Aşağıdaki düşüncelerim, ağır bir sosyolojik analiz ve yorumlarıma dayanmaktadır.

  Bir doktora öğrencisinin çalışmalarına, yani yazacağım doktora tezine bir hazırlık mahiyetinde bir çalışmanın ilk denemesidir.Ana gayem, devlet kuran ve devrim gerçekleştiren Atatürk’ün  pratiği ile akademik düşüncenin bilimsel bilgi birikimi ile Kemalizm ideolojisine ve/veya Kemalizm doktrinine katkı sunmaktır.
Tom BOTTOMORE’nin Erol Mutlu Editörlüğünde Türkçeye çevrilen ve iletişim yayınlarından çıkan “Siyaset Sosyoloji” kitabının son bölümü olan “20. Yüzyılda Küresel Siyaset” aşağıdaki paragrafla başlar.
“Siyasal hayat içerindeki pratik yaşamla, akademik dünyanın düşünce kurumları arasındaki ilişki sorunu çoğunlukla tartışılan bir konu olarak ele alınır. Bir toplumu derinden etkileyen hareketler, siyasi veya siyasal önderler ile siyasi partilerin karşı karşıya kaldığı, çözmek zorunda oldukları meseleler hakkında yeni siyasal fikirler bu durumlara karşı cevapsal formülasyonlar olarak değer kazanır.”
İşte bu paragraftan yola çıkarak  Türkiye’nin 2050’li yıllardaki yerel siyasal sosyolojisi   nasıl olacağa cevap aradım.
Yıllarca Atatürkçülük adı altında memleketi idare ettiğini sananlar, devletin ve Atatürk’ün makamını işgal edenler ne yazık ki sadece kendilerini değil, Türk Milletini de kandırmışlar, devletin ve milletin geleceğini riske etmişlerdir. Sözde Atatürkçülerin devleti idaresindeki keyfiyetçiliğinin  ve ihmalkârlığının sebep olduğu siyasal, sosyolojik ve ekonomik sonucunun  çıktısı, AKP’li yıllardır.
Çünkü AKP’yi iktidara getiren iradenin, MİLLİ GÖRÜŞ, FETÖ, HDP, YENİ CHP , Devlet Bahçeli, AKP ve diğer siyasi aktörlerin desteklediği cemaat ve tarikatlar,  yıllardır Atatürkçülük raconu kesen güç sahiplerinin siyasal, sosyolojik ve ideolojik bağlamda zihniyetlerinin yetersiz ve ne kadar boş olduğunu görmüş olmalılar ki, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti  Devleti’ni yeniden revize etmek ve kapitalizmin hizmetine hazır hale getirmek  için harekete geçmişlerdir.
AKP’nin ilk yirmi yılında, Atatürk’ün kurduğu devlet düzeni -ki buna ne yazık ki Türk Ordusu da dahildir- baştan sona revize edilerek YENİ TÜRKİYE kurmak için uygun hale getirilmiştir. AKP ve bilhassa Erdoğan’ın yakın çevresi  ve Türk siyasetindeki özel destekçileri bilerek veya bilmeden 15 Temmuz sonrası yeni bir devleti, YENİ TÜRKİYE’yi inşa etmek üzere için gerekli psikolojik, sosyolojik ve siyasal adımları atmışlardır. Türkiye’de; cemaat, tarikat ve diyanet işleri başkanlığı üzerinden devlet yapısı içinde FETÖ’den de tehlikeli yapılar oluştururken, Milli Eğitim eli ile imam hatipleşme ve imam hatiplileri devlet ve toplum içine yerleştirmek üzere yoğun bir camileşme ve mülakata dayalı tercihli kadrolaşmaları artık Nirvana’ya ulaşmıştır. 
Bu, yüksek odaklanma noktasının son merhalesi; anti laik, anti Atatürkçü-Mustafa Kemalci ve Anti-Türk Milliyetçisi eksenli sözüm ona nötr ideolojili ama her türden etnik ayrılıkçı  yapıya yol veren, ilk aşama ılımlı İslam’a geçiş anayasası önümüzdeki ilk on ay ve hadi sizde deyin bir yıl içinde hem meclisten geçirilecek ve hem de  halk oyuna sunularak eski Türkiye oyun dışı bırakılacaktır.
Türkiye’nin ABD hedefine oturmasının önündeki yegâne engel İRAN devletidir. ABD Taliban üzerinden İRAN’ı vurmaya başladığında, Ukrayna savaşı nedeniyle güçsüzleştirilen ve elinde sadece nükleer gücü kalan Rusya’yı İran’a destek olmaktan çıkaracaktır. İran’ın düşmesi ile birlikte ABD büyük bir intikam duygusu içerinde Türkiye’yi hedefine alacaktır. Olasılıkla da Şimdilerde Türkiye’de hızla Talibanlaşan cemaat ve tarikatlarla HDP/PKK’yı işbirliği içinde harekete zorlayarak Türkiye Cumhuriyetinin has sahibi olan Atatürkçü, laik, ulusalcı ve milliyetçi vatandaşları hedef alarak, tıpkı Suriye’de olduğu gibi IŞİD ve PKK işbirliğine benzer bir yapıyla dini ve etnik temizliğe girişecektir. 
Şayet laisizme inanan halk yığınları, bölünmüşlük içerinde hareket ederlerse Türkiye önce anayasal olarak ılımlı İslam ülkesi sonra da eli kanlı Taliban veya İran Molla düzenine geçebilir. ABD İran’ı laik kapitalist düzene geçirirken   Türkiye’yi şeriatçı cemaat yönetimlerine mahkum edebilir.
Köşe yazımın son cümlesini yine aynı kitaptan alıntılayarak tamamlamak istiyorum.
“Pratiğin ve kuramın iç içeliği son yüz yılların akademik araştırma ve incelemelerine konu olsa da   bu konular hakkında düşünce üreten birçok düşünce insanı akademik hayatın dışında da siyasal mücadelenin içinde yer alarak formülasyonlar üretmişlerdir. “
Ancak Kemalizm bu yapının içerinde sahipsiz ve yetimi kalmıştır.
Akademisyenler sahip çıkmalıdır.