Çocukluk, gençlik ve hayata adım atıp, tek başına yürünen yol.

İnsan ömrü böyle bi şey. Güzel anların yaşandığı tarihlerde, yanımızda hep sevdiklerimiz. Sonra birer birer eksilenler.. Anne. baa, dede, nine..
Kısacası; "Çoğaldıkça Eksilen Bir Ömür.."
Jet hızıyla geçiyor artık haftalar. Gün de öyle. Göz açıp kapatana kadar akşam olmuş..
Ev gezmeleri yapılırdı eksiden. Komşularımız vardı, bir gün değli, bir kaç saat görmesek meraklandığmıız komşularımız.
Sayabilecek onca anının kahramanları olan komşular..
Plastikten ya da tenekeden üretilmiş oyuncak arabalarımız vardı. Bez bebekler ya da..
Kız erkek ayrımı yapılarak üretilmiş oyuncaklarımız oldu her birimizin, hatırlayın bir.
Kimimiz sadece  bir oyuncak sahibi olabildi  eskiden..  Lakin, musmutlu büyüdük..
Hatırlıyorum da, bir dönemin müzik kutuları..  Ya da ev salonunu süsleyen, İçinde her saat başı çıkıp öten kuşlu o saatler.. Adı ne de zekice; Guguklu saatler.
Radyolarda piyes vakti. Arkası yarınlı günler.. Ve arkası gelip geçti o günlerin.
Somyalı odalar, Pirinç başlı karyolaların bulunduğu yatak odaları.
Kanaviçeli divan ve karyola örtüleri vardı bir de.. İşlemeli saten yorganları da unutmamak gerek.
Hele hele, çamaşır çekmecelerine konan lavanta keseleri.. Hey gidi hey..
Aenne babalarımızın deyimi ile; bir yastıkta kocamalar…
Hemen her evde vardı. Kitaplıklı çekyatlar. Gır gır adı ile anılan temizlik gereçleri.. Bir tür süpürge.
Kupan karşılığı gazetelerin her eve sunduğu Ansiklopediler…
Anıların siyah beyaz hali. Duvarlarda hep var olan, odanın başköşesinde asılı duran, siyah-beyaz dede, nine ve aile fotoğrafları.
Anımsayın hele. Küpeli arap kızları… Ağlayan erkek çocuk resmi.
Duvar halıları, oda solan duvarında asılı falcı bacılı halılardan birine baka baka büyüdüğümüz o yıllar.
Haftada en az bir gün, toplaşıp yaprak saran konu komşu. Kısır yapılan o günler.
Kar yağmış bel hizasında. Bir koşu gittiğimiz komşu kapısı ve standart o söz: "Evdeyseniz akşam size geleceğiz"
Giderdik de ayrıca. Kar yağmur dinlemez, yan komşu değil sadece kapası çalınan, yukarı ya da aşağı mahallede oturan büyükler.
Minibüs yok, binilecek araba da yok. Yaya gidilirde onca yol, kar da olsa buz da olsa.
Akşam sefaları açmış bahçede ya da kapı önünde, yaz akşamları sefaya bak hele. Demlenen çaylar, her akşam çıtlanan çekirdekler.
Misafir terlikleri… Misafir kolonyaları…. Misafir şekerleri… Misafir tepsileri… Hepsi misafire özeldi vesselam.
Hatta, sadece onlar için bir özel tasarım tabak içinde, misafir sigaraları..
Siyah beyaz olsa da, Televizyonlar hep örtülenlerde, çalışmadığı anlarda.
Bardağın üzerine ters konulunca kaşık, artık içmeyeceğim demekti.. Ne anlamlı bir mesaj..
Gramofon bilmiyorum da, bizde pikap vardı mesela. Orhan Gencebay plakları çalardı..
Kimse de dinler iken Orhan babayı, öflemez, püflemezdi.  Yoktu öyle arabesk karşıtlığı. Ses güzel, sözler anlamlı ise dinlenendi her şarkı.
Yıllar geçti, kimimiz evli, kimimiz nişanlı. Aile kurdu tüm çocuklar. Çocuklar bu kez oldu anne baba. Çoğaldık yani. Çoğaldıkça, azalmaya başladık.
Annelerimiz, babalarımız, dede nine, komşularımız tek tek göçtü gitti dünyadan. Rahmete kavuştu sevdiklerimiz Azaldık biz çoğaldıkca .
Dahası, şimdilerde söylediğimiz tek söz: Nerede o eski bayramlar..
Sahi nerede kaldı eski bayramlar. Bayramlar gibi, komşuluklar da bitti gitti.
Çat kapı ettiğimiz, “kahven var mı bir pişirimlik” ifadesi de tarih oldu sanki.
Eksildik birer birer. Tamam da, örf adet de kalmadı. Onlara ne oldu sahi?!.. 
Şimdilerde bilse çocuklarımız, her bayramın olmazsa olmazının Bayram harçlıkları dışında özenle tepsi tepsi açılan ev baklavaları olduğunu, ayrı bir heyecanla beklerlerdi gelecek her bayramı.
Özlemeyenimiz yok şimdi 90’ ları. 80’ lerin çocukları olarak, o günlere de ayrıca bir selam vereyim istedim şimdi.
Oyuncak derdimiz olmazdı, çünkü sokak oyunlarımız vardı. Terli terli de olsak, sokak çeşmesinden kana kana içerdik o suyu..
Ateş yakıp kuytu bir köşede, içine dizelerdik Patatesleri. Afiyetle de yerdik sonra.. Bizler eksildik birer birer de, misal patateslerin o tarifsiz lezzetini nasıl unuttuk sahi..
Öyle çok ki unuttuklarımız, saymakla bitmiyor. Hele kaybettiklerimiz.. Eksildik hayattan, koptu her geçen sene bir yeni parçamız. Yarın oldu her birimizde ömür. Oysa nede çok beklemiştik çocuk iken biz bu yarınları.
Şimdi düşünüyorum da; Çoğaldıkça eksildiğimiz o eski hayatı mı özledik şimdi biz?!...