müsaade etmeyeceğini güçlü şekilde ifade etmelidir.
Yine Kılıçdaroğlu ve ekiplerince terk edilen Atatürk’ün altı ilkesini tereddütsüz şekilde sahiplendiğini ve altı ilke ekseninde Türk Milliyetçiliği çizgisinde ulus devlet bağlamında siyaset izleyeceğini ısrarla vurgulamalıdır.
KKTC’nin Kıbrıs Türk Devleti olarak tanınmasının yanı sıra şimdiki hudutlarımızın dışında olsalar da Misakı Milli sınırları içinde kalan bölgedeki soydaşlarımıza uluslararası hukukun çerçevesinde sahip çıkılacağını ilan etmelidir.
Savunma sanayiye liyakatli personel alımı ile savunma sanayi alanına yapılacak yatırımları daha da ileriye götüreceğini büyük puntolarla kamuoyuna ve özellike AKP tabanına anlatmaldır.
Türkiye’nin hiçbir koşul ve şartta demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden taviz vermeden,
Ne  BOP çerçevesinde Ilımlı İslam,
Ne de başta Diyanet İşleri Başkanı ve kimi mensupları ile kimi cemaat ve tarikatların Talibansı rejimle, Arap milliyetçiliğini din diye dayatan siyasal dinci şeriatçılara yol verilmeyeceğini, devletin laik düzenine karşı sürdürülen bilinçli saldırılara hukuken cevap verileceğini ilan etmelidir.
Devletimizin ve vatanımızın güvencesi, milletimizin namusunun koruyucusu Türk Ordusunun gelenek göreneklerine saygı göstererek, askerin iç işleyişine saygılı olacağını,
Liyakatten uzak, siyasal gerekçeli, keyfiyet esaslı rütbe verme veya emekliye sevk etmeye son verileceğini, Türk Ordusunun eski güçlü hiyerarşik yapısına dönüleceğini dosta düşmana ilan etmelidir.
İşte böyle kararlı ve azimli, ne istediğini ve ne yapacağını bilen bir parti olarak yol yürümek yerine, günü kurtarma adına dar kadroların yerel ve genel çıkarlarına hizmet edecek şekilde oportünist  adımlar atarsa,
 İYİ PARTİ hem kendini inkar edecek ve hem de önüne çıkan tarihi fırsat reddederek  siyasal ömrünü bir seçimlik süre ile kısıtlayacaktır.
İYİ Parti 26 Ağustos manifestosu ile bakalım yeni neyi açıklayacak?
Bakalım toplumun hangi yaralarına merhem olacağını ilan edecektir?
 
VALLAHİ ŞAKA DEĞİL!... AYNEN BATTIK
Dün özelleştirme idaresinin https://www.oib.gov.tr/portfoy-listesi  sayfasını ziyaret ettiğimde memleketimin bilmem kaç ülkeden büyük kara parçasını parti parti ve parsel parsel satışa çıkardığı görünce devletimin haline ağladım.
Yedi düvele kafa tutan, Çanakkale’yi geçilmez kılan, vatanına göz koyanları Akdeniz’e döken Türk Milletinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraksız köylüye toprak dağıtmıştır.
Osmanlının borçlarını ödemek zorunda kalınca ülke  topraklarını para kazanmak ve kaynak yaratmak için  üç kuruşa satmak yerine,  dişinden tırnağından artırarak ödemiştir.
 Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki şimdilerde, AKP’nin borç batağına sürüklediği durumdan kurtulmak içi, yine  AKP siyasilerin kararı ile  bilmem kaç ülkeden büyük vatan topraklarını parsel parsel satışa çıkarmıştır.
Bu parselasyonlu satışta kim bilir kaç yabancı ülke vatandaşı kaç dönüm  yer kapacaktır? Dolar karşında itibarı adeta sıfırlanan TL’nin karşında cebinde dolar olan yabancılar memleketimizn topraklarını kapış kapış alacaklarından da eminim. Düşünsenize GÖKÇEADA’da dahi onlarca dönüm arazi satılığa çıkarılmıştır. Yarın bir zengin Yunanlı Gökçe damızda satılık yerleri toplara kimse şaşırmasın.
Aptalca bir soru ama yine sorayım dedim.
Pekin bunca savrukluğun, çaresizliğin, perişanlığın sebebi ne?
Sebep elbette ki belli.
İş bilmez AKP iktidarınca batırılan devletin ekonomisi,
Tam takır bırakılan devletin hazinesi,
Yedek akçesine kadar tüketilen hatta eksi değerlere düşürülen Merkez Bankası rezervleri,
Tüm bu hesapsız kitapsız, har vurup harman savurmaların sonucunda tükenen iç kaynaklar ve  sonrasında çeşit çeşit ülkeden alınan milyarlarca dolarlık borç stoku sonrasında gelinen durum bu.
Adeta iflasa sürüklenen koca heybetli devletimiz, düştüğü bataklıktan canını kurtarmak için varını yoğunu satılığa çıkarırken aynı zamanda da AKP iktidarının iradesiyle ne yazık ki emeklisini, çalışanını yokluğa ve yoksulluğa sürüklemektedir.
Burada, yaşadığımız yoksullukta  devletimizin asla kabahati yoktur.
Devletimizin kıymetli bürokrasisi, ülkemizin sürüklendiği ekonomik felaketi önceden etkili ve yetkili amirlerine ve siyasi şahsiyetlere bildirmiştir. Ama görünen o ki bu ikazlar hiçbir işe yaramamış.
Devlet kadrolarına AKP iktidarınca atanan siyasi şahsiyetler devleti sürüklediği ekonomik çıkmaza,  ya sessiz kalmışlardır veya iktidarın emrettiği, istediği işleri ve işlemleri yapmışlardır.
Daha dün devletimiz 40 küsur milyar lira iç borçlanmaya gitmiştir.
Devletin ödediği her faiz halkın nafakasından, kursağından kesilen paralarla ödenmektedir.
Oysa ki bu yoksul halk devletine sadakatle bağlı, vergi yükünün ağırlığını taşıyandır.
Sabah sofrasına koyacağı bir tabak zeytini, tenceresine atıp kaynatacağı kıymayı ve eti bulamayan halkımız alev alev yanan çarşı pazar fiyatları karşında adeta ölüm komasındaki hasta gibi son nefesini vermek için fişinin çekilmesini beklemektedir.
AKP hükumeti, yani  AKP Genel Başkanı Erdoğan hala halkın karşına “umut benin” diye bilecek kadar güçlü siyasetini yürütürken inanın ki siyaseten tek sorumlu Erdoğan değildir.
Bu berbat ekonomik keşmekeşlik içerinde, bu berbat ortamda dahi  siyaset bilmez Kılıçdaroğlu ve yakın kadroları iktidar değişikliğini sağlayamayacak kadar düşük siyasal profil çizmişlerdir.
Onlar Türkiye’nin önünü tıkamaya ve AKP ve Erdoğan’ı iktidarda tutmak için büyük çabalar sarf etmektedir.
Olasılıkla Kemal Kılıçdaroğlu’nun vazifesi, her halde öncelikle Erdoğan ve AKP’yi iktidarda tutmak ve Erdoğanlı AKP’ye mevcut anayasamızı kökünden değiştirmek için zemin hazırlamak ve MHP lideri Bahçeli ile birlikte el ele devletimizin kurucu değerlerini askıya alacak yeni bir anayasaya öncülük etmektir.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Bahçeli olasılıkla yeni anayasanın ilan ve kabulü ile birlikte siyasal olarak işlevlerini yerine getirmiş olmanın rahatlığında siyaset arenasından çekileceklerdir diye değerlendiriyorum.
Türkiye’nin bu hale gelmesinde Bahçeli’nin birinci elden, Kılıçdaroğlu’nun da zımnen ağır sorumlulukları bulunmaktadır.
Tarih ileride bu durumları ifşa edecektir.