Günümüzden önce de varmış bu hassasmeseleTakmamak gerek kafaya. Yiğidin kamçısıdır borç demiş ne de olsa atalar..


Konu hassas.. İnsan, insanı öldürüyor. Mesele, alacak-verecek ulunca.
Ne kardeş kardeşi tanıyor, ne baba oğulu.. Allah tan, böyle meselelerim hiç olmadı. Aile varlıklı olmayınca, alacak-verecek konumuz haliyle olmadı.
Peki ne vakittir var bu mesele?!.. İnsanlık ne zamandır uğraş veriyor bu konu ile?!..
İnanmayacaksınız amma, mevzuu çek eskiden.. Öyle diyor, antik dönemlerin uzmanları
Milattan önceki Antik Roma devletinde mesala, borcunu ödemeyenlerin peşi kolay kolay bırakılmıyormuş..
Aalacakm-verecek takip bürosu gibibir şey kurulymuş sanki. Pes yani..
Dahası, alacak - verecek davaları, tarihin her döneminde var olmuş.. Öyle diyor,antik dönemle ilgili araştırnma yapıp,  uğraş verenler..
Diyelim; borçlu bazen borcunu ödemek noktasında sorumsuzca davranabilir..  Ya da borcunu ödeyebilecek parayı sağdan soldan bulamayabilir..Öyle ya, banka falan yok o vaktiler.. Çek krediyi, kurtul borçtarından..
Böyle durumlarda, roma'da alacaklı soluğu bu hukuk işlerine bakan günümüzde savcıya benzeyen ama tam olarak da karşılığı bu olmayan,  magistraların yanında alırmışlar.
Günümüzde çek senet tahsilatına bakan, yasa dıxşıyar, bunlardan örnek almış olmalılar.. Bence tabiki..
Neyse, dönelim Magistralara..  Onlar durumu gözden geçirir ve hem alacaklıyı, hem de borçluyu huzuruna çağırırlarmış..
Tarafların gelmesi zorunlu tabii. Yoksa, cezası var herhalde..
Bu küonuda, bir anlatımda, şöyle izah ediliyordu durum;
"Velev ki borçlu gelmek istemiyor; alacaklının, borçluyu yakasından tuttuğu gibi magistranın önüne getirme yetkisi de vardı..."
Bir tür kolluk gücü görevini, alacaklı yerine getiriyor..
Magistra iki tarafı da dinlermiş.. Kadılar da böyle yapardı ya, neysee.
Kısacası, İfadelerini alırlarmış. Borçlu, borç aldığını kabul eder ise sorun yok.. Velev ki, itiraz etti. Bu sefer magistra dava sürecini başlatırmış..
iki taraf mutabık oldukları bir sözde makamı,  kendi davalarına hakem tayin eder ve bir tür mahkeme vuku bulurmuşş..
Bu bir tür mahkemede, delil serbestliği olan davacı iddialarını ispat etmekle yükümlü tabii.
İspat edebilirse ne ala.. Çünkü  o vakit, orçlu için kötü zaman başlıyormuş..
Suçunu magistra önünde ikrar eden veyahut mahkeme yoluyla borcu sabit görülen davalıya bu parayı ödemesi için otuz gün süre tanınırmışş.
Borçlu bu süre içinde de borcunu ödememekte ısrar eder ise alacaklı, borçluyu yakalar ve onu yakasından tutup doğru magistranın yanına götürürmüş..
Magistranın yanında ise "mahkumiyet kararın olduğu halde borcunu sana verilen süre içersinde ödemediğinden sana el koyuyorum." dermiş alacaklı.. Magistra da bu durumu onaylarmış, b.orç yerine, borçlunun kendisi.. Kölelik böyle başlamış olmalı..
Borçlu bu beyana rağmen dahi borcunu ödeyemez ise, alacaklı borçluyu egemenliği altına alabiliyormuş..
Ve dahası, bundan sonra alacaklı borçluyu evine götürürmüş,  zincire vurarak onu altmış gün evinde hapis edebilir imiş..
Zincirin ağırlığı, kanuna göre en fazla bugünün ağırlığıyla 7,5 kg olabilir imiş..
Borçlu, yiyeceğini dışarıdan getirebilir, fakat getiremiyorsa da alacaklının borçluya günde yaklaşık yarım kilo un vermesi zorunlu imiş..
Eli kolu bağlı adam, un'a ne yapacaksa, artık..
Demek ki, ip'e un sermE mevzusu da buradan gElİyor.. Önce zircire serilmiş UN, SONRA İP' E OLSA GEREK..
Alacaklı, geçirilen bu kötü altmış gün boyunca da bir sonuca ulaşamazsa, borçluyu pazar kurulan günlerde, forum veyahut açık hava toplantı mekanlarından birine götürür imiş.. Frum mu, ne forumu?!..
Üstelik 60 gün eli kolu bağlı insan, durduk yerde borcu ödeyecek parayı nereden bulabilir ki?!..
Sonrasına gelelik.. Anlatıma göre; belki haline acıyan birileri çıkar diyerek, magistra önünde yüksek sesle borçlunun borcunu cümle aleme haykırır imiş alacaklı..
Üç kez bu işlemi ifa ettikten sonra da bir sonuca ulaşılamaz ise, alacaklı borçlunun tamamen sahibi oluyormuş..
Alacaklı artık isterse borçluyu öldürebilir, isterse de roma dışında bir yerde onu köle olarak satabilir imiş..
On iki levha kanununda yer alan bir başka hükme göre ise durumn daha da fraklı..
Şöyle ki; alacaklı birden fazla olduğunda, intikam duygusuyla borçluyu parçalara ayırıp, borç verenlerin oranına göre bu parçalar taksim edilirler imiş..
Yahu ne vicdansız mış bunlar.. Roma zaten hep öyle değilmiydi..
Bu arda; M.Ö., 200'lü yıllarda kabul edilen lex poetelia ile beraber sona ermiş bu sistem..
Bundan sonra borçluların köle edilmesi, zincire vurulması ve hatta öldürülmesi yasaklanmış... Bir şekilde, insafa gelmiş şu garip, bir o kadar da tuhaf, dahası vicdansız  Roma.. 
Haliyle de, boşuna denilmemiş şu söz: “Kahpe Bizans”