Bir dönem şehrimizde Bürokrat olara gröev yapmış, adam gibi adam, adı gibi tam bir 'Kaya' dan geldi bahsettiğim paylaşım.

Denizcilik Bölge Müdürlüğü  yaptığı yılarda  tanıdım, aslen öğretmen olan Alparslan Kaya Müdürü.. Ortak noktamız çoktu.. Tam bir Ülkücü...
Ülküdaş diyebilinecek isimlerden dir kendisi.. Rabbim uzun ömürler versin.
Yüzyılın felaketine ilişkin çok şey söylüyor, yaşanılanları gördükçe de çok üzülüyoruz. Milletçe yastayız..
Alparslan Kaya Müdürümden gelen paylaşım; *Ne güzel söylemiş söyleyen" vurgusu eşliğinde idi..
Ve 'Nokta' derirten o cümle; "Yara bandıyla, Koşu bandı arasında gidip geliyoruz.."
10 ili yıkıp geçti korkunç felaket. Depremin hissedilmediği tüm Türkiye coğrafyası yıkıma uğradı.. Buunla da kalmadı elbet. CanAzerbaycan' dan uttunda, tüm Türk dünyası sarsıldı.
Bahsettiğim paylaşıma döneyim, özetle anlatıyordu yaşanılanları;
"Yaralarımız kabuğa, Ayaklarımız toprağa hasret..
Hızla yaşlanırken, Hayat kapağı açık kalmış kolonya şişesi gibiyken,
Odanın bir ucuna oturmuşuz,
Gençliğimizin buharlaşan esansını kokluyoruz..
Yeni dünya dedikleri bu olsa gerek: Organik ekmek, Organik yumurta, Organik yoğurt..
Köyümüze gitmek yerine, Milyonluk şehirlere köyü getirmeye çalışıyoruz.."
Anlayana elbet ifadeler, kaleme alınan tespitler.
Hele ki şu cümle; "Yakında marketlerde yerini alır mı bilmem;
‘Dert dinleyen dost’,  ‘Kin gütmeyen arkadaş’ ‘Satmayan organik yoldaş’
‘Gezen insan çocuğu’, ‘Hayırlı evlat mayası’ "
Canı Tükriyem.. hasret kaldık bu deyişlere.. Burnumuzda tütüyor sanki hepsi, edğil mi?!..
Bitmedi, devamı da var okkalı sözlerin.
Mesela mı? Mesela, şu ifade;
"Belli mi olur, on sene sonra, Belki organik insan alıyor oluruz..
Demem o ki; Hep çok yoğun Hep çok yorgunuz..
Köy uzakta, Şehir kalabalıkta, Dostlarımızın nesli azalmakta..”
Lakin, Türken, türkten başka dost yok desek de, Acıya ortak olan çok.. İnsan olan, insanın halinden anlıyor..
Noktalanıyordu sonra paylaşım. Her yazılıp çizilen gibi, nokta geiyodu mona..
Nasıl mı?Aynen şöyle;
"Selam olsun  eskimeyen dostluğa,.
Selam olsun  Eskimeyen dostlara, Unutulamayan gönül sızılarına.."
Bitmiyor ki insanda gönül sızısı. Biri bitmeden, başkası başlayınca, sızı tanımı bile az kalıyor ya neyse..
Deprem geldi geçti de, ya geirde bıraktıkları.. Yıktı, tarımar etti. Yüreklerimiz de çöktü sanki .. Enkazların altında binler, onbinler, dahası belki de yüzbinler..
Körfez depremi gibi, bunu da unutacak Türkiye.. Hatırlıyorum da 17 Ağustos'u ve sonrasındaki Düzceyi..
Tonla laf ettik. Onca laftan aklımızda kalanı ise bir tanesi oldu.
Rahmetli Ahmet Mete Işıkara, ne de güzel söz emişti oysa ki:
"Deprem değil, binalar öldürür.."
Öyle oldu velhasıl.. binalar yine dayanamadı.. Nasıl dayansın ki koca bina?!..
Demir eksik, çimento eksik, vicdan eksik...
Kısacası;  "YARA BANDI İLE KOŞU BANDI ARASINDA GİDİP GELİYORUZ!.."
Koşuşturmalarımız çok.. Elimiz kesilidğinde akla gelen ise, malum Yara bandı..
Kesilmeden evvel, aklımıza hiç gemez oysa ki.. Ne arar, ne sorarız..
Kısacası azziim; Yara bandı ihtiyaç duyulduğunda.. Peki ya, bu KOŞU BANDI?!..   
Yüzyılın faleketi yaşanır iken, Siyasetin en bilindik ismi rahmetli oldu. Ve ne gariptir ki, hiç de gündem olmadı, hiç de  konuşulmadı.
Genel başkanlığı yıllarında pekçok kez sözlerini kaleme aldığım insan. Rametli Deiz Baykal..
Her rahmete kovuyşan isnamıız gibi, senin de Mekanın cennet olsun..
Dönemin gazetelerinden Radikal' in yazarı Neşe Düzel ile, bir keresinde hayli uzunca sürmüş bir röpartajın fotooğraflarını ben çekmiştim.. Yer Truva oteldi.
Sene doksanlar.. Konu elbette ki siyaset, Baykal ile dobra dobra.
Ve düne dönelim.. Kaçımız sevgililler günü kutladı?! ..
Hani blir reklam vardı, uzunca süredir de sanatçıları değşip ekranda kalan reklam.. 'İçimden geldi' denilerek hediye edilen pırlantalar..
Dünü de unutuk, felekaet öyle büyüktü yani..
Hiç tanımadıklarımızı üzüldük. Üzülüyoruz da halen.. Üzülmeye devam da edeceğiz. Çünkü hepsi yurdum insanıydı NOKA...
Rahmete kavuşanların mekanı cennet olsun. Kıyametten sa ğkurtulanlara rabbim sağlık versin.. geride kalanlara da, Peygamber sabrı eylesin ihşallah..