Bu gün ki yazım da 2009 yılında yazdığım bir yazıdır. Ufak tefek değişikliklerle tekrar yayınlıyorum.

Bu gün ki yazım da 2009 yılında yazdığım bir yazıdır. Ufak tefek değişikliklerle tekrar yayınlıyorum.
Sene 2002. Mevsimlerden sonbahar. Seçimler yaklaşıyor. Ben Net Holdingde iş bulur çalışabilir miyim diye ziyaret ettiğim Rahmetli İhsan Aydın abim “ula uşağum seni tanıyorum, gel gir bizim partiye” dedi. “Yok istemem, çocuklar okuyor vs” desem de ikna etti ve bir anda LDP Teşkilat Başkan Yardımcısı olarak kendimi siyasetin içinde buldum. Uzun süredir görüşemesek de çok değerli insanlarla tanıştım. Çalıştım. Siyasetin derinliklerine indikçe “siyaset paralı adamın işi” söylemlerinin ne kadar haklılığı olduğunu da gördüm. Benim gibi memurların madden ve manen siyaset yapması gerçekten çok zor. Tavsiyem olsun; aldığınız  emekli maaşından başka geliriniz yoksa siyasette büyük hayaller kurmayın. Kendinizi kaptırırsanız bir bakarsınız ki elindeki avucundakiler tüketmiş ona buna muhtaç hale gelivermişsiniz. Siyasetin yerel çakalları çok olur. Sizi varınızı yoğunuzu hemen oracıkta parçalar yerler de haberiniz olmaz. Neyse biz anlatmaya ve yazmaya devam edelim. Ama olan oldu bir kere siyasete bulaştık, başladığımız işi yarım bırakmak gibi bir huyumuz da yok , en azından aldığımız vazifeyi tamamlamak zorundayız. Hiç aklımda yokken Düzce’den Liberal Demokrat Parti birinci sıradan milletvekili adayı oluverdim.  Düzce’yi hiç bilmem. Sonradan öğrendim ki, sevgili Düzceli arkadaşım deli fişek Engin Ünnü buna sebep olmuş. Engin Ünnü’de dahil bir kaç Düzceli arkadaşım var, o kadar. Seçime gireceğiz para lazım. Tabi ki paramızda yok ve  zaten partinin meclise girme olasılığı da yok. LDP bir marka, bir fikir partisidir. Akla Besim Tibuk ve Cem Toker gelir. Geri kalan kadroları kimse ne bilir ne hatırlar. Neyse üç beş denkledim. Düzce ile ilgili bilgi toplamaya başladım. Eşe dosta telefon, internet vs  derken iyi bir araştırmayı müteakip her ilçe hakkında bilgi dosyası hazırladım. Seçimden bir ay kadar önce Düzce’ye gittim. Yanımda sağ olsun can kardeşim Engin Ünnü  var beraber geziyoruz. Önce Düzce İl başkanını ve diğer milletvekili adaylarını tanıdım. Çok komik şeyler var tabi… Esnafa ve vatandaşa ziyarette bulunuyorken bir baktım ki  arkamızdan çok kalabalık bir partili grubu daha esnaf ziyareti yapıyor. Kalabalık ki ne kalabalık. Sanırsın padişah alayı… Ben vatandaşa eziyet olmasın, işi gücü aksamasın, fazla sık boğaz etmeyelim  diye düşünüyorum. Ama esnaf alışmış, herkesi güler yüzle karşılıyor. Özellikle o günlerde yeni kurulan AKP adayları seçime fena asılıyor.  Para bol olsa gerek ki ,afişler flamalar, parti bayrakları, minibüslerden anonslar, konvoylar şehir içinde, köylerde kasabalarda cirit atıyorlar. Bizde onları seyrediyoruz. LDP de zaten seçimlere girmiş olmak için giriyor. Seçimlere haftalar kala bütün partileri Düzce’nin yerel bir televizyon kanalı canlı yayınına çağırdı. Büyük bir salon. U şeklinde bir masa. Karşımızda STÖ temsilcileri ve vatandaşlar. Benim önümde Düzce il ve ilçeleriyle ilgili hazırladığım bilgi klasörleri. Diğer adaylara bakıyorum, önlerinde bir defter kalem bile yok. Kendimi yadırgadım. Spiker cana yakın arkadaş. Kendimizi tanıtıp sorduğu sorulara  kısa cevap vermemizi istiyor. İlk turda sıra bana gelince kendimi tanıttım, asker emeklisi olduğumu söyledim. Sorduğu soruya en kısa cevabı verdim. Vay sen misin kısa cevabı veren?   Aman Allah’ım, diğer adaylar mikrofonu kapınca sorulan soruya cevap vermek yerine bambaşka şeyler anlatıyor, sorulan sorunun  kıyısından bile geçmiyorlar. Hatta neredeyse Adem ve Hava’dan başlayacaklar. Fazla uzatmayım; bir salon dolusu insanlar, milletvekili adaylarına Düzce ile ilgili birçok soru sordu. Sorulan her soruyu tek tek not aldım. Esasında bütün sorular 12-13 sorunun açılımı ile ilgiliydi. Fındık, organize sanayisi bölgesi vs. Adaylar uzun uzun cevaplar verdi. Sıra tekrar bana gelince başladım uzun uzun ironik bir şekilde konuşmaya. Yine hafızam yanıltmıyorsa salonda bulunan kalabalığa aynen şöyle seslendim. ”Sevgili Düzceliler sizin fındık da dahil hiçbir sorununuz beni zerre ilgilendirmiyor. Birlik olup sorunuzu çözemezseniz sizin sorununuzu kimse çözmez. Şayet beni seçerseniz  şunu da bilin ki eğer bindiğim uçak Düzce’nin üstünden geçerse uçağın penceresinden aşağıya bakacağım veya arabamla Düzce’den geçersem “İŞTE BENİ SEÇİP MECLİSE GÖNDEREN İLDİ DÜZCEYDİ diyeceğim. Sevgili Düzceliler; işte benim seçimlerden sonra irtibatım bu kadar olacak. Burada gördüğünüz milletvekili adaylarından üçünü seçecek ve meclise göndereceksiniz. Ama unutmayın ki Düzce’de kimin millet vekili adayı olacağına siz karar vermediniz. Seçmek zorunda kalacağınız milletvekillerinin Düzce’de seçimlere katılmasına karar veren makam parti başkanlarıdır. Biz milletvekili adayları Düzce halkının değil, partilerimizin genel başkanlarının Düzce adayıyız.” Dedim. Canlı yayın sonrasında bazı adaylar bana çok kızdılar. Vatandaşla böyle konuşulur mu diye sitem ettiler. Aradan bir zaman daha geçti ve seçimlere bir hafta var ve ben evdeyim. Bir telefon; ”sayın milletvekilim  falanca ajanstan arıyorsunuz. Neredesiniz?” şaşırdım tabi. “İstanbul’dayım “dedim. “Aman efendim seçimlere bir hafta var.” Dediler. Cevabım şu oldu. “ben henüz milletvekili değilim sadece adayım, hanımın mutfağından, çocukların harçlığından kısarsam ordayım.” Dedim. Tekrar canlı yayına çıktık. Uzun ne neşeli bir hikâye ama neticede çok düşük oy aldık. Sırası gelmişken buradan bütün Düzceli dostlarıma ve Düzcelilere  de selam olsun. Siyaset çoğu zaman zengin insan işi olsa da yine de siyasete girmek lazım. Erdemli, ahlaklı, demokrasiye, laik devlet düzenine, Atatürk ve değerlerine, Türk Milletine sahip çıkacak milletvekili adaylarına dört elle sarılıp onların başarısı için gayret sarf etmek lazım. Neticede 9-10 ay sonra siyaseti bıraktım. Birçok derneğe üye oldum. Çoğunun menfaate dayandığını gördüm. SONUÇ: Siyasete girme cesareti olmayan, ama dışarıdan gazel okuyan nice mühim insanları(!) televizyon ekranlarında sıkça görüyorsunuzdur. Bu mühim insanlar, her ne hikmetse her şeyin en doğrusunu bilirler, ama gel gör ki ateş olsalar cürümleri kadar yeri dahi yakamayacak tiplerdir. Bunların halkla temasları ya hiç yoktur ve ya da çok azdır ve de genellikle tuzları kurudur. Bolca ahkâm keser, siyasetçilere sataşırlar. Ama asla ellerini taşın altına koymazlar. Sorarsan “aman aman siyaset benden uzak dursun” derler. Siyasette bunlardan çok daha zararlı olan bir grup daha vardır. Şakşakçısı ve borazancı grubu. Üç kuruş menfaat için adam satarlar. Kaba bir tabirler, bu uyanık tayfa siyaset simsarıdır. Hemen hemen her parti de de vardır. Yeni yetme , heyecanlı acemi siyasi adayları veya kendi parti yönetimlerini yolunacak kaz görürler ve yolmaya çalışırlar. Bu tipler samimi değillerdir. Partilerinin içinde kliklerini oluşturur, güdüleyecekleri kişiliksiz tipleri siyaset yapmak üzere öne çıkarırlar. Bu kuklalarını kullanarak genellikle mensup oldukları partilerinin içindeki ordu bozanlık yaparlar.Parayı verenin düdüğünü çalarlar, yemek yedikleri tabağa tükürürler. Şahsi çıkarları için destekledikleri adayı da mensup oldukları siyasi partiyi de son dakikada yolda bırakırlar. Bunlarının ipiyle siz siz olun kuyuya inmeyin. Bu akşam 2022 yılına veda ediyoruz. Ekonomik olarak ağır bedeller ödeyerek geçirdiğimiz bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2023 yılı, sanki yüce Atatürkümüz yaşıyormuş gibi onun önderliğinde devletimiz ve ülkemizle yepyeni bir yüz yıla daha adım atacağız. Devletimizin ve milletimizin yeni yüzyılı demokrasiyi özümsemiş,  laikliğin ne olduğunu idrak etmiş yasalara saygılı insanların idare edeceği bir yüz yıl olsun. Hepimizin ve dünya insanlığının yeni yılı kutlu olsun.