Günlerdir canlı yayınları izliyor tüm Türkiye. Enkazdan çıkan her bir can, umut oluyor yakınları kurtarılsın bekleyişindeki binlerce insanımıza.

Stüdyoda yorumlar yapıyor uzmanların kimine göre, fay hattı üzerine inşa edilen binalar, çok katlı değil de, 4-5 katlı olsaydı, bu denli yıkım olmayacaktı.Kimine göre, nerede ise ikiz denilecek sitelerden ayakta kalanlar var iken, biri tamamen olduğu yere çökmüş. Buna nenen olarak gösterilen, alt kat işyerine dönüştürülmüş, taşıyıcı kolanlar, kirişler kesilmiş?!..
Saymakla bitmeyen yorumlar.. Kafa karıştırıyor edilen tüm sözler..
Önceki akşam, ekran başında dile gelenler. 
Şöyle bir değerlendirme, dondurucu soğuk üzerine;
"Vücudun su tüketimi yok denece kadar azalıyor, dondurucu soğuk kalp atışlarını yavaşlatıyor. Enerjisiz kalsa da beden, böylelikle mucizeler yaşanıyor.."
Bir laf edeceğim şimdi. Ekranları başında, mucize kurtuluşları izleyen vatandaşın ettiği bir söz bu; "Daha yiyecek ekmeği varmış.."
Toplumumuzda, var olan kadercilik tam da böyle işte.
Dile kolay, Önce 72 saatin önemi dile getirildi. Saatler geçtikçe, enkaz altında kalmış depremzedeler için, iç karartan yorumlar geldi, stüdyo konuklarından..
Hayretler içinde kaldığım bir diğer detay...
Felaketin yaşandığı illerde, sahadaki muhabir anlatıyor..
Öyle detaylar sıralıyor ki muhabir, stüdyoda programın sunucusu, dinlemiyor san ki, yine yine soruyor. 'O mu, bu mu?!..'
Yok efendim ses alınan kişinin adı ne imiş.. yaşı kaçmış, kaçıncı katta imiş, türünden ajite sorulara yanıt bekleniyor..
Kendimi bir anda muhabirin yerine koydum.. "İsyan bayrağını o anda açmaz isem ne olayım" dedim içimden.
Onlarca yıldır, telefonlar ile canlı yayınlara katıldım.. Stüdyoda aklı son derece başında, rahmetli Mehmet Ali Birand vardı mesela.
Leb demeden, leblebi denileceğini sezerdi, çünkü denilenleri can kulağı ile dinler, hakikaten gereksiz sualler yöneltmezdi..
Misal Uğur Dündar.. Doğan Gurubu çatısı altında, kanal D' de az bağlantılar yapmadık kendisi ile..
Konulara hakim olduğu kadar, coğrafyadan da haberdar olan usta isimlerdendir, kulakları çınlasın.
Detaydan detay üretir, konuyu ekranları başında haber izleyenlerin anlayacağı türden özet geçerdi.
İçimiz yanıyor. Yüreğimiz kavruldu..
Günlerdir aynı acı ile dertlendik..
Hepimiz hissettik, kendimizi enkaz altında kurtarılmayı bekleyen canların yerine koyduk.
Bir lokma ekmek yer iken düşündük. su bile içmez olduk..
Gülmüyoruz artık.. Tebessümü de ne gerek varların arasına ekledik..
Öylesine Empati kurduk ki afet bölgesi ile, çünkü biliyoruz ki benzer kaderi yarın değilse de, bir gün mutlak ki bizlerde yaşayacağız.
Deprem coğrafyasının yaşayanlarıyız çünkü.. Biliyoruz, etrafımızda tonla dayanıksız yapı var. Her birinde de onlarca aile. Çocuklar, gençler, dedeler, nineler.. Siz biz, biz siz onlar yani..
Stüdyoda öylesine kolay ki yorumlamak.. Hele bir çık sahaya bak.. Titre bakalım.. İliklerine kadar işleyen soğukta, konuşmakta güçlük çeker iken, hadi gel konuş bakalım...
Yaşamayan nereden bilsin değil mi?!..
Saatler geçti, enkazdan canlı çıkan gençlerimiz çok Maşallah..
Hele hele bebekler, üç-beş-altı,-yedi diye yaşları verilenler.
Bir gerçek de şu.. Bedeni küçük, yıkıntılar arasında yaşam boşluğuna sığabiliyorlar..
Bir genç çıktı enkazdan. 17 yaşında bir delikanlı.. İlk sorduğu: "Bugün günlerden ne?!.."
Zifir karanlıkta günlerdir, güneş yüzü görmemiş en başta.. Gece mi gündüz mü, onu da ayırt edemiyor.. Bekliyor sadece, kurtarılmayı bekliyor.
Canlı yayında CNNTÜRK muhabiri Fulya aktarıyor. Verdiği bir detay, içler acısı.
Diyor ki, canlı canlı yayında: "Az evvel güzel haber geldi. Enkazı kaldırmak için görevli kepçenin yakıtı bitince, operatör ikmal için araçtan indiği sırada, bir ses işitmiş enkazdan.. Hemen haber vermiş kurtarma ekiplerine"
Sonrası güzel haber.. bir can daha böylelikle çıkarılmış göçük altından..
İnsan sorguluyor hemen.. Ya diğerleri.. diğer kaldırılacak enkazlar.. Ya onlarda da varsa halen bir yaşayan?!..
Akıl vermek kolaydır.. tıpkı yorum yapmak gibi.. Kolaydır, oturduğumuz yerden söz etmek.. Öyle kolaydır ki, yapmayanımız da yoktur. (Ben dahil)
Hava soğuk.. Titriyor insanın içi.. Enkaz altındaki canları düşünüyorum da?!... Halimize Şükür etmemek elde değil..
Etmekle de olmuyor, Onlar ne olacak?!..
Acı sardı ülkeyi.. Her ilde benzer acı.. o bölgede yaşam süren bir hemşehri kaldı göçük altında. kimi askerdi, kimi polis, kimi öğretmen, kimi öğrenci. Oralı değiller, oralarda yaşam mücadelesi verenlerdir yani..
Kar düştü enkaz üzerine. Yağmur yağdı.. Halbuki, aylardır duasındaydık kar ve yağmurun..
Felaket öblgesini beyaza bürüdü önce kar.. Sonra soğuğu bastı, sardı her yeri.
Kuraklıktı derdimiz, kar bekledik, yağmur yağsın dedik.. Dualar ettik..
Nereden bilebilirdik ki, dualar ederek yağsın dediğimiz kar ve yağmurun, enkazlarda kurtarılmayı bekleyen canların üzerine düşeceğini?!..
Kaderci bir toplumuz. Yine ecel der geçeriz.. Unuturuz yine, bu depremi de unuturuz.. Demedi demeyin.. Zerre ders çıkarmayız yine..
Örnekler veririz, Japonya deriz.. Adamların 8-9 ' da dahi, burunları bile kanamıyor diye de ekleriz..
Biliriz, önlem almayız.. Görürüz geleceğini, umursamayız.. Çünkü deri ki yine; "ecel gelmiş, baş ağrısı bahane"
Ata sözlerimiz vardır tam da bu konuda.. Sen tedbirini al da?!..