Demek ki, oluyormuş. Dünya kenti Çanakkale bu ve bunun benzeri bir çok projeyi hak ediyor. Yeter ki Çanakkaleli bir araya gelsin ve işe başlasın.

2018’ in Troia yılı olmasını isteyen Çanakkale, adeta tuttuğunu kopardı. Şimdi ise gerçekleşen toplantılarla adeta beyin fırtınası kopuyor.
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO)  kongre fuar merkezinde önceki gün gerçekleştirilen bahsettiğimiz 2018 Troia yılına ilişkin o toplantıda,   Çanakkale Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ, Merkez ilçe Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, kentin 25’ lik delikanlısı Üniversitemizin Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer, ÇTSO Meclis Başkan Yardımcısı Turgay Kılıç, Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Kansu, ÇTSO Meclis Üyeleri, oda ve borsa ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşların temsilcileri, Troia Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Rüstem Arslan  yer alıyordu.
Toplantının moderatörlüğünü  ise, 2018’ in Troia yılı olması taleplerini dile getirerek geniş destekçi bulan projenin adeta isim babası,  ÇTSO Meclis Üyesi Armağan Aydeğer yaptı.
Konuşulan tek konu, UNESCO Dünya mirası listesinde de yer olan Troiay’dı elbet.
Kimsenin kişisel egosunu tatmin etmediği bu önemli Çanakkale meselesi bence, gelecek yıl Şehitler Coğrafyasının, çok ama çok gündemde kalışının bir başka nedeni olacak.
Bu toplantıda, İl Kültür Turizm Müdürü Kemal Dokuz,  Bakanlık tarafından  2018'in Troia Yılı ilan edilmesine ilişkin onayın çıktığını adeta tekrar müjdeleyip, ‘Duyduk, duymadık demeyin’ der gibiydi.
Sayın müdür, tüm kurumların bu meseleyi sahiplenmesi gerektiğinin de altını önemle çiziyordu.
Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ , ÇTSO girişimleri ile başlatılan çalışmada emeği geçenlere teşekkür ederek, bu meselenin elbirliği ile sahiplenilmesi gerektiğini söyleyip, adeta ‘Herkes elini taşın altına soksun’ demekteydi.
Konuşmaların ardından, ÇTSO Meclis Üyesi  Armağan Aydeğer,  2018 Troia Yılı  sunumuyla olacakları tek tek sıralıyordu.
Mesele, Çanakkale meselesi olunca, gerisi hakikaten teferruatı, bu buluşmada bir kez daha gösteren katılımcıları zor ve yorucu günlerin beklediği ap açık ortada. Diyelim ki, ‘Yaradan Hepinize güç kuvvet versin’
X                                         X                                            X
İthamlarınız ve hayli argo vari sözlerinize diyecek yok…
Köşe manşet yazımdan dolayı maruz kalmadığım hayli argo sözlerle hakaret kalmadı.(Küfürsüz…)
Savcılığa şikayet edileceğimden tutun da, satılmış kalem benzetmesine dahi maruz kaldım.
Yazdıklarım aslında bir suç duyurusu gibi değil miydi? Şikayete ne gerek var…
Bir insanın maruz kaldığı ileri sürülen baskı iddialarını kaleme almak için ne baskısı, ne kalem satması. Hayret yani…
Yaşandığı ileri sürülen ve iddiaya göre baskıya bağlı stres yaşadığı da dile getirilen, bir can gidiyorsa bu hayattan, dillendirilen iddialara seyirci mi kalınacak?
 
Yazdıklarımın hesabını, önce kendi vicdanımda verebiliyorum. İddiaların nereden geldiğine gelince, teknoloji o kadar gelişti ki, bazen mesaj, bazen diğer haberleşme yöntemlerinden. Ney di onun adı Whats App…
Duyduğum iddialı sözlere kulak tıkayıp, bundan sonra da duymazdan gelecek halim hiç olmadı. Bundan dolayıdır ki, Çanakkale’ de 25 küsür yıldır gazetecilik hayatımda, çok şükür Kamuoyu adına Gazetecilik’ den hiç uzaklaşmadım. Sanırsam bunun içindir ki, bir tarihte, bir hediye kol saatini de bana kendileri takdim etmişlerdi.
Ne hemşericilik yapıp doğruları görmekten uzak kaldım, ne de Devlet aleyhine çalışanlarla iş birliği yaptım.
Çok sıkı laflar edip, bağrış çağrış hal takınanların üslubu, bir anlamda; ‘Bu, bunları nereden duydu?’ telaşını anımsatsa da, vicdanınız rahat ise bu denli hırçınlaşmanın sebebi hakikaten merak konusu.      
Telefonla veryansın, ‘Can’ sıkan haliniz, emrinizde çalışanlar için olabilir.
Lakin; 25 yılı aşkın meslek hayatımda, katili, psikopatı ve hatta hatta terör örgütlerinin sempatizanlarından benzer söylemlere çok maruz kaldığımdan, Adalet önünde de yazdıklarımdan dolayı hesap veremeyeceğim hiçbir yazıyı kaleme almadığım için, bu yaşadığım kötü anı oldu sadece.
İddia edilen isimlerden misiniz de, ağzına her geleni söyleyeceğinizi ve üstelik gönül rahatlığıyla da, ‘Telefonunun sesini aç, yanındakilere de dinlet. Hakaret ettiğimden dolayı savcıya şikayet et’  diyerek, yol gösteriyorsunuz.
Ne var ki, hayatımda ilk kez; üstelik sandıkta tercihimi kendisinden yana kullandığım isim, hesap sorar tavırlarına bir dizi hakareti de ekleyip bana bir yol gösteriyordu. Bu da olacakmış. Kader…
Ne yolumu kaybettim, ne de kalemimi…
Bana Türk genci olarak yol gösteren, güç ve kudretteki ismi kaybedeli çok uzun zaman oldu.
Biyad etme, el öpme, ne ruhumda, ne de fıtratımda var.
‘Söz konusu vatan ise, gerisi teferruattır’ sözünü eden, tek ve son Başbuğumun sözünü şiar edinmiş bir Çanakkaleli olarak, ‘Ben yurt dışındayken, o yazımı kaleme almışlar’ demediğim gibi, yazdıklarımdan dolayı da bir başkasını hiç suçlamadım. Bilmem anlatabildim mi?
(Hani birileri yurt dışındayken, o çok tartışılan detayları sitede paylaşmışlar ya… Konudan da kendileri bi habermişler ya…)     
Kamuoyu adına, sorulacak soruları gündeme getirmek gazetecinin görevi değildir de nedir?
Yaşanılanı, yaşandığı iddia edileni, yangını, kazayı ve dahası da var, mobbing iddialarını mesela…
 ‘Aman ha, şikayet olur, tepki olur’ yazamam demek midir gazetecilik?
Gün boyu ‘kimden korkuyorsunuz?’,  ‘Neden yazmıyorsunuz?’ diye birebir geldiğim o kadar çok Çanakkaleli tanıdığım var ki sokakta. Bir çok meslektaşım da, bu tepkiler bana gelmiyor desin.
 ‘O çok kızarsa, tepki verir. Bir de hakaret eder’ deyip de, yaşanılanı ve yaşandığı iddia edilen, hat ta  bir de gelen serzenişlere kulak tıkarsak mı sevilen gazeteci olacağız.
Yok yok, tek İstenilen üç maymun olalım. Ne maymunluk yaparım, ne de maymunu oynarım.
Satılık kalem ithamlarına gelince, söylemesi bile çok abesle iştigal de, Gazeteci satın aldınız ya da tanık oldunuz da mı biliyor sunuz?
Yüzüme es gürle, şikayetçi olsak ne olacak? Denecek ki, ‘Ben öyle bir şey demedim…’
Çünkü, biliyorum ki; defaten benzer hallerde çıkışlar hep böyle oldu. ‘Ben demedim…’
Çok kez tanık olduklarım var. Zaman zaman siyasetçiden zaman zaman bürokrasiden.
Yaptığı açıklamanın ardından, kamera kayıtları dahi olmasın karşın, ‘ben öyle demedim’ savunmasına ilk kez tanık olan bir gazeteci olmadığımdan, kamuoyu adına sorulması gerektiği bas bas bağıran konular için, yazacak bir sayfa buldukça, mini bilgisayarımın klavyesinin tuşlarına dokunacağım. 
Dense; ‘Ben dedim. Hakaret ettim. Hem de öyle böyle değil’  Hodri meydan. Denileni kabul etsinler, biz de görelim.
Ha bu arada argo çoktu da, yiğidi öldür hakkını ver misali, ‘küfür kesinlikle yoktu’
Nede olsa; Oldum olası küfürleşmeyi sevmem vesselam…    
Aklıma gelmişken rahmetlik Ece Ayhan’ ın bir sözü vardı, ‘Belediye Şairleri’ diye.
Ben kimsenin hoşnut olacağı bir Kalemşör olmadım…. Neden mi?
‘Fıtratımda yok…’