Erdoğan’ın yeni kabinesi nasıl bir kabine?

Son kabinesi mi?
Kötü gidişe dur kabinesi mi?
Gözden çıkarılanlar kabinesi mi?
Altın vuruş kabinesi mi?
Düşünsenize, millete sürekli umut pompalayan, parlak günler vaat eden Maliye Bakanı Nurettin Nebati, görevi devrettiği anda bir “ohh” çekişi var, dillere destan.
Sırtından büyük bir yük kalkmış veya başındaki bir belayı def etmiş olmanın verdiği rahatlığın bir “oh” çekmesiydi, o oh çekme.
Nurettin Nebati, rahatlamanın verdiği huzur ve mutlulukla oh çekerken, bizde yeni Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sayesinde ekonomik çileden daha fazla pay almanın verdiği çaresizlikle, oflayıp puflayacağız  benziyor.
Yeni çiçeği burnundaki Maliye Bakanın Mehmet Şimşek; biraz zorlamayla, pazarlıkla, şartlı şurtlu ve hatta kerhen Maliye Bakanlığını kabul ettiğini veya etmek zorunda kaldığını düşünenlerdenim.
Maliye Bakanlığı devir teslim töreninde beden dili pekte iyi şeyler anlatmadığı gibi, sözleri de hiç de iç açıcı değildi.
Hatırlayalım ne demişti.
"Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı artırmak. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkemiz olacaktır. Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır. Küresel zorlukların, jeopolitik gerginliklerin arttığı bir konjonktürde, kurumsal kalite ve kapasitemizi güçlendirerek makro finansal istikrarı önceliklendireceğiz. Vakit kaybetmeden orta vadeli program çalışmalarımıza başlayacağız. Sürdürülebilir yüksek büyüme için, mali disiplinin tesis edilmesi ve fiyat istikrarının sağlanması temel hedefimiz olacaktır. Orta vadede enflasyonun yeniden tek haneli rakamlara düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması, ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Uygulanacak maliye politikası ve yapısal reformlarda Merkez Bankası’na enflasyonla mücadelede destek olmak temel politikamız olacak" dedi.
Bu beyanatıyla ağzımıza bal değil, acı biber sürüyor.
Yani demek istiyor ki;
“Ülke ekonomisi son yıllarda rasyonellikten yani gerçeklikten uzak, ütopik bir anlayışla yönetildi ve battı.
Merkez bankasının rezervleri ve maddi olanakları batan geminin malları gibi darmadağın edildi.
Ben berbat ve batık bir maliye ve hazine devralıyorum.
Siz benim orta vadeli dediğime bakmayın, acilen “acil eylem planlarını” hayata geçirip, devletin sırtına yüklemiş olan dış  borçları derhal halletmemiz lazım.
Bunun yolu da piyasayı, yani sevgili vatandaşları, çok ama çok acil acı ekonomik reçeteye tedaviye başlamamız lazım.
Çünkü bizim süratle dış borçları ödememiz,
Yani yabancıların Türkiye’deki paralarını kurtarmaları için emekli ve ücretlilerin gelirlerinde tasarrufa gitmek zorundayız,
Ücretlere düşük zam yapacağız,
İğneden ipliğe her şeye zam yaparken canınız yanacak haberiniz olsun.Demedi demeyin.” Diyor.
Yine enteresan bir atamada Türkiye’de uygun bir kadınımız yokmuş gibi, Avrupa’da Belçika’da milletvekili de olmuş birini, Avrupa’da yaşayan birini getirip bakanlığın başına oturtulması. Elbette Türk’tür ama biz milli takımın başına teknik direktör aramıyoruz ki?
Bir enteresan atama daha;
Kanunla görev süresi uzatılıp emekli edilmemiş, bugünler için Genelkurmay Başkanlığından tutulmuş Orgeneral Yaşar Güler yeni kabinenin Milli Savunma Bakanı oluveriyor.
 Böyle saçma sapan iş mi olur?
Nerede kaldı Türk Ordusunun geleneği göreneği, usulü erkanı?
Yaşar Güler bu tutum ve davranışlarıyla mı ast rütbelere rol model oldu?
AKP ile koyun koyuna görev yaparak askerlik mesleğine zarar vermedi mi?
Hulusi Akar’ın yanında yöresinde mutlulukla görev yaparken, aslında Yaşar Güler’i çok da yadırgıyorduk.
Kendine bağlı kuvveti, askeri olmayan göstermelik bir makam haline getirilen genelkurmay başkanlığına nasıl razı geldiğini düşünüyorduk.
Meğerse kendisi bugünler için yedekte tutuluyormuş. 
Benim kanaatimce orduyu gırtlağına kadar siyasete bulaştıran Hulusi Akar milletvekili de oldu. Çekildi köşesine. Bir müddet sonrada unutulacağını sanıyorsa kesinlikle yanılıyor. Biz eski askerler onu asla unutmayacağız ve iyi yad etmeyeceğiz.
Mesela yine FETÖ’ye methiyeler düzen de bakan yapılmış.
Karma eğitime gerek yok diyen, uğrunda yasa çıkarılıp acilen rektör yapılan da Milli Eğitim Bakanı da yapılmış.
Çok enteresan bir kabineyle karşı karşıyayız.
Bu kabine, son dönemlerin uzun yıllar bakanlığını yapmış kişiler gölgede bırakacak işlere imza atacağa benziyor.
Toplum olarak çok fazla gerileceğiz duygusuna kapılıyorum.
Erdoğan’ın devlette geçireceği son yıllarında kurduğu yeni kabine, umarım Atatürk’ün kurduğu devletin gelecek nesillere devredecek kadar ayakta tutar.
Yeni Anayasa ile ilgili ilk açıklamasını yapan Adalet Bakanına CHP saflarından ilk olumlu sinyalde verildiğine göre endişem Türksüz ve Atatürksüz Yeni Türkiye Devleti için her türlü siyasal ortam hazırlanmış durumda.
CHP’nin AKP’lileri, AKP, HDP, ve elbette ki CHP içindeki Türkiyeliler el birliği AKP’nin öncülüğünde yıllardır hayallerini kurdukları Yeni Türkiye’nin ve Türkiyeli ve Türkiye Milletinin kurucuları olarak Türk tarihine geçeceklerdir.
Devlet Bahçeli’nin sarf ettiği şu aşağıdaki söz tesadüfi değildir.
Büyük bir endişenin dışa vurumundan başka bir şey değildir.
“28 Mayıs, fetih öncesi bir tarih olarak, fethin önemi ne ise siyasete de o önemi kazandıracaktır.
Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir.
Öyle gözüküyor.
İnşallah Türkiye değişmez." diye konuştu.
“İnşallah Türkiye değişmez” derken neyin endişesini taşımaktadır?
Bilen varsa açıklasın da biz de bilelim.