Hani denizden çıkan gaz ve ardı ardına patlamadan bahsediliyor ya bir iki gündür. Endişeye gerek olmadığını uzmanlar dile getirince, inanın ki ben de bir derin nefes aldım.

Düşünsenize bir; Kavurucu sıcaktan kendinizi Denize atmışsınız ve hemen altınızda böyle bir şey yaşanıyor. ‘Deprem mi olacak?’ Sorusundan çok, ilk aklınıza gelen ne olurdu?
‘Allahım sana geliyorum’ diye bağrışıp, ardından da ‘günahlarımı affet ya rabbim’  demez miydiniz?
Yaradan kimseye böyle bir an yaşatmasın dedikten sonra da, ilk akıllara gelen senaryonun üzerine verilen yanıttan bahsedeyim.
Gazetemizin dünkü sayısında, üst manşetten verdiğimiz ‘Ürkütün gelişme’ başlıklı haberimiz üzerine, o ürküten anları anlatır paylaşımın sahibi uzman isim, yani Çanakkale’nin deprem dedesi Prof. Dr. Perinçek, Yaşanan bu olayın, yeni bir depremin habercisi olmadığını ifade edip, hakikaten yüreklerimize su serpti.
Sayın hocanın, İhlas Haber Ajansı (İHA)Çanakkale muhabirlerinden meslektaşım Utku kardeşime verdiği demecinde de dile getirdiklerini bende sizlerle paylaşayım da,  gönlünüz rahat olsun.
Deprem dedemiz şöyle demiş;  “Bilindiği gibi 12 Şubat 2017 Çanakkale Gülpınar Ayvacık'ta 5.3 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Bu depremlerin ardından 300 dolayında artçı deprem yaşadık.
Deprem fırtınası aylarca sürdü, şu anda bile aynı depremin artçıları devam ediyor.
Önceki sabah saatlerinde gözlemlenen ve kameralarca da kaydedilen denizdeki gaz çıkışı ilk defa olmadı.
O sabahki iki gaz çıkışından daha küçük boyutlardaki gaz çıkışını yöre halkı birkaç kez deprem sırasında da gözlemlemişti.
Bahsettiğimiz son gaz çıkışı sırasında olduğu gibi sonrasında da bir deprem yaşanmadığı için ben gaz çıkışı ile ilgili büyük bir deprem beklemiyorum.
Bu günlerde Gülpınar dolayında yaşadığımız artçılar büyüklüğünde (4, 4.5 büyüklükler dolayında) artçılar yaşayabiliriz. Bu büyüklükteki artçılar zaten 3-4 aydır bölgede yaşanıyor”
Gaz çıkışı anını anlatır, video ile de kaydedilen ve izleyenini endişelendiren bu olay, diyebiliriz ki bir deprem habercisi değil.
Hele hele, o anlar sırasında, deniz yüzeyinde renk değişikliğin görüp de endişelenmeyen de kalmadı. O da sorun edilecek durum değilmiş.
Niye mi? Gaz çıkışı sırasında malum deniz tabanındaki kum alan etkileniyor ve hatta yosun benzeri canlılar da kopup yüzeye doğru çıkıyor ya, renk değişiminin bariz şekilde gözleminin nedeni de buymuş.
Üstelik biliyoruz ki Gaz da renk yok, koku var…
Tabi bu gaz kokar mı, onu da bilemiyorum. Hiç de aklıma gelmedi, soralım da yanıt bulalım.
Ayvacık depremi sonrasında da yaşandığını duyduğumuz, ne var ki dedikodu zannettiğimiz bu olayın, an be an görüntülenmesi, bu olayın çok da abartılmaması gerektiği açısından bence çok iyi olmuş.
O yüzden diyorum ki; iyi ki o görüntüler kaydedilmiş de, bilime inanmayıp, dedikodu üretip, etrafını da endişelendiren söylemler bundan sonra çok dikkate alınmaz.
Neden alınmamalıya, deprem dedemizin tamamen bilimsel doğrularını örneklemek isterim.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü'nden emekli Prof. Dr. Doğan Perinçek, benzer görüntülerin daha önce de kaydedildiğini, son benzer olayın İzmir depreminde de yaşandığının altını çiziyor ve diyor ki;
 “14 Haziran 2017 tarihinde Ege Denizi'nde (Midilli) meydana gelen depremin yankıları devam ederken, depremden saatler önce dalgıçların, ‘Seferihisar ilçesi Sığacık bölgesinde denizaltından gaz çıkışı olmuştu’ gözlemi biliniyor. 
Bir fay hattı boyunca gaz çıkması aslında beklediğimiz bir olay. Edremit Körfezindeki faylar Gülpınar depremi sonrası açıldılar ve fay boyunca gaz çıkışı başladı.
Yaşanan da, bu gaz çıkışının devamıdır. Aslında gaz çıkışı depremin öncüsü, habercisi olarak kabul edilir. Fakat ben söz konusu gaz çıkışının artçı depremlerle ilgili olduğunu düşünüyorum.
Edremit Körfezi'nde olan gaz çıkışı ile birlikte sıcak su çıkışı da olmuş olabilir fakat bu konuda elimizde bilgi bulunmamaktadır.
Faylar boyunca çıkan gaz ve sıvıların miktar ve bileşimi ile deprem etkinliği arasındaki ilişkinin olduğunu biliyoruz.
Fakat her gaz çıkışı olduğunda muhakkak deprem olacak görüşünde değilim. Gaz çıkışlarını öncü ve artçı olarak sınıflarsak, bu sabah yaşadığımız gaz çıkışının artçı gaz çıkışı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım”
Bu sözler üzerine, bilimin ışığı dışındaki söylemlerin, hiç ama hiç ciddiye alınmaması gerektiğini savunmamak olur mu hiç? Ağzına sağlık deprem dede.
Sosyal medya üzerinden, her deprem sonrasında adeta felaket tellallığı yaparcasına her duyulanı paylaşıp, toplumu endişelendiren bazı kardeşlere büyük görev düştüğüne inanıp savunanlardanım.
N olursunuz, böyle şeyleri yapmayalım. Ben dahil, bir çok gazeteci arkadaşım bu paylaşımlar sonrasında yüzlerce telefon görüşmesi yapmak durumunda kalıyor.
Dedikodu gazetesinin her baskısı, bizleri soru manyağına çeviriyor. ‘Yok öyle bir şey ‘ şeklindeki bağrışlarımız da nafile.
Sosyal medyanın, tamamıyla bilgi kirliliğine bağlı paylaşımları sayesinde, aldığımız her telefon ardından;
‘Sen nasıl gazetecisin? Duymadın mı? Öyle imiş…’ şeklindeki azarlardan da bıktık vesselam.
Bu arada, bir uzman da şu yılan hikayesine bir bilimsel açıklama yapsa da, son günlerde sıkça görülen büyüklü küçüklü yılanların, depremi saatler öncesinden hissettikleri için evlere doğru sığındıkları konusuna net açıklama yapsalar.
 Deseler ki mesela; ‘Hiçbir yılan, sığınmak için bir eski evi seçmez’ ya da, ‘Yılan depremden korunmak için evin avlusunda, bahçesinde sere serpe durup veyahut çöreklenmez’
Öyle ya, bu rahatlık niye?Geçtiğimiz günlerde önce Lapseki, ardından Gelibolu, bir ara Bayramiç ve duydum ki geçenlerde de yeni kordon sahilinde, bir evin kapı girişinde çöreklenmiş bir yılan görüp, ‘Aha bu da deprem habercisi’ yorumlarını arttıran yeni yeni duyumlar için ne olur bir yetkili isim, uzman kişilik aldığı eğitim hakkını verip bir konuşsa.
Dedikodu öyle çabuk yayılan bir iletişim hali ki, her kes bilir; söylentinin kaynağı da saatler sonra, denileni gerçek bilir.
Ya bilmediklerimiz için konuşmayacağız. Konuşup ta, etrafımızdaki yaşamı tedirgin etmeyeceğiz.
Ya da, dedikodunun asla ve asla kahvede, ev gezmesi sınırları içinde kalmayacağını kesinlikle bileceğiz.
X                        X                     X
NE OLDU YENİ HASTANE?
Hazır dedikodu üzerine sitem etmiş iken, Yeni Çanakkale Devlet Hastanesi üzerine konuşulanlardan da bahsedeyim.
Adının Mehmet Akif Ersoy olduğunu duyduğum yeni Hastanemiz ne zaman açılacak?
Bu konu tam bir yılan hikayesine döndürülmeye çalışılıyor. Sokak dahil, bir çok topluma açık alanda;
“Hastane açılmıyor, çünkü su‘ yu yok muş…” şeklindeki sözleri duyar oldum ki, bunun karşılığında, “Hastaları su ile mi tedavi ediyorlarmış” şeklinde sevimli bir değerlendirmeye imza atmaya başladım.
Üretilen bazı söylemlerle yapılmak istenen ve de  amaçlanan şu, ‘gazeteciyiz ya, yazalım…’ neden açılmıyor hastane sorusuna yanıt arayalım.
İnsanlarımız sanıyorlar ki; gazeteciyiz ya, her şeyden haberimiz olacak. Öyle bir şey yok. Bu da ayrı bir gerçek.
Hastanenin neden açılamıyor oluşuna, ilgili ve yetkili büyüklerimiz bir yanıt verseler keşke de, dedikodu gazetesinin baskılarındaki manşetlerden çok, bir bilenin dedikleri manşet atılsa.
 Hastane su ile mi çalışıyor sahi?
Doktor, hemşire, teknisyen, hasta bakıcı vesaire kadro sıkıntısı yok ise, sahi sıkıntı ne?