Sevgi; insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur.

Sevgi; insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur. Sevgi insanı insan yapan en önemli değerdir. Sevgi sayesinde insanlar birbirlerine şefkat ve merhamet duyar, birbirlerinin iyiliğini ister ve kötülük yapmaktan kaçınırlar. Sevdiğimiz zaman insanlara zarar vermeyi düşünmez, onların ihtiyacı olan konularda yardımcı olmak isteriz. Arkadaşlarımızla iyi geçinir, sevinçlerimizi paylaşarak çoğaltmaya, üzüntülerimizi ise paylaşarak azaltmaya çalışırız. Sevginin olmadığı ortamlarda ise kötü davranışlar ortaya çıkar ve toplumun huzuru bozulur.
 
Severek yapılan her şey daha güzeldir. Severek yapılan iş hem zevkle yapılır hem de daha güzel sonuçlar verir. Sevmeden yapılan iş ise insana çok zor gelir. Okula severek giden öğrenci derslerinde daha başarılı olur. İşini severek yapan bir doktor hastalarına gülümser onlara yardımcı olmaktan mutluluk duyar. Böylece hastalar da kendilerini daha iyi hisseder. İşini severek yapan marangoz bir şeyler üretiyor olmaktan zevk alır. Böylece daha güzel ürünler ortaya çıkarabilir. Kısacası sevgi gibi bir nimet sayesinde yapılan bütün güzel işler insana mutluluk ve huzur verir.
 
Arkadaşlarımızla ve çevremizdeki insanlarla huzur içinde yaşayabilmemiz için sevginin yanında saygı da gereklidir. Saygı; bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranma, başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusudur. Birbirine saygı duymayan insanların bir arada yaşaması çok zordur. Çünkü bu kişiler karşılarındakileri sürekli kendi bakış açılarına ve zevklerine göre değerlendirirler. Oysaki kişilerin duygu, düşünce ve zevkleri farklıdır ve bu durum gayet doğaldır. Farklı düşünce ve davranışlar başkalarına zarar vermediği sürece zenginliktir. Herkes aynı oyunu sevmek veya aynı rengi beğenmek zorunda değildir. Bu nedenle sadece bizim tercihlerimizin ve beğendiklerimizin en güzel olduğunu düşünmemeliyiz. Farklılıkların aramızda huzursuzluk oluşturmasına ve bu yüzden aramızdaki sevginin azalmasına izin vermemeliyiz. Zorlaştırdığımız hayat aslında ne kadar basit ve üç günlük dünya dedikleri...
 
Gerçek olan şu ki bu dünyaya geldik, sayılı günlerimizi yaşayacağız ve gideceğiz. Bu döngüdeki tek doğru ise giderken kırıp dökmeden, incitmeden; arkamızdan güzel hatıralar, iyi sözler bırakarak gidebilmek. Oysa bizler ne yapıyoruz; çevremizdekileri hatta çoğu zaman en sevdiklerimizi kıra kıra yol alıyoruz. Bilerek ya da bilmeyerek kırdığımız kalplere bir daha dönüp bakmadan geçip gidiyoruz.
 
Anne Babayla İlişkiler
İnsan bakıma muhtaç olarak doğar. Anne, baba ya da büyüklerinin desteği ile hayata tutunur. Yeme, içme, giyinme, barınma gibi temel ihtiyaçları aile büyükleri tarafından karşılanır.
 
Anne ve babalar, çocukları için her türlü fedakârlığı yapar. Çocuklarıyla ilgilenir, sorunlarını çözmede onlara yardımcı olurlar. Sevgi ve merhametle çocuklarını büyütür, çocuklarına maddi ve manevi her türlü konuda destek verirler. Tüm bu fedakârlıkları da karşılıksız olarak yaparlar.
Hayat bazen insanlara getirdiği zorluklarla onları sınar. Ve belki de o zorlukların içinde daha iyiyi bulabilmemiz için birçok kapı açar, olayları daha derin görebilme imkanı sunar.
 
İslam dini anne baba hakkına büyük önem verir. Yüce Allah “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti…” buyurarak anne baba hakkının önemini vurgulamıştır.
 
Aile içinde çocukların anne babalarına karşı bazı sorumlulukları vardır. Çocuğun en temel görevi, onu fedakârlıklarla büyüten anne ve babasına ve aile büyüklerine iyi davranmaktır. Onların dine uygun olan isteklerini yerine getirmektir. Kur’an-ı Kerim’de “Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik…” buyrularak anne ve babaya iyi davranılması istenmektedir. Anne ve babanın rızasını alarak hareket emek, onların hoşnutluğunu kazanmak gerekir. Bu konuda Hz. Peygamber, “Rabbin hoşnutluğu anne babanın hoşnutluğuna bağlıdır…” buyurarak anne babanın rızasını almanın önemine dikkat çekmiştir.
 
Yaşamın içindeki hırslarımızın, koşturmacalarımızın, dertlerimizin, kavgalarımızın ne kadar anlamsız olduğunu görebilmek ise bize kalmış bir meziyettir.
Aslında üzerinde düşünmemiz gereken en önemli konulardan biri de bu olmalı.
 
Hayat dediğimiz tek kerelik oyun ve bizler figüranız. Bu oyunu oynarken kimseyi incitmeden, bir gönlün üzülmesine yol açmadan, acıtmadan, bir kalbi yaralamadan sahneyi kapatmak tek gayemiz olmalı.Dinimizde de büyük yer verilmiştir kalp kırmanın önemine. Gönül yıkmak Kâbe’yi yıkmakla eş değer tutulmuştur. Ancak biz insanlar bu devirde o kadar bencil, bazen hadsiz, düşüncesiz ve duygusuz olduk ki... Egolarımıza, sahip olma hırsımıza ve kibrimize o kadar yenik düşüyoruz ki günün sonunda “birini kırdım mı?” diye hayıflanmak şöyle dursun böyle bir ihtimali sorgulamıyoruz bile. Ve bu hoyratlık içinde kırdığımız kalplerin ağırlığıyla belki de kendimize mutsuzluk kapıları açıyor ruhlarımızı hasta ediyoruz.
 
Sanmayın ki kalp kırmak sadece kırdığımız kalbi incitir. Aslında bizdeki hastalığı da arttırır.
Kırmak, kötü kelime konuşmak yerine karşımızdakine pozitif enerji ve sevgi vermek belki ilk önce kendi yaralarımızı iyileştirecek. Sağlıklı olabilmek için bile kırmamalı, dökmemeli, incitmemeliyiz. Aslında kendimiz için yapmamalıyız bunu.
Allah neden var hiç düşündünüz mü? Bizi iyileştirmek için var. Ama bir şartla! Allah baktığımız güzel göz, yaptığımız iyi davranışlar ve hissettirdiğimiz iyi duyguların orantısında bizi tedavi eder. Her gün aynaya bakıyoruz. İşte o aynada Allah gizli; iyi bakın.Yaptıklarımıza göre aynadaki yansımamız değişecektir. Her şeyi istiyoruz; var ama olsun yine de istiyoruz. Biraz düşünmemiz gerekli; kendimize arttırırken kimlerden eksilttiğimizi... Kul hakkına girmek de bir nevi kırmak değil mi? Dikkat edin; çalışkanlık, zeka, azim sadece bize verilmedi. Biz hep kendimize eklemek isterken en kötüsü de birilerinin hakkından çalıyoruz ve belki farkında bile olmuyoruz.Doğayla, eşyayla, insanla ahenkte kalarak yaşamaktır kırmamak biraz da. İhtiyacı olan kadarıyla mutlu olmaktır kırmamak.
 
Allah’a “ben de olanı başkasına da ver” diye dua etmek gerekir çoğu zaman. İnsanı iyiye iten güç içinde, derinlerinde saklı. Zaten onu keşfedebilirsek eminim kalp kırmamayı da başarabileceğiz...
SEVGİYLE KALIN