HACI BABAM; “NİYE MUTLU OLAMIYORSUNUZ?'

Bir magazin haberine tepki veren isim, bizleri paydaşları görüp bir de seminere davet etmiş..
Diyeceğim çok söz var da, anlayana…
Yahu, siz bizi seminere çağıracağınıza, staja gönderdiğiniz öğrencileriniz yerine, kendiniz geliverin BİR ARA şu mesleğin tozu dumanını içinize çekerek biraz olsun icra edin ASLINDA.. .
Etik, Metik, Yasal, Masal, Deyip; Mevzuat tarif etmeyin..
Çok dinledik biz masalları.. 5 N 1 K’ dan ibaret olsa idi gazetecilik; ‘yorumsuz’ dermiydik bazı fotoğraflar karşısında, hem de bunca senedir biz. 
Tereciye tere satma uğraşını, tereci ise karşımızdaki veririz, yoksa vakit kaybı.. Ne demiş atalar, anlayana Sivrisinek saz..
Bunca senedir kamu adına yaptığımız görevimizi, süslü, püslü sözler, allayıp pullanan ifadeler, yanına bir de ‘hoca vari.. ’ üslupla eleştirdiğini sananlara, ‘MASALLAR MASALLAR…’ deyip de geçeriz ya neeysee..
Dediğim gibi, iş öğretmeye kalkmayın.. Biz de sizleri staja bekleriz.. Öğrenmenin yaşı yoktur.. Hele ki gazetecilik ise mevzu..
Stajda ilk öğretim; “Fotoğrafı oku.. Konuyu gör, saksıyı çalıştır, kaleminin hakkını ver, mantıklı şekilde yorumla…”
GELELİM ŞİMDİ, GÜNE ÖZEL ATILAN BAŞLIĞA..  
-HACI BABAM; “NİYE MUTLU OLAMIYORSUNUZ?"
Konuk yazarımızdan geldi bu ‘baba’ başlık.. Kayseri’ den ses verendi mesleki büyüğüm, usta kalem ve gazeteci Mehmet ağabeyim..
Başlığın altını dolduruyordu içinden geçenleri kaleme alır iken.. Diyordu ki;
-Son zamanlarda gördüklerim, duyduklarım, yaşadıklarım ve araştırmalarım bana keyif vermiyor..
Öyle bir zaman dilimindeyiz ki inanamıyorum... Nasıl geldik buraya? Kim getirdi?, Niye bu kadar sinirliyiz?
Bir şeyleri saklamak, ya da gizlemek için niye bu kadar efor sarf eder olduk?
Bilmiyorum.. Hiç anlamıyorum.. Hem de hiç.”
Sonrası da vardı, altını çizdiklerinin. Anlaşılır ve hayli net ifadeler ile söylediklerinin.
Aynasıdır gözler.. Kalbin aynası.. Dahası da vardır..
Sanırım tam da bu noktada, gözlerden bahisle geliyordu kaleme alınanlar.
Mesleki büyüğüm Kayseri’den Mehmet Uzel ağabeyim: “Zavallı gözlerim gördüklerim karşısında şaşkınım..
Gözlerimi kapatıyorum.. Bu kez karanlık hoşuma gitmiyor. Gözlerimi açtığımda ise şahit olduklarım beni mutsuz kılıyor.
Ne yapacağım? diye elimi kafama koyup, derin düşüncelere dalıyorum.
Doluya koyuyorum almıyor. Boşa koyuyorum dolmuyor. Gözümden vazgeçiyorum..
Çınlayan kulaklarım, bu kez dikkatimi kulaklarıma veriyorum. İnsanların söyledikleri, keyif vermiyor. O zaman kulaklarımı kapatıyorum. Hiç bir şey duymamak moralimi bozuyor.  Fazla dayanamayıp, yine açıyorum kulaklarımı. İnsanların mutsuzluğu, içinden çıkılmaz hale gelen ekonomileri, dövizin füze gibi fırlayıp ardından paraşütle kendini bırakması.
KOBİ'lerin döviz borcu nedeniyle patinaj çekmesi, iflas eden fabrikaların durumu, işsiz kalan işçilerin çaresizliği ve söylemleri kulaklarımı tırmalıyor..
Bu kez kulaklarımdan vazgeçiyorum..
Yönümü siyasete dönüyorum. Çünkü hem gözlerimin hem kulaklarımın çektiği sıkıntıların sonlandıracak tek merci siyaset.
Liderleri izliyorum. Kavga ediyorlar.. Çıkıp projelerini anlatmaları ve de Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunlarına çözüm için bir masanın etrafında oturup alçak sesle konuşup çözüm üretmeleri gerekirken, bir kaşık suda fırtınalar koparıyorlar..
Sonra dönüp, ‘Siyasette bunlar gayet doğal’ deyip kendi kendimi teselli ediyorum.
Oturup araştırma yapmaya başlıyorum. Yaptığım araştırmalarda, geleceğimiz keyifli. Dünya da sanayi üretiminde Kayseri olarak mobilya sektöründe lider olmamız bana keyif veriyor..
Kayseri ürünlerinin tüm dünya da kalitesi ile boy göstermesi, moralimi yükseltiyor..
Genç nüfusumuz iyi eğitebileceğini düşünmek beni heyecanlandırıyor. Doğal kaynaklarımız dünyanın geleceğinde bizi güçlü kılıyor...
Siyasetçilerimizin yapması gereken tek bir şey var.. İyi bir işletmecilik ve demokrasi..
Hacı Babam hep söylerdi; ’Oğlum biz ninenle soğan ekmek yerdik ama çok mutluyduk… Siz her gün et ekmek yeseniz de maalesef mutluluğu yakalayamıyorsunuz. Bu senin suçun değil oğul, sizi bu hale getirenlerin suçu’ “
Böyle idi, Türkiye’ nin fotoğrafına Kayseri’den bakış şekli.. Yaşa Mehmet ağabey yaşa.. Yine gülümsettin yüzümü.. Sen çok yaşa..
Sıralı orman yangınları gibi şu aralar içim.. Ağustos sıcağını ezdi geçti Çanakkale’nin ünlü esintisi.. Esemese rüzgar, daha da bunalacak belki içim.. İyisi mi, ben yine tavşan kanı çay, soğuk bi de su içeyim..
Yaz bitti bitiyor. Demedi demeyin.. Şu aşı olmamakta direnenlerle de, sohbeti artık kesiverin..
Hastaneye girdikten sonra, pamuk elde çıkmak istiyorsak şayet, bence kolunuza aşı yaptırıverin..