‘Onca Şehit, Onca Masum Toprağa Verdik. Ne Gariptir ki Susulmuş du…’

Dün e-postama düşen e-mail, beni 90’ yı yılların başına götürdü. O yıllarda birlikte çalıştığımız gazeteci ağabeyim Merhum Şevket Değirmenci ile birlikte,  dört duvar ve demir parmaklıklar arasında kıyılan Terör suçlusu iki hükümlünün nikah töreni haberini izlemiştim.

Nikah öncesi bir süre beklediğimiz o yılların E-Tipi cezaevindeki sosyal alandan, nikahın kıyılacağı salona yürürken, maltada dolaşan Adli suçlulardan biri, İnsan Hakları Derneği üyesi olduğundan bir haber olmasına karşın  merhum meslektaşım Şevket ağabey ve dolayısı ile gruptaki gazetecilere, yani bizlere;

“Sizler gazetecisiniz. Basından hep takip ettiğimize göre, terör vasıflı hükümlü ve tutuklular için çeşitli  açıklamalar yapan İHD, neden ise bizlerin hakkını savunma noktasında hiç açıklama yapmıyor. İnsan Hakları Derneği, bu gün tam kadro
nikahta.  İHD Bizleri insan yerine koymuyor mu?” diye serzenişte bulunmuştu.

Hatırlayanlar olacaktır o yılları. Terör şehirlerde de kırsalda da pik yapmış. Mehmetçiği terhise taşıyan otobüsler taranıyor, kadın öğretmenler lojmanlarında katlediliyor vesaire…

 Hey gidi hey. Ne yıllar dı o yıllar. O diyalog üzerine, merhum Şevket ağabey de okkalı bir makale kaleme almıştı. ‘Adli suçlu ne kadar da haklı’ diye…  

Dedim ya, e-postama düşen mail beni 90’ lara götürdü diye. Sanırım aklıma gelen o yılların ana sebebi, o adli hükümlünün sözleri ile hafızama yer eden ayrıntı dan olsa gerek.  

“Şiddete, Katliamlara ve Kaosa Karşı Acil İnsan Hakları, Acil Demokrasi!” başlığı ile ses verilen İHD açıklamasının detaylarına baktığımda, bir kez daha düşündüm neden se?

 ‘Onca Şehit, Onca Masum Toprağa Verdik, Ne Gariptir ki Susulmuş du…’ diye…

Teröre kurban verdiğimiz hayatlar için, neden ise bazı STK lar sittim senedir sessiz kalmıştır. Bende Merak etmişimdir hep ‘neden?’ diye…

Bunun bir açıklaması var mıdır? Var ise, bir baba yiğit aktarır mı?

Hani bir söz vardır ya, ‘Bayram değil, seyran değil. Eniştem beni neden öptü?’ diye.
Beni 90’ lara götüren o e-mailde,

“Ülkemizde yaşanan onca saldırı, bombalı terör eylemleri yüzlerce insanımızı yaşamdan koparmış, bizleri derin acıya boğmuştur” deniliyordu özetle.

Alkışlanası bir anlatımla Türk Milletinin yaşadığı hissiyat böyle anlatılıyordu.

Açıklamanın devamında ise; “Hiçbir sorun şiddetle çözülemez. Şiddet sarmalı kendini çoğaltır, çözümsüzlük üretir.

Barış içinde birlikte yaşamanın tek yolu,  demokratik bir zeminin yaratılması ve sorunların müzakere edilerek çözülmesidir”  şeklinde bir antlım ile, İHD gözünden çözüm önerisi de geliyordu.

Dünyaya geldiğim coğrafya olması nedeni dışında, her santimetrekaresi Şehit kanı ile yoğrulmuş, kutsal toprağına taptığım Çanakkalemden bildik ve ezber yaptığım bir anlatım ile söz edilen İHD açıklamasında;

“Barışın Kenti Çanakkale de, ısrarla sürdürülen baskı, saldırı, şiddet, kaos, linç ve ötekileştirme politikalarından nasibini almaktadır” denilerek,

Bendenizin de; ‘Aha, bakalım söz nereye gelecek’ diye düşündüğüm bir detaya geliniliyordu belli.

Siyaseten hangi düşüncede olduğumu asla gizlemediğimden ve benim tek Başbuğ’um ‘Atatürk’ demekten de hiç ama hiç korkmadığımdan,  değer verdiğim ikinci isim 90’ ların Başbuğ’u nu da toprağa vereli çok olduğundan, diyeyim de bir kez daha dikte etmiş olayım halimi…

Dolayısıyla, biat kültürüne de asla bi taraf değilim vesselam…

Çünkü bu noktadan sonra aktaracaklarıma ekleyeceğim şahsıma ait değerlendirmeme, muhtemel ki ‘Hadi  le oradan’ denilecek…

Ne denilecek se, denilecek… Yazı-yorum… 

Döneyim e-mail ile gelen açıklamada aktarılana;

“Siyasal iktidarın kentimizdeki temsilcilerinin;
kendileri gibi düşünmeyen bireyler ve kesimleri, demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş yönetici ve yönetimleri damgalandığı, yaftalandığı, lekelemeye çalıştığı bir süreci yaşıyoruz” deniliyor.

Bu noktadan sonra da kaleme alınan ve hayli dikkat çeken bölümde, kentin son aylarda sıkça konuşulan ve hatta ‘Kayyum yolda mı?’ diye de yanıtı aranan soruları beraberinde getiren gelişme üzerine, İHD bir değerlendirmede bulunuluyordu.    

Açıklamada deniliyordu ki; “Çanakkale halkının oylarıyla seçilmiş kentin Belediye Başkanı ve İnsan Hakları Derneği üyesi Ülgür Gökhan’ da, planlı suni tartışmaların ve gündemlerin içine çekilerek, yaftalanmaya ve lekelenmeye çalışılıyor”

Bir Çanakkale’ li li nin, Savcılık, Valilik ve hatta İç İşleri bakanlığı’ na yaptığı şikayetinin yol açtığı gelişmelerden söz edip de, temcit pilavı durumu yaşatmayacağım elbet.

Açıklamanın devamına döneceğim hemen. İHD:

“Yine, İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şube üyemiz ve Genel Merkez delegemiz Şükrü Ulaşman’ ın, sosyal medya paylaşımları bahane edilerek tutuklanmıştır. Tutuklu yargılama, demokratik muhalefete ve demokratik kitle örgütlerine yönelik bir gözdağıdır” sözlerine imza atıyor, bir deyişle de, bir başka suçlama da bulunup,  yeni bir iddia da bulunuyordu.
Bir istem de vardı elbet. İHD Çanakkale Şubesi imzası ile gelen ve bir yöneticinin ismi geçmeyen o açıklamada, istem şuydu;

‘Üyemizin derhal serbest bırakılması gerekmektedir’

Şimdi ben bir yetkili olsam.  Bir emir anlatımı ile gelen bu isteme ne derdim acaba?

Beni bırakalım bir yana. Siz olsaydınız ne derdiniz?

Öyle ya; istem açık ‘derhal’ …
Ş
imdi yanıt geliyor sıkı durun; ‘hay hay…’;)))

Bu gün gülümseyecek insanlarımız çok. Özellikle de, beklenilene göre öğleden sonra ya da akşam saatlerinde. Yoğun kar yağışı gelecek ya.

Çocuklarımız bu işe çok sevinecek. Belki biraz bende… 4X4 aracımla, Kar’ ın tozunu attıramadım hanidir. Neyse, döneyim açıklamaya.

Son olarak deniliyor ki;

“Tüm bu yaşananlar, hemşehrilik ve barış kültürünün hakim olduğu bu kente yapılan büyük bir haksızlıktır. Bunu kabul etmemiz ve sessiz kalmamız mümkün değildir.

Her gününü ölümcül bedeller ödeyerek yaşadığımız bugünlerde, Çanakkale’ deki bütün kurum ve kuruluşları ayrıştırıcı, nefret uyandırıcı bir dil yerine daha sorumlu ve birleştirici bir dil ve üslup kullanmaya; ülkemizin içine sürüklenmiş olduğu bu şiddet ortamından çıkarılması ve demokratik siyasetin güçlü kılınması için siyasi erki ve sorumluları göreve davet ediyoruz”
T
emenni ye diyecek yok hali. İstenilenler elbet de mantık ve insani yaşam gereği.

Benim anlamadığım, ‘iğne kendine, çuvaldız başkasına’ denir ya çoğunlukla.

Türkiye’ yi 80’ ler den beridir, ‘terör’ kan gölü etti. Güzel Yurdumda, onlarca yıldır On binlerce Şehit verdik hainlerin kalleş saldırılarında.

Mehmetlerimiz gitti. Nuriye, Ahmet , Engin, öğretmenlerimizi emanet ettik  vatan toprağına.

Koskoca paşalarımız şehit düştü hainlerin kanlı planlarında.

Pusularda can verdi, Herkesin Polisi olan evlatlarımız.

Oysa, Başbuğ’um Atatürk’ üm diyordu ki;

“Herkesin Polisi, Kendi Vicdanıdır. Fakat Polis, Vicdanı Olmayanların Karşısındadır”

İşte o vicdansız hainler, on binleri aldı aramızdan. Tek derdi ulusun huzuru ve güvenini sağlamak olan evlatlarımız yok artık.   Tıpkı, Doktor, hemşire, Karayolcu gibi.

Yine, yanıtını verebilecek babayiğit gerektiren bir soru geliyor aklıma;

“İğneyi batırmak, yeni mi geldi akıllara…?”