Yüreklerimiz kavruldu, içimize düşen ateşin acısını tarif etmeye hiç bir söz yeteryi olmuyor.


Yüreklerimiz kavruldu, içimize düşen ateşin acısını tarif etmeye hiç bir söz yeteryi olmuyor.
Üstelik, biz bunu hep yaıyoruz!...
Sanki, Kader mahkumuyuz.... Öyle ya, ettiğmiiz kelimenin sonuna, ekleyiveriyoruz, 'KADER' diye..
Öyle mi?!.. peki o zaman... Yine, kader mi diyelim?!..
Çok sözler ettik gülerdir, o coğrafyanın yaşayanı olmasak da bizler, eknaz altında canv erin milletimizin acısını öyleya da böyle hissettik.. Herkesin psikolojisi aynı..
Hep diyorum ya, ADAMIN DİBİ...  Ali KAYADİBİ ağabeyim diye.. Bakın o neler yazdı.. Hisleri eminim ki, çoğumuzun duygularının da tercümanı oldu gibi..
"Bilinenleri tekrar ederek dayanmak zor" vurgusu yapıyordu kaleme aldıklarında. Sonra da, ekliyordu;
"Bu coğrafyada doğup büyüyen her insanın zihninde bir deprem anısı / tecrübesi vardır." diye..
Hakikaten de öyle. Yaşımız elli de olsa.öyle, 18 olsa da öyle.. 60-70 ve dahasından söz etmeye gerek yok ki şu durumda.
Ali ağebeyimin dediği gbii; "Ancak bireysel farklılıklar yüzünden bu korkunun zihindeki etkisi ve kalma süresi değişir.
Yine doğa olaylarına verilen tepki, hafıza gücü, hatırlama kapasitesi, anılarla bağlantı kurma gibi bireysel farklılıklar da depreme verdiği tepkinin düzeyini değiştirir."
Dahası dedikleri de vradı Adamın dibi, Ali Kayadibi'nin. Aslında birer tespitti, tecrübeye bağlı edilen ifadelerin hepsi..Şöyle ki;
"Bugün hayatta olanların daha önce görmediği yıkıcılıktaki son deprem, doğa olayları hakkındaki bilgi, tecrübe ve tepkiyi değiştirecektir.
Çünkü bu deprem, ülkenin bir bölgesini kadim tarihiyle birlikte yıktı. İnsanın gücünün sınırlarını çizdi. "
Ne de gaüzel bir vurgu yapmış aslında.. Asıl olan tam da bu bence de...
Ve Ali ağabeyim sürdürüyordu sözlerini. diyordu ki mesela;
"Bu deprem, insanın kendinde vehmettiği gücün neye yettiğini gösterdi.
Mutlak iyilik ile kötülüğü mukayese fırsatı sundu.
Devletle bireyin ilişkisini görme olanağı verdi.
Siyasetin ve siyasetçinin zor zamanlarda sınav sonuçlarını ortaya koydu.
En önemlisi vicdan muhasebesi için defter açıldı."
Keşke olmasaydı bu tarifsiz felamet, hiç yaşamasaydık bu acıları da, o bahsedilen defter açılmasay dı değil mi?!..
Ancak oldu bi kere. Üstelik, bu son da olmayacak.. Yenileri, tekrarlanacak, Çnükü, Deprem bizim bir kaçınılmaz, tartışılmaz  gerçeğimiz.
Ali ağebeyimin kurduğu şu cümle ve tespiti de çok önemli.. Sözünü noktalacasına diyordu ki;
"Daha da ilerisi kıyamet provası yaşattı.
İnancın, ilaç diye sunulduğu normal zamanların dışında neye yaradığını anlamak için alan açıldı.
Kin, öfke, korku, çaresizlik, azgınlık, vahşilik, koşulsuz iyilik, vicdansızlık, çıkar savaşı, açlık, susuzluk, güvenlik…
Daha pek çok bireysel ve toplumsal duygu ve davranışın da sarsıldığı bir ortam…
Bu tablodan her şey çıkabilir.
Zira bir yanda daha önce hiç yaşanmamış insan tecrübesi; diğer yanda bilimsel bilgiden yoksun çare sunulması.
Tıbbın çözmesi gereken hastalığa bitki köklerinden yapılan merhem sürmek gibi… İşte bu en kötüsü!"
Bir ara başlık açıyordu ayrıca..
"SİYASET ÜSTÜ SİYASET" diye..
Bu noktada kaleme aldıklarından da söz edeyim o vakit.
Diyordu ki; "Siyasetçi, 'Şimdi siyaset yapmanın zamanı değil…' diye başlayan cümleler kuruyor. Siyaset üstü anlayış önerisiyle siyaset yapıyor.
Şunu unutmayalım; İnsanın tutunduğu pek çok inanç, moral değerler, siyasete güven gibi temel duygular sarsıldı.
Hayatın normale dönmesi deprem bölgesindeki insan için aylar, yıllar alacak. Belki de bazısı için asla normale dönmeyecek.
Asıl normale dönmemesi gerekenler, siyaset üstü davrandığını söyleyenler, usulsüz yapılaşma izni vererek insanların yuvasını yıkanlar olmalı…
İnşaatları yaparken bugünleri bilerek veya bilmeyerek hesaba katmayan müteahhit, mimar, mühendis, her kademedeki karar vericiler… Artık onların normale dönmemesi gerekir.
Bilinenleri tekrar eden insan, battığı yerden çıkamaz.
Bilinenleri tekrar ederek hayatı sürdürmeye çalışan insan belki yaşamını güvence altına alabilir. Ancak hayatta ilerlemesi, zihinsel olarak gelişmesi, çağın getirdiği ihtiyaçlardan yararlanma ve kendini gerçekleştirmesi olanaksızdır."
Depremin 10.'ncu gününde kaleme almıştı düyüncelerini Ali ağabeyim.
Sözleri, hayli keskindi tıpkı bıçak gibi.
Depremin üzerinden onunda dediği gbii gün geçmişti.
Ve bu bağlamda şöyle yazıyordu Ali ağabeyim; "Neler gördük, neler yaşadık?
Korkunç bir rüya olmasını ne çok isterdik ama ne yazık ki yakıcı bir gerçek!
Kentlerin yeniden yapılaşması, konutların depreme dayanıklı hale getirilmesi, ekonomik kaynakların doğru kullanılması, sosyal hayatın düzene sokulması… Daha da önemlisi içimize düşen kor ateşin yaktığı ruh halimizin düzelmesi… Hepsi geçecek. Ancak zaman biraz uzun olacak.
Bu ağır travmayı atlatmak da bilineni tekrar etmekle olmayacak.
Psikologlara büyük iş düşüyor. Felaket zamanlarında insanın kendine ve çevresine zarar vermeden hayata tutunması için bu alanlarda çalışmış uzmanların yardımına çok ihtiyaç var.
Onlara kulak vermeliyiz. Öncelikle fırsat tanımalıyız.
Bildiğimizi sandığımız pek çok şeye yabancılaştığımızı fark etmeliyiz.
Tekrar ediyorum; Bilineni tekrar ederek bu travmadan kurtulamayız. Yeni bilgi, yaşam düzeni gerek bize...
İçimizden başlayarak çevremize, ülkeye yayılacak yeniden bir diriliş.
Bunu başaracağız, inanın.
Anarşistçe, fitneyle insanımızı kışkırtanlara, yalana inanıp paylaşanlara itibar etmeden…
Daha fazla birbirimize sarılıp, yaralarımızı saracağız.
İyi olacağız, daha iyi…"
Rabbim cemi cümlemize, vedahi sessiz kullarına  iyi günler göstersin inşallah.. Enkazlardan sağ kurtulan insanlarımız gibi, pekçok can dost da çıktı göçük altından. Kurtulanlara şifa diliyorum. Amin...