'KALAYYYCIIIII..' KALAYYYCIIII GELDİ HANİM, KALAYCIIIII...

İşitmeyenimiz kalmamıştır, bizim neslin tamamı, sokaktan gelen bu tiz bağrış çağrışı mutmlak işitmiştir..
Kalaylamak meslekti.. Kalaylarsın, güzelleşir.. Tencere, sini, kap kacak..
Ya şimdi? kalaylasan da , güselleşmiyor bazı şeyler.. kalay bitti, kalaycılık da.. yerini, sanki alaycılık aldı.. cılık işler, hep boş işler.. Baş vaktin osa, yapılacak işler. balıkçılık, avcılık gibi..  
Vaktim yok, olsa, ava devam yine.. Balığa da, Sürek avına da..
Kalayla kalayla, bitmezdi kap kacak işleri bir zamanlar.. Meslekti, ev geçindirenler olurdu, bu mesleğin sayesinde.. Ve, erbaplarında , ayrı bir hava vardı kalaycılarrın..
Kalaylamak, vakti geldiğinde şartı.. Bakır ürünler, mutlak kalay isterdi.. Yapılmazsa, yandın, zehirlenirsin.. 
Kalaylı tencerede süt ısıtmaktan tutunda, yemek yapımına.. Tarhanaya dek.. Yahu ne ürkütücü..
Bakır kap kacaktan, siniden hatta, kalayın gerektiğini anlamadın mı, zehirlenmek konti garanti iken, ne cesaret değil mi..? bakır tencereyi kullanmak..  İmka meselesi elbet..
Sonra, eleminyum tencerelerin dönemi başladı.. Hep kalaylı gibi görülen, parlak tencereler.. Onların., sadece ateşle buluşan tarafları kararındı, ovalarsın mintaxla o da çıkardı..
Şimdi, kalaylasak da, güzel olsun diye, ne mümkün.. kalaylamaktan usandım, kalaylananın umurunda değil. hayat işte.. kaylaycılık bitti ya, belki de ondan bu vurdum duymazlık..
Kalaycılık üzerine, erbabından sözlere rastladım geçende.. Konu; Kalaycılık..
İlk satırlarınad; "Biz çocukken..." diye geliyordu ilk cümle.. Gemli zamandan bahisle..
Ve devamında; "evlerimizde, bakır kaplarda pişerdi yemekler." anlatımı..
Hey gidi hey.. Ne günlerdi be..
O vkatiler, arada bir sokağa gelen, köy meydanına kurulan körüklü aparatı ile, yakılan ateş ve kalaylanan tencereler, tabalar., tabaklar. siniler, türlü kap ve kacaklar..
“kalaycı” gelidğini, bağırarak duyururdu.. O vaktiler, yüksek sesle konuşana, şimdiki gibi tepki ne mümkün.. Satıcı, meslek erbabı, bağıra bağıra duyururdu gledigğnii kimse de rahatsız olmazdı..
Hatta, geldiğini duymadığına tepki gösterir iken vatandaş, "Az bağrıdın, duymamaşım.." denilirdi.. Öfke, bu anda gelirdi, yeterince bağırmadığından bahisle..
 Kalaylanmamış kap kacakta, yemek pişmezdi.. Kalay şarttı yani, o dönei tenceresine, tavasına, sinisine, kabına kacağına. Ve sonra şesiz tatlar, bu kalaylanmış kaplarda oluşurdu.
Ülkemizde, iyimi oldu bilemedim ama, kalaycılıı bitiren,  alüminyum furyası oldu..
Şimdilerde, onlar içinde sağlıksız deniliyor.. Yandık o vakti, alüminyoum kap kacakta pişen yekmekten yemeyenimiz yok. Ne olacak bizim halimiz..
Alüminyum öncesi, her evin kap kacağı bakırdandı.. Bu ne zenginlik..?
Neyse, o vkatiler senginmişiz demek ki.. Ve bakır kaplarını satıp evi alüminyum kaplarla doldurmaya başlayanların sayısından ihhiç söz etmeyeceğim şimdi.,
Bugün olsa o kap kacaklar, bakırdan olanlar yani, hepimiz köşe idik yahu..
Helebakır siniler!.. Nenelerin çeyizine konmuş her biri Osmanlı işi, kıymetli şeyler.
Antika fiyatını bir kenera bırak, hurdaya satsan dünya para..
Alüminyum rağbetine neden, bunların hayli haifi ve ucuz oluşları olsa da, vardı bence bunda da  bir oyun ya, neyseee..
Mesele alimünyumun  özelliğinden olsa greek.. Beyinlerimiz, bu kaplarda pişen tencereden servis edilen yemekler ile beslendiğinden, metal alışkanılğı çok oluştu en kıymetli yerimizde.
Alüminyum müptelası oldu, en kıymetli yerimiz, beyinlerimiz..
Ve ardından gelen diğer furya.. Çelik tencereler.. Neydi o marka: BMS..
Yahu dünya para olsa da.. Çelik,  moda ya.. Alan alana..
Modanın yerini, sonrasında teflonlar aldı.. Teflon gibi telefonlar da moda..
Bu kez, radyosyon arttı beynimizde.. Çünkü yeni moda teleon.. Telefon da hep kulakta..
 Kalayla başladı herşey, o bitince, metal yorgunluğu artı beyinde...
VE DENİLİYOR Kİ BU ARA: “Alzheimer” yani ALÜMİNYUM hastalığı!
UNUTUR OLDUK HERŞEYİ.. KALAYLAMAMIZ GEREKENLERİ DE UNUTTUK..
KALAYLANANALAR DA UNUTTU, KALAYLANDIĞINI...