Tariler 20 Ağustos 1922'yi Gösteriyordu.... Tam Yüz Yıl Önce Yani...

Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 20 Ağustos 1922 tarihli nüshasında; Atatürk'ün çay ziyafeti vereceğini yazıyordu. Yazılan haber doğru değildi.. Kısacası,  bu haber yanıltmacalı bir haberdi. Sarı saçlı, Mavi gözlümün annesi, Zübeyde Hanım bile oğlunu çay ziyafetinde sanmıştı o gün..
Çay ziyafeti değildi verilen, Anadoluya göz dikmeşlere  ders verilecekti o gün.. Öyle de oldu zaten..
Mustafa Kemal, büyşük Taarruz'u başlatmak için cepheye koşmuştu, her biri Bedrin Aslana kadar yürekli Mehmetçikler ile..
Tarihi yazan eserlerde de geçiyor ayrıntılar.. Mesela; Haziran / 1922. Büyük Taarruz öncesi son kontrolleri yapan Atatürk' ün, Deli Halit Paşa komutasındaki Kocaeli Grubu'nu denetlemek için Adapazarı-İzmit gezisine çıkması..
Gezi denice akla, gezip tozma geliyor da, böyle edğil di bu gezi.. Bu gezinin bir diğer önemi, Atatürk'ün milli mücadelenin başından beri görmediği annesine kavuşacak oluşuydu..
Tarih; 14 Haziran 1922 Çarşamba... Atatürk, Adapazarı'na, Askerlik Şubesi eski başkanı Binbaşı Baha Bey'in istasyon civarındaki evine geliyor..
Atatürk evin civarına yaklaştığında, coşkulu kalabalık yüzünden otomobilinden inmek zorunda kalıyordu.. Eve, yürüyerek ulaşmıştı.
Bu sırada evin balkonunda olan Zübeyde Hanım, oğlunun kendisine doğru güçlükle ilerlemesini seyrederken göz yaşlarını boğuluyordu..
Atatürk gerekli denetimler yapıldıktan sonra Ankara'ya hareket ediyordu, Çünkü;  Büyük Taarruz sürecine girilmişti.
Dönüş yolunda, Taraklı nahiyesinde ordunun başarısı için el açılıp dua etti paşa..
Ankara'ya dönen Atatürk, taarruz planını önce Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Müdafaa-i Milliye Vekili Kazım Paşa ile paylaşmıştı.
Tarih yazıyor tüm bunları, tarihi anlatır eserler.. Atatürk'ün taarruz planından söz edelim mi birazda..
Bu plana göre, Askeri gücümüzün büyük çoğunluğunu düşman cephesinin dış yanında ve etrafında toplayıp, düşmanı yok edilecekti.. Öyle de oldu zaten..
Birinci ordumuz Afyonkarahisar’ın doğusunda Akarçay ile Dumlupınar arasında bulunan düşman mevzilerine saldırarak düşmanı kuzeye atacaktı.
Tıkır tıkır yürüdü plan.. İkinci ordumuz ise Akarçay’ın kuzeyinden Sakarya’ya kadar olan cephede düşmana saldıracaktı. Bu da oldru. Bu olanlar, Şanlı ordumuzun, düşmanın Eskişehir’de bulunan 3 tümeni, Döğer’de bulunan 3 tümeni ve Afyonkarahisar’ın doğusunda bulunan 2 tümeni olmak üzere toplam 8 tümenini durdurma vazifesine başarı katacaktı.. Öyle de oldu..
Tarihe sata satır geçen bu palana göre; Kocaeli bölgesinde olan güçlerimiz düşmanın güneye inmesine engel olacaktı.. Menderes yöresindeki kuvvetlerimiz ise düşmanın İzmir’le olan bağlantısını kesecekti.
Yanisi azizim;  gücümüzün ağırlıklı kısmı düşmanın Afyonkarahisar civarında bulunan sağ yanının güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan sahada toplanmasını sağlayacaktı bu plan.. Ve bu da oldu..
Düşman bu taraftan vurulursa kesin sonuç alınırdı. Öyle de oldu..
Tarih, 27-28 1922 Temmuzu..  Akşehir’de yapılan toplantıda 15 Ağustos’a kadar hazırlıkların tamamlanmasına karar veriliyordu..
Şanlı Ordumuz,  hazırlıklarını tamamladıktan sonra İsmet Paşa, 6 Ağustos’ta gizli kalmak üzere saldırıya hazırlık emri veracekti. Bakanlar Kurulu da taarruz konusunda bilgilendirilmişti..
Son dakikaya kadar değil, sonuna kadar gizli kalacaklar, gizli kaldı vesselam..
Taarruz planı o kadar gizliydi ki, Atatürk Zübeyde Hanım'a bile çay ziyafeti vereceğini söylemişti.
Tarihe geçe bir anlatımdan söz edeyim mi şimdi;
 "Sefer kıyafetlerimi giyerek anneme veda için odasına gittim.
Elini öptüm, izin istedim.
-Nereye? Dedi.
-Çay ziyafetine, dedim.
-Bu kıyafet ziyafete mahsus değil, dedi."
Sonrasını da anlatıyordu Paşa.. diyordu ki; "Biz gittikten, saatler geçtikten sonra meraklanmış, Merkez Kumandanı’nı çağırtmış.
-Nerede benim oğlum?
-Efendim, çay ziyafetine gitti.
-Hayır, çay ziyafetine gitmedi. Ben biliyorum, o savaşa gitti.
Bir kağıt kalem getirin, benden ona bir mektup yazın.
Zübeyde Hanım, cepheye gittiğini bildiği oğlunun azmini kuvvetlendirmek için şu mektubu gönderecekti...
“Oğlum, seni bekledim. Dönmedin. Çay ziyafetine gideceğini söyledin. Ama ben biliyorum, sen cepheye gittin. Sana dua ettiğimi bilesin. Harbi kazanmadan dönme. Annen."
Annelerin duası kabul görür derler.. Öyle de oldu..
Dediğini de evlat yapar derler.. Bu da oldu..
Bu arada, şu bilgiden de söz etmek gerek;
-Hakimiyet-i Milliye gazetesi savaşı günü gününe takip ediyor, endişe içindeki Ankara halkını teskin etmeye çalışıyordu.
-Gazete, 27 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz'u şu başlıkla duyuruyordu:
"Dün sabahtan itibaren bütün cephelerde kahraman ordumuz cani düşmanla çarpışmaya başladı"
Kazanılacak Zaferin müjdesini veriyordu aslında bu gayet açık ifadeler..