Hani bir hikâye vardır.

Bir kurbağayı tencerendeki kaynar suya atarsanız haşlanmamak için kendini can havliyle suyun dışına atar.
Ama aynı kurbağayı tencerenin içine normal suya atıp, ardından suyu ısıtırsanız, yavaş yavaş ısınan suda kurbağa kendini bekleyen tehlikeyi algılayamaz ve sonunda aşırı ısınan ve kaynayan suda haşlandığını anlamadan ölür gider.
Halk olarak çok derdimiz var.
Geçim sıkıntısı, işsizlik, torpil, rüşvet, yolsuzluklar, adam kayırmalar, yargının ve devletin tamamen AKP siyasetinin güdümüne girmesi endişesi gibi daha nice dertlerimiz var. Biz halk olarak bu dertlerden, sıcak suya atılan kurbağa gibi can havliyle kurtulmaya çalışıyoruz.
14 Mayıs seçimleri bizim halk olarak kurtuluşumuz olacak diye umuyoruz.
Fakat umarım ki bu sefer de halk olarak, siyasetçinin siyaset kazanında yavaş yavaş ısıtılmayız.
Halk olarak kurbağa gibi ısıtılan bir suda mıyız?
Bir yanda FETÖ, PKK, anti-laik cemaat ve tarikatlarla diğer ayrılıkçı bölücü terör yandaşlarının ve iş birlikçilerinin iktidarın ve muhalefetin seçilebilir milletvekili adaylık sıralarından listeye alınmalarının yarattığı hayret, şaşkınlık, kızgınlık ve oldu bitti karşında yaşanan güven bunalımları,
Diğer yandan ekonomik krizin cenderesi arasında ezilmenin verdiği şiddetli çaresizlik,
Yargının ve devletin siyasallaşmasının özgürlüklere indirdiği darbelerin baskısı ile bunalıma sürüklenmeler
Özellikle güvenlikçi düşünce arayışındaki halkın endişelerini görmemezlikten gelen siyasi liderlerin, halkın tepkisini çeken kimi adayları ısrarla milletvekili adayı göstermelerinin şaşkınlığı halkın canını sıkıyor.
Halkımız medya ve dijital medya üzerinden yoğun bir algı operasyonuna maruz bırakılıyor.
Yapılan araştırmalara göre Türkiye “Sahte Habere En Çok Maruz Kalan Ülkeler” arasında % 49’luk bir oranla ilk sırada yer alıyor.
Türk Toplumu aşırı şekilde manipüle edilmektedir.
Vakti zamanında Moğolar savaş başlamadan önce kendilerini çok güçlü gösterirken, savaştıkları bölgeyi yakıp yıkacaklarının propagandasını yaparak düşmanlarını psikolojik olarak çökertirlermiş.
Osmanlılar da fethettikleri bölgelerde halka hoşgörü davranacaklarını ve rahat ettirecekleri yayarak propaganda yaparlar, bu propagandayı da cepheye çok önceden gönderilen dervişler ve tüccarlar vasıtasıyla yaparlarmış.
Güçlüler, propagandalarıyla kamuoyunu etkileme ve yönetme gücüne sahiptirler.
Güçlüler, makam, ekonomik, dini ve siyasi otoriteleriyle  “halkın neyi göreceğine, duyacağına ve düşüneceğine” kendilerinin yetkili olduklarını düşünerek, amaçlarına düzenli propaganda kampanyalarıyla ulaşırlar.
Özellikle iktidar ve yandaşları, ellerindeki medya ve propaganda araçlarını kullanarak toplumdaki muhalefeti marjinal göstermeye çalışırken, iktidar ve iktidara yakın egemen çıkar grupları, kendilerini topluma kabul ettirmeye çalışırlar.
Ülkelerdeki ekonomik gücü kontrol edenler medyayı da denetim altında tutmaya çalışırlar.
Medya, iktidar ve egemenlerin yaymak istediği haberleri propaganda olarak halka yutturmaya çalışırlar.
Çünkü medya sahipleri, çıkarları gereği genellikle daima iktidarın yanında yer alırlar.
 
 
 
Propagandanın hedefi aklı değil ruhtur.
Siyasi ve psikolojik propagandaların ana hedefi tek tek insanlar değildir.
Halk yığınları ve yığınlar içindeki bireylerdir.
 Çünkü halk yığınları içindeki insanlar çok daha kolay ikna edilir.
Sürüleştirilmiş kitleler kolayca sevk ve idare edilebilir ve  propagandaya açıktırlar.
En tehlikeli propagandalar gri ve kara propagandadır.
Gri ve kara propaganda yöntemlerini kullanarak propaganda yapanların çalışmalarına verilen isim gizli propaganda harekatıdır.
Gizli propagandayı genellikle organize merkezler yürütebilir.
Gri propaganda, iç siyasette de kullanılır ve genellikle siyasi partiler birbirlerine karşı çok yoğun şekilde kullanırlar.
Propagandacılar öncelikle umutlarını yitirmiş, hayalleri yıkılmış, ekonomik ve sosyal açıdan sıkıntı çeken toplumlarla bu toplum içindeki kişileri hedef alırlar.
İşte bu bilgiler ışığında birileri çıkıp seçim sonuçlarını etkilemek üzere propagandaya başlaya bilirler mi?
Özellikle İktidarın 14 Mayıs sonrası için ileri sürdüğü argümanlar muhalefet partilerinin PKK ve FETÖ ile birlikte hareket ettiğine dair söylemleri, 14 Mayıs seçimlerinin bir darbe olduğu söylemlerini nasıl değerlendirmek gerekir?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bizim iki kırmızı çizgimiz var. Bayrağımız ve vatanımız. Bayrak ve vatan bizim için kutsaldır. Bayrağımız ve vatanımız için gözümüzü kırpmadan ölüme gideriz.” Demesinin arkasında başka şeyler de aramak gerekir mi? Mesela Türk dili, Atatürk ilkeleri, anayasanın değişmez maddeleri kırmızı çizgisi değil mi?
Yirmi yaşımdan beridir oy kullanırım. Birçok seçim yaşadım. Ama böyle bir seçim dönemi görmedim. Yirmi yıldır iktidarda olan bir partiye karşı yirmi yıldır iktidar olmayı başaramamış bir ana muhalefet liderinin cumhurbaşkanlığı yarışında ezici çoğunlukla önde olmaması dramatik bir durum değil mi? Hala seçimlerin ikinci tura kalma endişesini taşıması ana muhalefet partisi için bir handikap değil mi?
AKP’nin ve kadrolarının cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelinceye kadar ülkeye verdiği zararlardan da kurtulmak gerekmektedir.
Bu günlerde özel propaganda ajansları üzerinden ses ve video montaj kasetlerinin tıpkı 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi piyasaya sürüleceğini duyuyoruz.
Devletin istihbarat örgütlerinin böyle bir kara propagandayı görmemesine imkân yoktur.
 İftira ve komplolarla devletin yönetimini ele geçirmeye çalışmak bir darbe değil de nedir?
Devletin organları, kimden ve nereden gelirse gelsin, demokrasiye ihanet edecek, kanunları çiğneyecek her türlü oluşuma karşı yasal öneyici tedbirleri almalıdır.