İnsanlar, dünya işlerine gençlikte geçim derdiyle sarılırken, mali açıdan biraz palazlanıp biraz olgunlaşıp biraz da belli bir yaşa gelince doğup-büyüdüğü yere gitmek, çocukluğunun...

İnsanlar, dünya işlerine gençlikte geçim derdiyle sarılırken, mali açıdan biraz palazlanıp biraz olgunlaşıp biraz da belli bir yaşa gelince doğup-büyüdüğü yere gitmek, çocukluğunun, geçtiği mahalleyi, dolaştığı sokakları, tanıdığı-bildiği insanları anmak, çocukken ortaokul son sınıfa kadar çalıştığı SARAÇLIK zanaatıyla büyüdüğü, ergenliğe erdiği yeri anar, her anışta gözünde canlanan yerlerle bütünleşmek ve doyasıya yaşamak, içsel de olsa konuşmak ister, geçmişi yaşamak ister.
Şebinkarahisar’da SARAÇLIK zanaatına merhaba diyerek, okullarına devam edenlerin ileride Şebinkarahisarlı BÜROKRAT anlayışını Türkiye devlet dairelerinde oluşturmak, kolay iş olmasa gerekti, oldu. SARAÇLIKtaki ustalarımız, SILA-İ RAHİM yaptığımızda
Şebinkarahisar’da ESNAF (sınıflanmış) olmak önemli bir statü, bu statüyü korumak-geliştirmek-değiştirmemek her babayiğidin kârı değil, kendi başına değiştirmesi haddi değil. Esnafın kuralları AHİLİK  ( ahilik-kardeşlik, Çanakkale’de Ahretlik anlayışından çıkan, ağız farklığı içinde ses değişmeleriyle ARTLİM kelimesine dönüşen, dayanışması olan-ihaneti olmayan ) anlayışından gelir…
SARAÇLIK;  
1450 rakımlı Şebinkarahisar’da binek ve yük taşıma hayvancılığının bol olduğu 1945-1970 yılları arasında önemli bir ZANAAT !...
“Tarihi milattan önceye dayanan saraçlık, Orta Asya Türk toplumlarında en parlak devrini yaşadı. Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul'daki saraçlar aynı yerde toplandı ve bu bölgeye Saraçhane adı verildi.
Çeki veya binek hayvanlarının koşum takımları ile araç ve gereçlerinin deri malzeme kullanılarak yapım, tamir ve süslenmesi işi olan saraçlıkta ürünler yapılırken dayanıklı olmasına ve hayvana zarar vermemesine dikkat edilmesi gerekiyor. Saraçlar, koşum takımları yanında eyer, hamut da üretiyor.
Osmanlı ve cumhuriyet döneminde saraçlık babadan oğula ya da ustadan çırağa aktarılan bilgi ile sürdürüldü. Bu nedenle saraç, birçok aileye lakap veya soyadı oldu. Bunun yanında çarşılara, sokaklara da isim olarak verildi.
Teknolojik gelişmeler ve buna bağlı olarak artan motorlu taşıtlar nedeniyle saraçlığa olan gereksinim ve saraçlıkla uğraşan kişi sayısı her geçen gün azaldı. Günümüzde varlığını sürdürebilen saraçlar, ürettiklerini tarımsal faaliyetlerini halen hayvan gücüyle sürdüren köylülere ve geçimini faytonculukla sağlayanlara satıyor.” https://www.hurriyet.com.tr/saraclik-can-cekisiyor-37263017
 
“Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde 71 yaşındaki İzzettin Fener, kaybolmaya yüz tutan saraçlık mesleğinin tek temsilcisi olarak tanınıyor. Saraçlık ürünlerine ilgi azalınca kemer imalatına başladığını anlatan Fener, çok sayıda çırak yetiştirdiğini ancak onların da farklı mesleklere yöneldiklerini söylüyor, Fener, "Benden sonra da bu işi yapacak kimse yok. 1 kişi ben kaldım. Ben öldüm mü bu da bitiyor." diyor.”
Kaynak: Şebinkarahisarda Saraçlığın Son Temsilcisi
 
Çıraklık;
hayata hazırlamanın başlangıcı, ayakları üzerinde durmanın, argo söylemlerin çok kullanıldığı –sizlerin ancak gülümseyerek dinlediğiniz, ancak dillendiremediğiniz- devre. İletişime selâmla başlayıp çıraklık arkadaşınıza, kalfanıza, ustanıza ve müşteriye saygısızlık yapamadığınız YER…
Gün içinde sıkılıp da dükkândan kaçmak için kalfaya ( İlhan ağabey atına yem verip geleyim mi) ustaya sıkıştım deyip (tuvalete) kaçma bahanelerinin uydurulduğu YER…
Çıraklar arası YULAR ve aşurtmaya kim daha iyi şeraze yapacak diyerek, yarışmaya sokulup ustanın-kalfanın gözüne girildiği, ama özünde olup-olmadığı tartışılan YER…
Yarışma sonrası; delikli 2.5 kuruşluk (yüz para) parayla iki bisküvi (piskevit) arasına bir yumuşak lokumun sokularak, herkesin gözü önünde burnunu çeke çeke ÖDÜLÜN yenildiği YER…
Söz varlığımız içinde yer alan deyimlerin farkında olmadan “git testiyi çeşmeye vur da gel” denip gerçekten testiyi çeşmeye vurarak, kırıp getirenle, deyimin esprisini anlayıp suyu doldurup getiren çocukların farklılıklarını ispat ettikleri YER…
Ergenliğe erişen erkek çocuklarını pasif (argo-küfürlü) söylemlerle (hadi…aslanım) işe gönderip başarı kazanmalarının sağlandığı YER…
Usta-çırak-kalfa ilişkisi zanaatta çok önemli (saygı-sevgi ilişkisi) Aralarında bir hiyerarşik düzen var, bu düzende birbirini ÜZEN olmamalı; olursa da o dükkânda yer bulmamalı…!? Okullarımızdaki teorik öğrenmenin burada pratik (uygulama) şekli var, hem göz önünde hem de kaş-göz işaretli uyarmalı, çırağı şımartmamak adına kayrılmamalı !?.. Saraçlıkta EL becerisi, satışında her pazarlama tekniğinde olduğu gibi DİL becerisi önemli, hepsinden önemlisi de  DÜRÜSTLÜK…
Çıraklığa dükkânı süpürmekle başlayan iş hayatı, PİRTİK (eskimiş semerlerinin TELİSLERİNİ tırtıklı bıçakla bıçakla kesmek ve parçalamak) ayıklamak ve kalfaya-ustaya AŞURTMA içine malzeme oluşturmak işiyle devam eder. Beceriye bakılır, işe “yular dokuma-aşurtmaya şiraze vurmayla devam edilir… Deri işleri ustanın ve ustalığa hazırlanan kalfanın işidir… Aşurtma, AŞIRTMA fiilinden ses değişikliğine uğramış, atın veya eşeğin SAĞRI (kalça kısmı) kısmının sağ taraftan-sol tarafa aşırtılarak yapılan eşeğin veya atın ARKA aksesuarı denebilir. Argo anlamda çalma-götürme-hırsızlama olarak da kullanılır.
İnsanların doğup büyüdükleri, ergen-gençliğinin oluştuğu, kimliğinin – kişiliğinin, usta-çırak ilişkisinde SARAÇLIK denen meslekle buluştuğu; ilk ve ortaokul sıralarında okul ve mahalle arkadaşlarıyla yarıştığı; sosyo-kültürel yapısında ve kullandığı Türkçe’nin KARAHİSAR ağzıyla söylemlerinde, cömertliğinde bir farklı zanaat kültürüdür SARAÇLIK . Karahisar’ın önemli bir zanaat koludur, SEMERCİLİKLE beraber yürür, SALI günü geldiğinde SARAÇLAR-SEMERCİLER satışta ortak, müşteri göndermede  cömert, çıraklar-kalfalar-ustalar bu günde birbirine ne hürmet ne hürmet… Çünkü, gelen müşteriler  VEL-İ  NİMET !..  Saraçlık mesleğinde;  SALI günü müşteri kontrolümüzde olmalıdır; çıraklar bakmalı, kalfalar kafaya almalı, ustalar satmalıdır… Hayvanların HANI, semercilerin DÜKKÂNI,  saraç ve semerci esnafının CÜZDANI Salı günün bereketi içinde olmalı, bir hafta boyunca o BEREKETLER, Perşembe günü SUŞEHRİ’de,  cumartesi günü Alucra’da destek bulmalı, Karahisar ESNAFI ev geçindirmeli- çocuk okutmalı, SARAÇLIKTA bizler  YULAR dokutmalı, ustalar AŞURTMA hazırlamalı  çıraklar AŞURTMAYI şirazelemeler (aşurtmanın yanlarını renkli iplerle işleme) , ama müşteri geldiğinde ne müşteriyi, ne de sattığı maldan geleni parayı AŞURTMAMALI  !?  
Şebinkarahisar’ın  Saraçlık  Zanaatı !..
zanaat
(zana:at), Arapça ?ina?at
1. isim İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren iş, sınaat.     
2. isim El ustalığı isteyen işler.
1958 yılında saraçlık çıraklığına başladık kimin yanında, hangi saraç ustasının dükkânında ? sayalım, ustalarımızı, kalfalarımızı :
Saraç ustaları;
1- Hayri Tekışık, 2- Hasan Özbaşar-Hulusi Özsaraç, bu ustadan yetişen kalfalar Sezai ve Zekai Sarıöz  3-Mustafa Eroğlu, 4- Ahmet Pazarbaşı-Salih Pazarbaşı-Şinasi Pazarbaşı-Metin Pazarbaşı, 5- Cahit Tuna,
Kalfalar: İlhan Sayılgan, İzzet Fener, Kemal Cağcağ, Sezai Sarıöz- Zekai Sarıöz kardeşler ( sonradan dükkân açarak, usta olanlar)
Çıraklar: Ahmet Kızıl, Mithat Şavlı, Hayrettin Parlakyıldız, Cevdet Tuna, Cengiz Kahraman, Aşağıbahçe’den Mehmet…
Çıraklığa başladığımız yerden, geldiğimiz nokta AKADEMİSYENLİK…!  
Dün o çıraklıkta, o çarşıda, o salı pazarının kalabalığında olmasaydık, ayaklarımızın üstünde duramaz, kendimizi olamaz; BUGÜNÜ anlamaz-anlatamazdık DÜNÜ bu güne bağlayamaz, mutlu olamazdık…
Yıllar önce yazdığım MISRALARIMI burada sizlerle paylaşırsak;  ülkemizdeki İNSAN tipinin ne olduğu ortaya çıkar;
“ İnsanlar tanıdım aç, susuz, ÇIPLAK,
   İnsanlar tanıdım, tek dostu var  TOPRAK !..
   İnsanlar tanıdım, her şeyde ŞÜKÜR içinde,
   İnsanlar tanıdım, varlığı bile KÜFÜR içinde !..
   İnsanlar tanıdım, insanlığımdan UTANDIM…!?”
 
Yukarıda verdiğimiz İNSAN tipi ÜLKEMİZ gerçeğidir, Şebinkarahisar da bundan payını almıştır. 
 “ La hoş geldin la, sözüyle karşılanan;  la neydin la sorusuyla sorgulanan, tanımayanlar tarafından, - canı sen kimin canısın? - diye tanımaya çalışılan;
 Katıklı çorba, etli sarma, çanak ( güveç ) yemeğiyle, sironla ağırlanıp; ceviz (cöğüz)- pestille sohbeti koyulaştıran; ayrılacağınız sırada katmer, çökelekli, cögüzlü (cevizli) keteyle, memleketten uğurlanan; ŞARGADALIK (şergada-kötü belâ) yapma diye arada-bir nasihat edilen, adamın HASININ yetiştiği yer ŞEBİNKARAHİSAR !... http://www.gazetevitamin.com/yazar/5369-sebinkarahisara-gitmek-
Şebinkarahisar’ımızın geçmişteki  zanaatkâr ESNAFINI ayrıca;
SARAÇLIKTA yanlarında çalıştığımız ( hemen hemen hepsi) her biri ayrı bir DOST, ayrı bir DEĞER olan ustalarımızı, kalfalarımızı, iç içe yaşadığımız PAZARBAŞ ailesini RAHMETLE, SEVGİYLE, ÖZLEMLE ve SAYGIYLA anıyor;
SARAÇLIK günlerimizde beraber olduğumuz hayatta olan Şinasi Pazarbaş,  Mustafa Silâhçı, İlhan Sayılgan, Sezai Sarıöz ağabeylerimize SAYGILAR, çocukluktan bu güne gelen dostluğumuzla bütünleşen  CEVDET TUNA ile
TÜM Şebinkarahisarlı hemşerilerimize Girne’den SEVGİLER !...
Açıklama yok.
Şebinkarahisar yıl 1964 ORTAOKUL son sınıfta( devre kaybedip- TEK dersten beklemeye kaldığımız yıl) SARAÇ dükkânın önünde beraber çalıştığımız çıraklık arkadaşlarımız, kalfalarımız ve ustalarımız…               

29.11.2020  Dr. Hayrettin Parlakyıldız Kıbrıs İLİM Üniversitesi