KİMİN YOKTUR Kİ, DİNLENECEK BİR HİKAYESİ!?!..

Bazen de, yaşanılmışlarımızı anlatırız bir hikaye misali.. Misal,şg üne özel konudanbahisle, zihnimizde yer etmişleri, bu günlerde yeniden yaşayamasak da bizler, Hıdırellez dendi mi, çocukluğumun o güzel anıları düşer hep aklıma.
Deniz kenarına giden annelerimizin kıldığı namaz ve deniz kumuna çizdiği resimler.. Tuttuğu dilekler kısacası.
Çakıl taşlarından yapılan evler mi desem, çatısı için kullanılan kumsala vurmuş minik çubuk şeklindeki, belli ki bir ağacın ufalanmış dallarına ait kısımlar... Ve bu minik çubuklardan kurulan çatılar mı desem..
Yine bir Hıdırellez.. Ancak, nerede o eski yaşanmışlıklar artık?...
Anılarda kalan yaşanmışlıkların kahramanları, çokton göçtü fani dünyadan..Ne komşular kaldı eskisi gibi, ne de anne, nine, teyzelerimiz.. Nurlar içinde yapszın hepsi..Rabbim gani gani Rahmet eylesin her birine.. 
Bir güzel hikayeden bahsedeceğim şimdi.   Hıdırellez'in hikayesi..
Bildiğiniz bir anlatım belki de sözünü edeceklerim..
Derler ya hani; "Bir rivayete göre" diye önce, ardından da başlar güzel ifadeler..
"İşte tam da böyle bir şey" Sanki bir sözü gibi girdim meseleye, deği mi?..
Biliriz ki, Denizlerin ermişidir İlyas.. İlyas karaların ermişi Hızır'ın buluşacağı gecedir o güzel gece.
Her yıl vakti geldiğinde buluşurlarmış, öyle biliriz.. ne gaüzel bir buluşmadır bu buluşma.
Ve derler ki; "Şayet buluşmazlar ise, deniz denizlikten çıkar, toprak topraklığını yitirir."
Sahi böyle midir bu gerçcekte.. bilemedim ben şimdi.
Tek bir canlı doğmaz,üremez,uçmaz,konmazmış bir ağaç dalına...Yani kıyametin habercileri Hızır ve İlyas olacakmış diye bahsedilir hep o hikayede..
Yine rivayetlere göre, dahası var.. Anlatayım mı?..
Baharın güzel ayı.. Mayıs'ın 5'ni 6'ya bağlayan gece,  dünyanın bir yerinde buluşurlarmış iki ermiş.
Onların buluştukları yerde bahar farklıdır derler ayrıca..
Derler ki; Çiçekler daha bol,daha büyük olur. Gökyüzü daha başka bir mavi olur. Çivcit mavisi sanki.
Ve dahası, insanlık için İnekler daha bir bol süt verirmiş. İnsanlar ölmez. Kurt kuş ölmezmiş..
O gece,buluşmanın olduğu gece yani; biri mağripten biri maşrıktan iki yıldız doğarmış.
Hızır'la, İlyas'ın buluştuğu yerin tepesine kayarak gelirlermiş bu yıldızlar..
Sonrası mı? Sonrası şu:  orada birleşirlermiş. Hızır ile İlyas'ın üzerine ışık olup yağarlarmış.
Bu hikayede geçer şu cümle; Hızır'la İlyas'ın el ele tutuştuğu, yıldızların gökte birleştiği anda dünyada herşey durur.
Dahası; Akarsular donar, akmazlarmış.
Yokartık demeyşin.. Rüzgar esmez, yapraklar kımıldamazmış.
Tanık olduysanı4z böyle bir zduruma, iki ermiş yine bir arada..
Damarlardaki kan bile akmaz derler. Herşey durur, hiçbir şey kımıldamaz vurgusu da gelir bu arada.  Dünya bir anda ölür denir...
Sonra herşey yeniden uyanırmış. Bir yaşam patlarmış orada. İşte bu yüzden belki de, biz insanlar, bu birleşen yıldızları görmek için evlerinden yüksek tepelere gitmişisz hep bir zamanlar.. Kimimiz, deniz kenarında beklemişiz. Kiimiz, bir gül fidanını dibine gömmüşüz tuttuğmuz dileklerimizi.
Biz insalar; dam başında, akarsu dibinde durup beklimişiz ayrıca.. Herşeyin donduğu o anda dileklerimizi  söyleyebilmeyi hayal etmişiz..
İnanmakla başlamış bu hikaye..  O anda, yani  o suların durduğu anda, o yıldızların birleştiğini görenlerimiz de olmuş..
 İşte tam da bu sırada, kim ne dilekte bulunursa olura inanmışız bizler.
Şunu da iyi ezber etmişqiz.. Öncesinde ya da sonrasında değili...
Bir başka anlatım, bir başka inanış.. Kul Hüseyin adında çiftçi, bi anda aklına isteği gelemeyince şöyle fısıldamış içinden;
"Ya Allah,Ya Hızır,Ya İlyas.. Şu tepeyi ırmağın karşısına geçir" diye..
 Bu içinden geçen dilek ardından, kendi isteği aklına gelmiş bir anda fkata,  iş işten geçmiş.Ve sonrasında uyuya kalmış .
Sabah uyandığında ise ırmağın karşısındalarmış iki ermiş.  Hıdırellez'in dillerde dolaşıp anlatılan hikayeleridir bunlar..
Ne eksik, ne fazla.. Ermişlerimiz hürmetine, herkesin dileği kabul olsun inşallah..