Her 10 Kasım’ da duran bir hayat.. Saatler dokuzu beş geçe, iki dakika süre ile çalan sirenler.. Hüzün, acı ve dahası tarifisiz bir durum...

Kasım için hoş geldin diyenlerimizde yok değil.. Neden mi? Çünkü; Türkiye' de Atatürk devrimine kadar Sümer – Babil – İbrani – Süryani - Arami Tişri den gelme ad ile Teşrin-i Sani olan ayın adı Cumhuriyet' ten sonra ‘İkinci Teşrin’ olarak kullanılmaya başladı da ondan..
Tam tarih verecek olur isek; 10 Ocak 1945' te kabul edilen 15 Ocak 1945' te de yürürlüğe giren ve dört ayın adlarını değiştiren yasa denilebilir..  İçinde bulunudğumuz ayın adı mesela, ‘Kasım’ oldu.
Bir araştırma ardından kaleme alınan, çalışmaya ilişkin anlatım metninde okumuştum. 1946 yılında, siyasetçi Refet Ülgen Eylül ayı için ilk ‘güz’, kasım ayı için ise ‘songüz’  adını önermiş… Ne var ki, bu öneri benimsenmemiş…
Çünkü bu eayın adı, iddia buy a; Arapça ‘kâsim’ yani ‘bölen’ den gelmekteymiş – miş işte....
İddia işte. Günümüzde de benzer söylemler yok değil, pek çok konu üzerine dillenenen, dillendikçe de kulaktan kulağa yayılan o kadar çok ‘miş’ var ki…..
Bir üstadın yorumuna rastladım, tam da bukonuya ilişkin şöylebir ifade kulanıyordu geçende.
“Anadolu'da, bu yasa çıkmadan yüzyıllar öncesinden beri halk yılı, kasım, kasım günleri ve hızır, hızır günleri diye ikiye ayırır,
Hızır günleri 6 Mayıs günü ile başlar ve Kasım' a dek sürerdi.” Şeklinde, özenle bir vurgu yapıyordu. 
İddialar konusunda, elimize su dökecek çıkmaz kardeşim.. Misal, bu iddia..
Bu ad, ‘koç katımı’ ya da ‘katım ayı’ olarak bilinen dönemin bu aya denk gelmesi imiş..
Yahu, öyle ya da böyle.. İş güç bitti birilerinde, Kasım derdine düştüler sanki..
Kasım denilince, o kara tarih 10 Kasım geliyor aklıma.
Bir de, Paşanın, sağlığında çok önem verdiği Öğretmenler düşüyor aklıma.. Gerçi, öğretmenlerim hep aklımda.. 24 Kasım, malum öğretmenler günü.. Onları senede bir gün değil, her gün değerli ve önemli bilmeliyiz diyenlerdenim.
Kasım ayı Hızır, hıdır, haydar ve tarihte türlü adlarla ‘Saint Valentine / Ermiş-Aziz Valentine, Aya Nikola / Santa Klaus/Noel Baba, Dede Korkut’ gibi ifadeler ile de anılmış.. Bu bilgilere de,  sosyal medyada yapılan bir paylaşımda rastladım geçende. Bu isimler pek ilgimi çekti..
Bahsettiğim paylaşımda; şöyle de bir vurgu vardı:”İnanışa göre, bilinen vaktin günü' ne dek yaşayacak olan bir insandır ‘kasım’, hatta kimi inanışlar onu bir peygamber olarak sayarlar. Arapça söyleyişle Kasım, Kazım, İlyas ya da İbranice Kazaam ile Ellas, Alias ya da Yahya Peygamber' in takma adı olarak bilinir.
Ayrıca; 6 Mayıs günü Hızır ile İlyas – Ellez 'in buluştuğuna inanılır.”
Bu bahsettiğim, bir inanışa göre bilindik bilgiler sizce de ilginç değil mi?!..
Kasım’a dönelim yeniden.. Kasım adının İngilizce karşılığı olan "November", Latince 9 anlamına gelen “novem” den gelmekte diyerek devam edelim mesela..
Aylara bölünmemiş kış süreci, ocak ve şubat arasında bölünene kadar, eski Roma takviminde kasım ayı 9’ncu ay imiş.. O kadar eskileri ben nereden bilebilirim ki, şu sosyal medya olmasa, böyle bilgilerden de bir haber olacaktım mesela.. Güzel yanları var, bir o kadar da güzel olmayan yönleri de.. Sosyal medya, bir değişik mecra canım..
Bu arada, Kasım’a ulaştıran Ekim’den de söz etmez isek, Ekim darılır..
Ekim ayının orta ya da sonuna doğru başlayan pastırma yazı veya pastırma sıcaklarımız var malum..
Kasım’ ında, bizler için baş ağrıtan tarafı.. Meşhur Kasım lodosları.. Ve de beraberinde yağmur..
Kasım ayının ortasına veya sonuna kadar devam eden.Pastırma sıcaklarında,  gündüzleri mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklık hisseder, öfler puflarız..Oysa ki, Aralıkv e ODcak, soğuk demek.. Bu neyin öfü pufu?!...
Kasım ayı, Lüfercilerin en sevidği ay.. Mesela ben.. Çünkü, Lodos ile buluşan akın balığı, yataklar boğazda.. Oltacılar için av sezonu başlar..
Donanma ve Şakir’ın arada, kamışlar atalırn boğaza.. Lüfer için yemlenir, özel takımlar.. Hani, mutlaka üzerinde bir şarap mantarı bulunan, hırsızı ile birlikte, ardı ardına üçlü oltalar..
Kasım'ın 2' si kuş geçim fırtınasına denk gelirdi.. Bugün, ayın dördü, fırtına yok, kuşlarda…
Kasım’ ın 3'ü balık mevsimi,denilen süreçtir ki, az evvel bahsettim.. Ne varki, akşam ezanının, saat 17.//’ ye denkg elen vakitte okuması greke.. O saatte yemlenmeye çıkar mübarek Lüfer.. Şimdi, kış ve yaz saati uygulaması kalktığına göre, ezan saati 18.00’ de.. O vakit, oltalar denize..
Eskiler pek bilir. Kasım için, şöyle de denir; “Bereketi kıt gibidir ama, bahara kadar toprak dinlenir.”
Mevsiminde gelen yağış, toprağı doyurunca, toprak ana da mahsule bereket katar, o da insanları doyurur NOKTA..,
Yaz bitti artık.. Yapraklarda döküldü , yaz sıcağında gölgesine sığındığımız ağaçlarda.. Onlar da, saki ayrı bir hüzünlü san ki bu arada..
Sonbaharın tadını çıkaranlar çok elbet etrafta..
Sararıp, toprağa düşen yapraklarla öz çekim yapan mı ararsın, yaprak temizlemekten usanan sokak çöpçüsünün haklı isyanını mı?!..
Kısacası, bir üstadın da ifade ettiği gibi: Sonbahar geldi yapraklar döküldü, dallar kurudu diye tabiat öldü sanmayın. Bu bir sonraki baharda doğmak üzere toprağın rahmine düşen tohumları rüzgardan, soğuktan, şiddetli yağmurlardan koruması, tabiata yeniden can vermek için dünyanın özünü içinde saklama zamanı… Bir tür dönence başladı..