Allah Evladın da Hayırlısını Versin. Kız Veya Erkek Fark Etmez.

Belki biraz eski nesil olduğumuzdan olsa gerek, her anne baba için kızların yeri bir farklı oluyor.
Oğlunuz varsa düşündüğünüz tek şey, oğlunuzun iyi bir eğitim alması, iyi bir iş sahibi olması ve evlendiğinde de evini geçindirecek kadar iyi bir gelire sahip olması.
Ama kızınız olursa iş biraz daha farklılaşıyor.
Nasıl bir insanla  evlenecek? Görgüsü göreneği yerinde mi? Kızına iyi davranır mı? Gibi bir çok soru insanın aklına geliveriyor.
İster eşi varlıklı olsun isterse ne olursa olsun. Bir kadın mutlaka okumalı ve çalışmalı. En azından kendi ayaklarının üstünde duracak kadar bir gelire sahip olmalı. Özellikle kadınlar kesinlikle eşinin eline bakmamalıdır.
Bunun yolu da eğitimden geçmektedir.
Eğitimle ilgili hemen hemen herkesin bir skalası vardır.
İlkokul mezunu,
Ortaokul mezunu
Lise ve üniversite mezunu, yüksek lisans veya doktora mezunu.
Herkes aldığı eğitim oranında güçlü gibi algılansa da esas olan her insanın hayatını sürdürebileceği  gelir seviyesine sahip olmasıdır.
Burada soruların sorusu “geçinmek nedir?” sorusudur.
Ve cevaplanması gereken bir sorudur.
O halde geçinmek nedir?
Başını sokacak bir evin, önüne konan bir tabak yemeğin varsa geçinme sorununu hallettik demek midir?
Geçinmek sözlük anlamı olarak iki manaya gelmektedir.
Birinci anlamı;  yaşamak, yiyip içmek için gereken her şeyi sağlar durumda olmak ya da sağlamak.
İkincisi ise; Bir arada bulunurken kavga etmemek, anlaşmak, uzlaşmak, birlikte uyumlu yaşamak.
Oysaki ülkemizde yaşamak deyince akla gelen usul ve esas çoğunlukla kıt kanaat geçinmek olarak algılanmaktadır.
Yaşamak için asgari düzeyde bir gelir getirecek işe sahip olmakla eş değerdir.
Bugün için orta halli bir yaşam dediğimde benim aklıma gelen yaşama şekli üç aşağı beş yukarı şu şekildedir.
İnsan canının çektiği yiyeceği alabilmeli, torunlarını harçlıksız, evlatlarını okutup evlendirecek kadar gelire sahip olmalıdır. 
Bizim durumumuz bu bağlamda iyi değil.
Her sene iyice batağa sürükleniyoruz.
Düşünün ki bir eve ayda kaç kilo et giriyor.
Et girmeyen eve dert girer derlerdi eskden.
Avrupa’da insanlar, yılda ortalama 70 kg civarında et tüketiyor. Bizde ise 30-35 kg civarında görünüyor.
Yani kişi başı ayda 2,5 kg civarında.
Ne derece gerçekçi bir durum bunu da tartışmak gerekir.
Etin kilosunun beş yüz liralara dayandığı yıllardayız.
Ben Türkiye’deki yıllık et tüketimin  abartılı olduğunu düşünüyorum.
Bizde bu olsa olsa hane başına tüketim olabilir..
Çünkü et tüketimi gelir durumuna paralele olarak artmakta veya azalmaktadır.
Asgari ücretli ne kadar et tüketebilir ki?
Geçinmek sadece doymak değildir.
Mesele yılda bir defa da olsa tatile gidebilmeli.
Şu günlerde kaçımız tiyatroya, sinemaya konsere gidiyoruz ki?
MHP& AKP iktidarının ekonomiyi idare ediş şekli hepimizi çok zor durumda bırakmadı mı?
Bir çok ailenin  bütçesini iflasa sürüklemedi mi?
Bankalarla başı belada olanların sayısı şimdilerde kaç milyona ulaştı?
Biz devletin vatandaşı olarak bu halede zar zor geçinip yaşarken, Avrupa devletlerinden  gelen vatandaşlarla, Araplar Avrupalılar, hatta Bulgarlar bile  Türkiye’de günlerini gün ediyor.
Kendi ülkemizde resmen ekonomik kepazelik yaşar olduk.
Dünümüz bugünümüzü aratır hale geldi.
Bu işin bir yönü,
Ama birde işin siyasi yönü var.
Bugün okuduğum bir haber içimi acıttı.
Yeniçağ gazetesinde okudum.
A Haber’e konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ürkütücü bir beyanat vermiş.
Habere göre  Bakan Tekin; Bazı ailelerin "Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum" gerekçesini öne sürdüğünü söylemiş ve ardında da hemen eklemiş "Şimdi benim Milli Eğitim olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamaktır. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli" demiş.
Şimdiye kadar Milli Eğitim Bakanları eliyle ülkeyi İmam Hatip Okullarıyla donatan AKP iktidarı, çocuklarımızın imam hatiplere gönderilmesini sağlamaya çalışmıştır.
İmam Hatip Okullarını açmak yetmemiş olacak ki; şimdi de  kız okullarını açmak suretiyle karma eğitime bir darbe daha vurulmaya çalışılacaktır.
İmam hatiplerini açarken yaptıkları gibi, yine birçok kilit noktadaki okulun adını değiştirerek kız okullarına çevrileceklerdir.
Aslında atılan her adım laik eğitim sistemine vurulan bir darbe değil de nedir?
Kadın ve kızlarımız
Afganistan’da, İran’da ve diğer Müslüman ülkelerdeki yerleşik bağnaz düşünce tarız, kadınların ve kızların üzerinden şekillendirilmeye çalışılmıyor mu?
Sözüm ona şeriatçı rejilerin hemen hemen hepsinin ana hedefi kadınları ve kızları toplum hayatından soyutlamak, hepsinin başına namus bekçisi kesilmektir.
Oysa ki şeriatçılıkla yönetildiğini söyleyen Arap ülkelerinin yöneticilerinin eş ve kız çocukları, batılı çağdaş kadınlardan farklı olmayan giyim tarzlarıyla basına bol bol malzeme verdiklerini bilmeyen var mı?
AKP iktidarının Milli Eğitim Bakanları neyin peşindedir?
Okullarımızda kimi cemaat, tarikat ve din ağırlıklı anlayışa sahip vakıfların cirit atması ne anlama gelmektedir?
Geçenlerde sosyal medyada şahit oldum.
Erbakan’ın oğlu 15 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilebileceğini fetvasını verirken kendi kızlarının yüksek lisans dahil okumaları  gerektiğini ifade etmesi ibretlik bir  anlayışın ifşaatı değil de nedir?
Kadınlarımız ve kızlarımız okumalıdır, meslek sahibi olmalıdır.
Bir insan olarak, erkelerin sahip olduğu tüm haklara sahip olmalıdır.
İş hayatının içinde kariyerinin peşinde rahat rahat koşmalıdır. Sanatçı olmalıdır. Sporcu olmalıdır. Siyasetçi, eğitimci fen veya sosyal bilimlerde eğitim görmeli, her makamda yönetici olmalıdır.
Böylesine gelişkin kadın beyinlerinin sırf birilerinin isteği ile evlere hapsedilmesi, ev hanımlığına kanalize edilmesi, karma eğitimden uzaklaştırılmaya çalışılması anti laik bir saçmalık değil mi?
Türkiye kadınlarımıza ve kızlarımıza yönelik atılan ayrıştırıcı adımların sağlıklı siyasal hedefler için olduğunu düşünmüyorum.
Milli eğitim bakanlığı kamusal manada kız okullarını açmayı hedeflemek yerine taşrada, Anadolu’nun yoksul kentlerinde üniversite okumaya çalışan kızlarımızın, erkelerimizin insanca yaşayacağı, eğitim göreceği devlet yurtlarını yapmayı aklına getirmelidir.
Dünya’nın en geri kalmış ülkeleri; genellikle batının sömürdüğü Afrika ülkeleri ile ne yazık ki Müslüman dünyanın diktatör ve oligarşik şeriat sever siyasilerinin ve devlet adamlarının yönettiği Müslüman ülkelerdir.
Ne yazık ki bu ülkeler dünyanın en çok sömürülen ve en çok kadın istismarının yaşandığı ülkelerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün gösterdiği muhasır medeniyet yolunda, çağdaş normlarla ve milli değerlerle evlatlarını yetiştirmeye devam etmelidir. B
Bu görev de MİLLİ EĞTİM Bakanlığı’nın asli görevidir.
Türkiye’deki basından izlediğim kadarıyla devletin eğitim kurumları hızla cemaat, tarikat ve diyanetin anlayışında ilerlemektedir.
Devletin okullarında din adamlarının arzularına cevap verecek uygulamalar hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Gidilen yol yanlıştır.
Gidilen yol ve yetiştirilen nesiller Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine zarar verecektir.
Laik anlayış ve laik eğitim sistemi, ülkemizde milletimizin birlik ve beraberliğini sağlayacak önemli bir çimentodur.
Böyle gidersek yakında Afganistan’a, İran’a ve her hangi bir Arap devletine dönüşe biliriz.
Cübbeli sarıklı tipler şeriat isteriz diye devlete baş da kaldırırlar, sergileri de basarlar, kadınlarımıza kızlarımıza sokaklarda hatta evlerimize bile saldırırlar.
Akıl doğru akıl, gidilen yol doğru yol değildir.
Bir tek yol vardır o da Atatürk yoludur.