Sosyolojik Bir Analiz; Kitle Toplumu, Kaynak Mobilizasyonu, Bürokratik Burjuvazi ve Atatürk ilkelerinin sebepleri -1

Yeterince sanayileşmemiş, sanayileşmeden kentleşmiş, kopyalama ve sosyal öykünme suretiyle ilerleme sağladığını sanan, zihinsel ve ahlaki devrimini gerçekleştirememiş toplumların ne tür gelişim içerisinde ve yönetim anlayışı ile idare edildiğinin örneklerini dünyada görmekteyiz.
 
Osmanlı İmparatorluğunun Avrupalıyı Avrupa’ya hapsettiği yüzyıllar içerisinde Avrupa insanı, kendi içerisinde yüz yıllarca yönetimsel ve zihinsel değişimlere uğramıştır. Gerek iç, gerekse dış etkilerle çok kanlı ve acılı yüzyıllar yaşayan Avrupa insanı; toplumsal yapısını, devlet yönetim anlayışının şartlarını değiştire değiştire moderniteyi, siyasal ve ekonomik modernizme ulaşmıştır.Kıta Avrupası; kendini kuşatan, Akdeniz’in ve Karadeniz’in Osmanlı denizine dönüştüğü yıllardan başlayarak Müslüman dünyanın içine girmeye, Müslüman toplumları incelemeye çalışmıştır. Müslüman dünyanın bilimsel alanda ve özellikle astronomi ve haritacılık alanında gelişmelerinden istifade ile pozitif bilimlerde sıçrama yapmaya başlamış ve gerçekleştirdiği coğrafi keşiflerle aşırı derecede zenginleşerek sanayi devrimini gerçekleştirmiştir.Avrupa, İngiliz Sanayi devriminin parçaladığı tarımsal toplum yapısını Fransız devrimi ile şekillendirip geliştirmiştir. Aslında Fransız Devrimi, aristokrasinin ve burjuvanın devrimi olan Avrupa Sanayi Devrimi sonrası, aristokrasinin burjuva sınıfını yani tüccar sınıfını devlet yönetiminden dışlamasına bir tepki olarak yapılmıştır.Aristokrasiye ve Kiliseye karşı baş kaldıran burjuvazinin tarım ve emekçi toplumla iş birliğine giderek gerçekleştirdiği Fransız Devriminin etkileri Kıta Avrupa’sının da sınırlarını aşarak dünyaya yayılmıştır.Zaman içerisinde ahlaki ve dünyevi zihniyet taşlarını yerine oturtan Avrupalı, oryantalist kategorik bir anlayışla kendisini insanlığın merkezine oturtmuş, dünya toplumlarını biz ve diğerleri diye kategorize etmiştir. Oryantalist batı zihniyeti, dış politikalarını, ekonomik anlayışını, harp sanayisini ve bilimsel yapısını dünyayı idare etmek ve sömürmek üzere şekillendirmiştir.
 On yedinci yüzyıldan itibaren dünya kuşatan Avrupa emperyalizmi, ayağına bağ olacak her türlü gelişmeyi önceden tespit ederek yok etmiş/etmeye çalışmıştır. Sağladığı başarının arkasında da genelde satın aldığı veya ayarttığı hedef devletlerin yöneticilerinin ve yüksek bürokrasinin iş birliği vardır.
 Özellikle Hıristiyanlık dayanışması içerisinde hareket eden Avrupalılar, Müslümanlık ve ille de Türk Milleti karşıtlığı politikalar üreterek Müslüman dünyasını geri bırakacak politikalar geliştirmiştir.
 
Avrupa’daki bilimsel ve toplumsal devrimsel gelişmeler Osmanlının yıkılışını ve yok oluş sürecini hızlandırmıştır. Osmanlının, dolayısı ile Türk Milletinin güçsüz kalması ile birlikte Müslüman dünya, emperyalist Avrupa’nın sömürüsü haline gelmiştir.
 
Avrupa’nın emperyalist ağının yırtıla bilir olduğunu gösteren ilk millet Türk Milletidir. Avrupa emperyalizminin sömürü düzenine Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan kutsal isyan, insanlığın sömürgecilere isyanının sembolü olarak dünya siyasetine yön vermeye başlamıştır. Ve ne yazık ki günümüz de dahi insanlık ,hala batı emperyalizminin sömürü ağında debelenmektedir.
 Osmanlı Ülkesinin vatandaşı olarak yaşamış, Osmanlı Devleti’nin yetiştirdiği bir asker olarak vazife yerine getirmiş Mustafa Kemal Atatürk, on yedinci yüzyıldan itibaren süregelen Tanzimat ve Meşrutiyet zihniyetinin en güzel örneklerini bir araya getirmeyi başaran bir liderdir. 
 Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu binlerce kitaptan ve Fransız devriminin fikir akımlarından ZİYA GÖKALP sayesinde etkilendiği muhakkaktır. Türk Devrimini gerçekleştirmeyi amaç ve ilke edinen Atatürk’ün, İngiliz sanayi devriminden de haberdar olmaması mümkün değildir.
 Atatürk, Fransız Devriminden de esinlenerek “Türk Zihniyet Devrimini” gerçekleştirmek üzere hareket etmiştir. Birinci dünya harbinin sonunda şekillenmeye başlayan ve kutuplaşan dünyanın, her iki kutbunda da yer almak istemeyen Mustafa Kemal Atatürk; Namık Kemal hissiyatında “ NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” anlayışı ile Osmanlı Müslüman toplumundan ırkçılığı reddeden çağdaş Türk Devletinin milli ve manevi sınırlarını çizerken, fikriyatından etkilendiği ve düşünce ikliminden de istifade ettiği Ziya GÖKALP’in fikri babası Emile Durkheim’ın kapitalist ve sosyalist ekonomik anlayışının bir harmanlaması olan “Korporatist” düşünce ışığında ALTI İLKESİNİ yani altı oku belirleyerek kendi devrimlerini gerçekleştirmek üzere harekete geçmiştir.
Korporatizm; toplumu bir insan bedeni gibi tasavvur eden bir anlayıştır. Nasıl ki bir insan vücudunda çeşitli organlar varsa ve bu organların her birinin ayrı bir fonksiyonu muazzam bir uyum içerinde bir bedende hayat bularak işlev görüyorsa, devlet bedenindeki toplumsal yapılanma da organize edilebilir. Her toplumsal katman, ortak amacın bir yanını gerçekleştirmek üzere dayanışma ve ortak çıkara hizmet edecek şekilde organize edilebilir diyen politik bir yaklaşımdır. Sonuçta korporatizmin, Sosyal adaleti sağlamak üzere ekonomik hayatı yeniden kurmayı amaç edinmektedir. Atatürk düşüncesinin yaratmak istediği toplumsal yapılanmada, statükocu bir zihniyetin hâkim olduğu bastırılmış ve sindirilmiş toplumsal tabakalaşma anlayışı yoktur. Zekâsı ve çalışkanlığı yerinde olan her birey devlet ve toplum tabakalaşması arasında kolayca geçişler yapabilmektedir. Batının burjuvazi ve aristokratik katı toplumsal tabakalaşmanın Atatürkçükte yeri yoktur. Türk toplumu Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda beridir hızla, sürekli olarak değişim ve dönüşüme uğramaktadır. Atatürk’le başlayan bu değişim ve dönüşüm, hiçbir zaman ne İngiliz Sanayi Devrimi ne de Fransız devriminin etkisi kıvamında değildir. Ancak büyük bir paralellik arz ettiğini de inkâr etmek de mümkün değildir.