O vakit hissedersin kokusunu.. Dokunmanın önemini gözler önüne seren bir canlı..

O vakit hissedersin kokusunu.. Dokunmanın önemini gözler önüne seren bir canlı..
Bazısı da dokunduğun anda ürker, korkar gibi olur...
Bazen iyidir, bazen de sorun çıkarır şu  içten gelen dokunmak...
Kötü niyetsiz de olsanız o anda, dokunmak başınızı ağrıtabilir.
Adı üzerinde: 'Dokunma bana, küserim sana' dır ismi, ürken korkan o çiçeğin...
Bir de dokunmak ister bazısına. Misal; Fesleğen...
Köy yerinde büyümüşler çok daha iyi bilirler.
Anane, babaannelerimiz’in mutlak ki bir Fesleğeni vardır, bir kap içinde,  penceresinde konuşlanmış...
Bir an gelir; bir tutamını dalından çeker alır, koklar koklar... uzun uzun koklayıp içine çeker..
Anlam veremezsiniz o anda bu duruma.. Sonrası kafamıza takılır, sorardık: "Neden böyle yaptığını?..'
Yanıt gelirdi;  'Başım ağrıyınca koklar, geçer gider ağrım" şeklinde olurdu kesin..
Fesleğen bile dokunmadığın sürece kokusunu yaymıyor etrafına.
Ya bizler!?!... Bayram geliyer, hatta geldi sayılır.. Sevdiklerinizin yüreğine dokunun derim..
Gidenler oldu hayatımızdan.. Bi daha asla dönmeyecekler oldu...
Ve bayram geldiğinde, özlemle anacaklarımız olacak yine.. Bir ayrı burkulacak içimiz..
Bayramı, tatil fırsatı gibi  görüp, sevdiklerimizden uzaklaşmamalıyız diyenlerdenim vesselam..
Günü geldiğinde, keyifli kıymetli bir gün olsun bu bayram inşallah herkese..
BİR HİKAYE, BİR AZİM, BİR BAŞARI...
Elimde akıllı telefonum.. Ekrana odaklanmış iken, "o da ne !?!.."
Şöyle gelmişti ilk satırları dikkat kesildiğim bahsedeceğim bu paylaşımın;
"1964 yılında bisikletiyle Hacca gitmek istiyor. (Fakat gideceğini kimseye ilan etmiyor.)
Cebinde sadece 66 lirası var. Yollarda paraya çok ihtiyacı olmuyor. Vaaz verdiği yerlerde önüne sofralar kuruluyor.
Cilve gözü Sınır Kapısı'na varıyor.
1952 yılına ait pasaportunu gösteriyor. Fakat 5.000 lira döviz alması gerektiği söyleniyor, parası olmadığından geçemiyor kapıdan."
Ve hikaye geliyor, okuyunca azmin önemine varıyor bir kez daha zihin..
"Yolundan vazgeçmiyor. Tel örgülerden bisikletini atıyor. Ardından kendisi de atlıyor.
Bu kez bisikletini kucağına alıyor. Mayın tarlasından geçip Suriye asfaltına çıkıyor. Bisikletine binerek hızla ilerliyor. Amman’a varıp mola verdiği sırada tanıdıkları ile karşılaşıyor."
Hac yolunda bir din adamının hikayesiymiş meğer bu.. Ve yaşanmış bir hikaye..
Okudukça., okuyasım geldi, yalan yok..
Tanırıklar; 'Buradan öteye zorlanırsın, bizimle gel' diyorlar. Hac yolundaki din adamına..
Başta kabul etmiyor ama zorla ikna ediliyor..
Bisikletini Amman’da birisine emanet edip tanıdıklarıyla yola devam ediyor. Otobüsle Mekke’ye varıp Hac vazifesini tamamlıyor...
Buraya kadar, her şey yolunda.. Ya sonrası?...
Dönüş yolunda (bir aksilik yüzünden) otobüsü kaçırıyor.
Arabadan arabaya aktarma yaparak Amman’a varıyor ve bisikletine kavuşuyor.
Nihayet yani.. Yol arkadaşı ile birlikte, Hac vazifesini tamamlamış  Hacı...
(Ürdün ve Suriye'yi geçtikten sonra) 'Nasılsa memleketime gidiyorum' diyerek bisikletiyle Türk hududuna geliyor. İşte orada, 5.000 liralık döviz almadığı ve kaçak geçtiği için tutuklanıyor.
Hikayenin kahramanını geldi şimdi sıra.. (Savcılığa çıkarılan) Mehmet Neşet amca..
 'Bu suçsa ben Beytullah’ı görmeye gittim. Gavur olmaya gitmedim ya, ne yaparsanız yapın' diyor, cezasına razı oluyor.
Mehmet Neşet Öz’ün bisiklet yolculuğu,  savcının çok dikkatini çekiyor..
Savcının talebiyle bisikletli fotoğrafı çekiliyor Hacı amcanın.
Ve o fotoğrafı, bnim de çatısı altında uzu yılar çalışıtğım  Hürriyet Gazetesi basıp haber leştiriyor hikayeyi.
Ailesi olayı gazeteden görüp öğreniyor, yanına gidiyorlar fakat alıp gelmek mümkün olmuyor.
Mehmet Neşet amca 27 gün cezaevinde yattıktan sonra beraat ediyor. Yol arkadaşı bisikletiyle otobüs bindirilip evine gönderiliyor.
"Ne güzel bir yaşanmışlık.." dedim içimden.. Sonra  da sesli çıktı dilimden bu hayretim..
Cennet ülkem Türkiyem de, kim bilir daha ne alakalı hikayeler yaşanmıştır.. kim bilir?..
Hac'cın kabul olsun, Hacı amca.
Hacı Mehmet Neşet Öz için; hep 'Yollarda ölecek, ölüm haberi gelecek' dermiş o tarihlerde.
Hikayenin bu bölümü, gözlerimi yaşarttı.. Ağladım yahu..
Dinildiğine göre; Vefatından bir gece önce köyündeki dört kahveye de girerek, çaylar benden demiş herkese.. Herkese çaylar ısmarlamış, 'Yarın benim bayramım var' demiş, yüzü tebessüme bürülü şekilde..
Ertesi gün, 19 Şubat 1976'da sabah saatlerinde yaşımını yitirmiş..
Diyeceğim o ki; Nur içinde yat, mekanın cennet olsun Hacı amca..