Emperyalizmin ayak bastığı yerde umutlar yeşermez.

Emperyalizmin yeşerdiği yerde demokrasi gelişmez.
Emperyalizme elini veren canını kurtaramaz.
Atatürk ne yaptı?
Kapitalizmin meyvesi emperyalizm öncelikle kendi halklarını yedi ve sömürdü.
Kapitalizm kendisini modernizmin yaratıcısı ve sahibi olarak pazarladı ve pazarlamaya devam ediyor.
Kapitalizm, feodal ve oligarşik yapılarak karşı güç kazanan burjuvazinin eseridir. 
İngiliz sanayi devrimi ile maddi güce ulaşan Avrupa burjuvazisi, krallara, derebeylerine, feodaliteye ve soylulara, asillere karşı yoksul halkı da yanına alarak Fransız Devrimi ile bir başkaldırı gerçekleştirmiştir.
Dünyaya özgürlük satma yayma iddiasında bulunan Avrupa; esasında özgürlük maskesinin arkasına saklanarak emperyalist emellerini gerçekleştirecek bir düzeni “modernite” adı altında  yoksullar dünyasına pazarlamıştır.
Ulus devletler tezi ile dünyayı küçük devletçiklere bölen, etnik parçalanmayı esas alan Avrupa emperyalizmi, içine girdiğimiz yüz yılda dahi varlığını ve gücünü şiddetle artırarak devam ettirmektedir.
Bilindiği üzere Ukrayna’nın durumu ortadadır.
ABD ve AB oyununa gelen veya getirilen Ukrayna, Rusya ile savaşa tutuşma gafletinde bulunmuştur., Sonuçta Ukrayna binlerce gencini, ailesini harpte kaybetmiş, aileler yerlerinden edilmiş, sanayisi ve alt yapısı çökertilmiştir.
Ama fırsatçı  emperyalist devletler  Ukrayna’ya  harp silah araç ve gereçlerini satmakta, yeni teknolojik silahlarını sahada denemekte ve milyarlarca dolarlık paralar kazanmaktadır.
Olansa yoksul Ukrayna halkına olmaktadır.
İşte Ukrayna örneğinin yaşanacağını daha yüz yıl önceden gören Atatürk, emperyalist  batının ve Rusya’nın tuzağına düşmemiştir.
Batının kurmaca demokrasi oyununa kafa tutan yegâne lider Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Millici sosyoloğumuz  Ziya Gökalp’in  ideologluğunda, milli, bağımsız ve anti emperyalist  Türk devletini kurmayı başarmış yegane lider Atatürk’tür.
Bilmeyenler ve unutanlar için ifade edelim.
Kapitalizmin zirve yaptığı yıllarla emperyalizme alternatif olarak Rusların Karl Marks ve Engels üzerinden piyasaya sürdüğü 1918 Bolşevik ihtilali, sosyalizmin savıyla komünist bir dünya kurma haline dönüşmüştür.
İşte bu koşullar altında ve tarihi zaman aralığında emperyalizme karşı mücadele veren Türklere karşı her türlü desteği vermeye çalışan Rusya’nın ana gayesi, kendine “kenar kuşak” anlayışı ile kalkan olacak bir Türkiye’nin kurulmasını sağlamaktır.  
Bolşevikliğin yıldızının parladığı yıllarda, emperyalizme karşı büyük mücadele veren Mustafa Kemal, Türkiye’yi ne emperyalizmin sömürüsüne terk etmiş ne de Bolşevik ihtilalinin ezici yok edici anlayışına emanet etmiştir.
Her ikisini de reddederek kendi ideolojisini yaratıp, Kemalizm’in pratik uygulamasını Ziya Gökalp ve Emile Durkheim’ın sosyoloji teorisi üzerinden geliştirmiştir.
Türkiye bu sayede 1940 yıllara kadar tam bağımsız ve özgür bir ülke olarak kurduğu barış havzasının merkez ülkesi olarak yaşarken, ikinci dünya savaşı sonrası azgın Rus talepleri ve İngiltere’nin önerisi ile Amerikan Emperyalizmi ülkemizin ve devletimizin hücrelerine kadar işlemiştir.
Özellikle NATO üyeliği sonrası bu iş NATO yapılanması üzerinden siyasal, toplumsal düzlemde de kendine alan yaratmıştır.
Olasılık dahilindedir ki ABD bağımsız Kürt Devletini kurduğunda veya buna karar verdiğinde Türkiye’yi tıpkı F-35 uçak projesinden çıkardığı gibi çıkaracak, tazminat isteyecek ve gerekirse askeri operasyonlara da cüret edecektir.
Yaşadığımız son yıllarda ne yazık ki benim gördüğüm; Türkiye’nin iktidarı, muhalefeti ve STÖ’leri Mustafa Kemal Atatürk ’süz ve Türk Milletsiz yeni bir sivil anayasa istiyor.
Türkiye, yeni bir anaysa yutturmacasıyla parçalanma sürecine sürüklenecektir.
Aşırı göç dalgası, göçerlerle Türk vatandaşları arasında başlayan veya başlatılan sokağa yansıyan gerilimler ve kışkırtıcı sosyal medya çalışmaları,
Bilerek tetiklenen enflasyon ve hayat pahalılığı, hızlı yoksullaşma ve hayattan bıktırma,  
Türk toplumunun siyasiler eli ile ortadan ikiye ayrılık kutuplaştırılması,
İktidar yanlısı basını  yayınları,
Aşırı şekilde azgınlaşan ve kontrolden çıkan din adamı kılıklı şeriatçı tiplerin, cemaat ve tarikatların laikliğe aykırı eylem ve söylemleri, devlet içinde FETÖ benzeri yapılanmaları,
Ordumuzun pasifize edilmesi tepe kadrolarının siyasallaştırılması gibi birçok neden ülkemizin iç ve dış güvenliğini tehlikeye düşürmektedir.
Bunları görmek, teşhis etmek için ille de uzman olmaya da gerek yoktur.
Türkiye derhal Atatürk’ün ideolojisine, Atatürkçü ekonomik, siyasal ve eğitimsel çizgiye gelmelidir.
Aksi taktirde Talibancılar, IŞİD’cılar, FETÖ’cüler  de dahil bir çok laiklik düşmanı, Atatürk ve Türk Milleti düşmanı veya karşıtı dini yapılar, zemberekten kurtulmuş gibi memleketi yaşamaz hale getirebilirler.
Ama aynı zamanda PKK&HDP etnik militanları da güney doğumuzda ayrılıkçı devlet için kalkışmaya girişebilir, ülke genelinde sabotaj ve suikastlara girişebilirler.
Aklı başındaki her Türk devlet adamını, siyasetçiyi, askeri polisi, yargıçları ve özellikle aydınları ve vatandaşları uyanık olmaya davet ediyorum.
Olası bir gerilimin bedelini millet olarak çok ağır ödeyeceğiz.
Anayasanın sivilleştirilmesi maskesi altında var olan anayasamızın içi boşaltılacaktır.
Anayasayı değişikliği işaret fişeğini de MHP ve lideri Devlet Bahçeli atacaktır.
 Yazıma merhum Necmettin Erbakan’ın Hürriyet gazetesinden alıntıladığım o veciz açıklaması ile noktalıyorum.
 “Türkiye Refah Partisi’yle Adil Düzen’e geçecek, bu kesin. Geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak; kanlı mı olacak, kansız mı olacak; 60 milyon buna karar verecek. Biz diyoruz ki, bu geçişi tatlı yapalım. Bu geçişi barış içinde yapalım. Biz barışçıyız. Biz huzurcuyuz. Bizim yolumuz kardeşliktir.”